Taşeron işçisi, patronların ucuz iş gücü,
aynı zamanda neo liberal politikalar uygulanmasıyla bir devlet politikasıdır.
Çalışma saatlerinin sınırsızlaştırıldığı emek sömürüsüdür. Emekçilerin
işlerinden kolaylıkla atılmasıdır. Devlet, işçilerin sendikalaşmasına kolaylık
sağlamadığı gibi kota uygulaması getirmiştir. Her patron, devletin iş yasasına
dayanarak işçilerinin sendikalaşmaması için işyerinde kendi yönetiminde bölüm
bölüm taşeron firmaları kurdurmuştur.
Taşeron firmaları özel sektörde olduğu kadar
devletin yapı organlarında da iştah kabartan ucuz işgücüdür. Taşeron firmaları
topraktan çıkan mantarlar gibi çoğalmakta, belediyede, hastanede, bankada, özel
işyerinde ve diğer alanlarda varlığını sürdürmektedir.
Taşeron işçileri aylıklarına ücret artışı
istediği zaman her patron devletin kullanmış olduğu ağzı kullanır: “Bütçemiz elvermiyor”. Devlet de, özel sektör de yalan
söylüyor.
AKP iktidarı, çıkaracağı yasayla hâkim ve
savcılara kıyak maaşı bütçeleri elverdiği için uygulamaya sokacağa benziyor.
Aynı iktidar partisi taşeron işçisine ‘bütçem
elvermiyor’ diyerek öteye itmesini çok iyi biliyor.
Taşeron işçiliğin sorumlusu herkes tarafından
AKP olarak biliniyor. AKP iktidarı da sistemin, işleyişin bir parçasıdır.
Sadece AKP iktidarına bunun sorumluluğunu yıkmak yanlış olur.
12 Eylül 1980 askeri faşist darbesiyle tüm
işçi hakları gasp edildi. Türk-İş hariç işçi örgütlenmesi yasaklandı. 12 Eylül
1980 askeri faşist darbesini yapanlar patronlara kolaylık sağlayıp daha
önceki iktidarların çıkarmak istediği fakat çıkaramadığı taşeron
örgütlenmesinin temelini atıp, harekete geçmesini sağlamışlardır.
7 Kasım 1982’de Anayasa’yı şantaj ve korkuyla
kabul ettirdiler. Güdümlü siyasi partiler kurdurularak “demokrasiye geçiyoruz”
denildi. 16 Mayıs 1983’te emekli Orgeneral Turgut Sunalp başkanlığında
Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) kuruldu. Turgut Özal, Anavatan Partisi
(ANAP) adı altında partisini oluşturdu. ANAP, 24 Ocak Kararlarıyla başlayan
ekonomide liberalleşme ve ekonomik istikrar programının temsilcisi olduğunu
açıkladı ve Türkiye’nin temel sorunlarının çözüleceği halkayı “ekonomi” olarak
tanımladı. Turgut Özal partisinin dört farklı eğilimden politikacıları
barındırdığını dile getiriyordu; ANAP’ta sosyal demokrat, milliyetçi, İslamcı
ve sağ eğilimli olarak tanınan eski ve yeni politikacılar bir araya gelmişti.
Kurulan üçüncü parti, merkez-sol eğilimli olması amaçlanan Halkçı Parti (HP)
idi. HP’nin ilk Genel Başkanı, Ulusu Hükümeti döneminde Başbakanlık
Müsteşarlığı yapmış olan Necdet Calp idi.
6 Kasım 1983 genel seçimlerine yalnızca MDP,
HP ve ANAP katıldı. Turgut Özal’lı ANAP iktidarı dönemiyle devlete ait kamu
mallarının özelleştirilmesi ve ucuz işgücü süreci net olarak başlamış oldu.
Gelen tüm iktidarlar, koalisyon hükümetleri
1980 Faşist Anayasası’na bağlı kalarak özelleştirmeyi, asgari ücreti ve ucuz
işgücünü devlet politikası olarak uyguladılar.
AKP iktidarının ne kadar suçu varsa, diğer
iktidar ve koalisyon hükümetlerinin, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin de
suçu vardır.
Meclisteki mevcut siyasi partiler asgari ücreti, ucuz işgücünü, kölelik
düzenini kaldıramaz.
Ülkemizde hala 12 Eylül 1980 askeri faşist
darbesinin Anayasa’sı devam ediyor. Emekçilerin örgütlü ve kararlı tutumuyla,
sınıf sendikacılığıyla, halkın, halkların desteğini alarak kendi emek sistemini
kuran işçiler olduğu zaman bu sömürü düzeni ortadan kalkar.
Hüseyin Habip Taşkın
22.09.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder