12 Ağustos 2018 Pazar

Ülkemizde Turist Manzaraları www.tarimorkamsendiyarbakir.com


Ülkemizde turizmi neden canlı tutamıyoruz? Doğa harikası olan ülkemizde turizmi canlı tutamıyoruz. Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olan yerlerde turizmi canlı tutamıyoruz. Akıl noksanı değiliz. Ama bizim aklımız cinliğe çok hızlı çalışır ve aklımıza neyi koyarsak anında yapan bir yapımız var. Özelliklede talan etme yapımız var.

Eskiden radyolar vardı. Radyodan özellikle yaz aylarında spikerin eline yazılmış metni vererek okuturlardı. “Turiste saygı”, misafirperverliğimiz bile söylenirdi. Biz çocuk aklımızla misafirperverliğimizi, turiste saygılı olduğumuzu kendi yaşıtlarımız arasında konuşurduk. İlkokul sıralarında öğretmenlerimiz bizlere saygın toplum olduğumuzu, turiste güler yüzlü davrandığımızı, davranmadığımız takdirde turist bizim ülkemize bir daha gelmeyerek, kendi ülkesinde ülkemiz aleyhinde konuşarak, diğer turistlerin gelmelerini engeller derdi.

Her yılın yaz aylarına doğru turist cümlesini hep duyardım. Bazen kendi aramızda konuşurken arkadaşlarımdan turist yerine “ecnebiler” ülkemize gelecek derlerdi. Bazense “cavur” kelimesini duyardım. Her nedense bizim ülkemizin insanını yere göğe sığdıramazdık. Turistlerden bile medeni olduğumuzu söyleyen arkadaşlarım çıkardı. Ben kendi açımdan söyleyecek olursam söylenenlere inanırdım. Ülkemize gelen cavurların pis olduğunu, bitli olduğunu, hiç banyo yapmadığını konuşmalarımızın arasına sıkıştırırdık. Böylece kendi insanlarımızla, kendimizle hep övünürdük.

İlkokul döneminde Bayındır/ İzmir ilçesine üç tane turist gelmişti. Günlerden pazardı ve bankalar kapalıydı. Turistleri duyanlar bankanın etrafında çoluk çocuk, genç, yaşlı toplandık. Turistlerde şaşkın bakışlar arasında toplanan kalabalığa bakıyordu. Çat pat İngilizce bilen bir büyüğümüz onlara tercümanlık yapıyordu.  Bankanın müdürü ve veznedarı gelir gelmez, tanışma faslı yapıldı ve bankanın kepengi kaldırılarak kapısı açıldı. Bizler bankanın bahçesine girerek içeride nelerin olduğunu anlamaya çalışıyorduk. Her kafadan bir ses çıktığı için bağırarak konuşuluyordu. Turistlere, “ecnebi” ve “cavur” diyenlerde aramızdan çıkıyordu. Sonradan öğrendik ki, turistlerin parası bitince, Türk Lirası almak için bizim ilçeye gelmişlerdi.

Böylelikle misafirperverliğimiz ortaya çıkmış ve turistlerin matematik hesabından anlamadıkları için bankanın veznedarı imdatlarına koştuğunu günlerce bizlerin arasında söylenip durdu.

İzmir’e ailece yerleşince bolca turist gördüm. Bizim gibi etten, kemikten olmakla birlikte birer candılar. Sadece dilleri, renkleri, kültürleri farklıydı. Gençlik yıllarında İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı altın kum plajında mahaleli üç arkadaşımla çalışmaya başladık. Yatacak yerimiz olmadığı için derme çatma bir çadır yapmıştık. Tüpümüz vardı. İlkel koşullarda karnımızı doyuruyorduk ve barınmamızı sağlıyorduk.

Yıl 1988’de bize, işveren Doğan ağabey bilet koçanları elimize vererek, İngilizce “hoş geldiniz”, şezlong, şemsiye ve ayakbastı parası “giriş” ücreti beş bin lirayı öğretti. Çok zeki olduğumuzdan bukadarcık kelimeyi kâğıda yazmıştık.

Plaja baktığımızda alt yapı yoktu. Tuvalet, insanların giyinip, soyunacağı kabinler, insanların denizden çıktığında temiz suyla yıkanabileceği hiçbir olanakları yoktu. Biz çalışanlar az ilerimizde Turgut ağabeyinin tahtadan yapılma yemek yeme ve içki içme yeri vardı. Bizler sadece tuvalet kısmını kullanıyorduk. Denize girip çıktığımızda temiz suyla bizim yıkanma olayımız olmuyordu.

Doğan ağabeye, ilk buluşmamızda şu soruyu yöneltmiştik: “Alt yapı yok, turistlerden bu parayı almamız ayıp olmaz mı?” Doğan ağabey etrafa göz ucuyla öylemesine baktıktan sonra bir bilge insan gibi bizlere: “Şu tümseğin arkasına gidip soyunsunlar, giyinsinler ve tuvalet ihtiyaçlarını görsünler.” Bizler sadece hafiften gülümsemiştik.

Çalışmaya başladığımızda birçok turist bizlere isyan ediyordu. Bir gün Türkçeyi çok iyi bilen Alman kadın turist gelmişti. Kendisinden de para almıştık. Bana yattığı yerden Türkçe seslenerek yanına çağırdı. İlk önce ben onu Almanya’da çalışan Türklerden sanmıştım. Bana karşımızda duran dağı göstererek: “Karşı taraf Yunan adası adı Sakız, orada hiçbir plaj para almıyor. Alt yapıları var. Oradan turist memnun ayrılıyor. Siz kafanızı değiştirmezseniz. Kısa sürede turisti bu ülkede zor görürsünüz.” dedi.

Ben ve arkadaşlarım Alman kadının söylediklerini Doğan ağabeye söylemiştik ama onun hiç umurun da değildi. Para gelsin de nasıl gelirse gelsin hesabı yapıyordu.

Yıllar ardı ardına giderken turistler ülkemizden büyük çoğunluğu ayağını kesmişti.  Televizyon ve radyolardan turist çekmenin yöntemleri aranıyor. Ama bu kafayla da bulunamıyordu.

1998 yılında Kuşadası villa yat kulüpte garson olarak sezonluk çalışmaya başladım. Şehir içinde dolmuşlar bir liraya gidip, geliyordu. Dondurmanın bir külahı bir liradan veriliyordu. Turistler bir lira ile on lirayı karıştırıyordu. Yazlık işine giden mevsimlik işçilerin ve iş sahibi olanların çoğunluğu bu gibi işleri yaparak cebini kendince doldurduğunu sanıyordu.  Oysa turist kazıklanma nedeniyle Kuşadası ve diğer tatil beldelerine gelmeleri azalmıştı.

Kuşadası’nda gördüğüm ve duyduğum olaylardan bir tanesi de yemek yiyen turistler ilk önce menüye bakarak fiyatlarını hesaplayarak bütçelerine göre sipariş verirlermiş ama yemek bitiminden sonra gelen hesap fazlasıyla kabarık olunca turist isyan edermiş. Turistin isyanı kendi bağırtısıyla kalırmış.

Bu yazdıklarım tüm esnaf yapıyor anlamına gelmemelidir. Ama çoğunluğu ve yanında çalışanları dolaylı yoldan yapıyordu. Bu anlattıklarım sadece buraya özgü değildir. Ülkemizin her yerinde bu gibi olaylar yaşanıyordu ve yaşanmaya hala devam ediyor dersem yanlış olmaz.

Birde Kuşadası rant uğruna sahiller beton yığınına çevrilmiş, adına otel, motel, üç yıldızlı, dört yıldızlı otellerin gelişi güzel boy göstererek sahillerin yağmalanması, pansiyonların her sokakta fazlasıyla olmasıyla hiçbir özelliği olmayan bir Kuşadası’nı Belediye Başkanlığı yapanlar ve ileri gelenleri sayesinde bitirdiler.

Bizler daha turisti ülkemize nasıl çekeceğiz diye düşünüyoruz? Oysa bizler kafamızı kuma gömmüşüz hiçbirimizin haberi yok. Bu bozulma yeni değildir. Paranın ve açgözlülüğün yanında ağırlık basan yanımız sayesinde, sistemin bizim gibi insanları eğitemediklerinden, Turisti yolunacak bir kaz olarak gördüğümüzden, kendimizi hep Kaf dağının üstünde gördüğümüzden, devlet düzeyindeki yöneticilerin bilmiş gibi tavır takınıp, aslında konuyla alakaları olmadığından, turizmle ilgili ileriye dönük hesaplar yapılmadığından, turizmi el birliğiyle bitirilmesine neden olduk dersek hiçte yanlış olmaz.

Ülkemizde bir otoban yapıldı. Bu otoban Doğukaradeniz sahil şeridindedir. Otobanın yapılması doğrudur ama maliyet az olsun diye sahil şeridinden yapılmış ve ortaya korkunç bir manzara çıkıyor. İnsanların yüzebileceği yerler, denizi seyredebileceği yerler ortadan kaldırılmış oluyor. Bizler daha turizmden söz ediyoruz. Bu sistemle ve kafa yapımızla bu coğrafya da turist gelsin yerine avucumuzu yalamaya devam ederiz.

Hüseyin Habip Taşkın
   28 / 09 /2011





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Acılarımız Ortaktır

 Her halkın acıları birbirine benzer. İnsanca yaşamak her bireyin hakkıdır. İnsanca yaşıyabiliyor muyuz? Kendimizi birey olarak sorgulamamız...