24 Ağustos 2018 Cuma

2014 Soma'sında İşçi Katliamı



Dünyanın hangi ülkesini ele alırsanız alın orada üretimi yapan işçilerdir. İşçi sınıfından söz ediyorum. Üretimi yapan işçiler ülke yönetiminde söz sahibi değillerdir. Söz sahibi olanlar bir avuç azınlık olan tekelci sermayedir, burjuvadır. Bir avuç zengin iktidar koltuğundadır. İstediği yasayı kendi çıkarı için meclisten çıkartır. Gerektiği yerde yasanın bir hükmü de olmaz. Çünkü sistem, işleyiş hepten karmakarışık ve kokuşmuştur.

Patronların saltanatını sistem içinde omurgayı oluşturan devletin resmi kurumları korumaktadır.

Dünya ülkelerinde işçinin bir değeri yoktur, olamaz. Çünkü işçi bir köledir. Ne zaman eline iktidarını alırsa, söz sahibi olursa işçiler gerçek anlamıyla özgür olacaklardır.

Türkiye’de ‘işçi’ dünya ülkelerinde olduğu gibi özgür değildir. Sadece bir köledir. Bu kölelik düzenini yıkmakta işçilerin, ezilen halkların, yoksulların, mücadelesine, örgütlü gücüne kalmıştır.

Geri kalmış ülkelerde işçi katliamları olmaktadır. Yılda küçümsenmeyecek sayıda işçi ölümleri ile yaralanmalar olmaktadır.

Türkiye’de işçi ölümlerine devletin üst kademesi iş kazası derken, kader ve alın yazısı diyenlerin çoğunluğu oluşturmaktadır. Oysa Soma’da yaşanan maden faciası, katliamı bizlere kaza değil cinayet olduğunu, söylenenin tersine kader, alın yazısı olmadığını çok açık olarak bizlere göstermiştir.

Türkiye’de taşeronlaşmanın temeli hayatımıza 12 Eylül 1980 Askeri Darbesiyle girmiştir. Darbe güdümlü siyasi partiler kuruldu. ANAP, HP, MDP 1983 seçimlerine girdiğinde % 45 ile 211 milletvekili ANAP, % 30 ile 117 milletvekili HP, % 23 ile 71 milletvekili MDP almıştı. ANAP tek başına iktidara geldiğinde taşeronlaşma konusunu işlemeye başladı. 2001 yılında DSP, MHP, ANAP koalisyon hükümeti TÜSİAD’ın önerisiyle Amerika’dan kurtarıcı olarak Kemal Derviş’i Türkiye’ye getirmiş ve ekonomiden sorumlu devlet bakanı yapmıştı.

Kemal Derviş Türkiye halkının, halklarının ekonomik refaha kavuşmasını hiçbir zaman esas olarak ele almadı. Türkiye burjuvazisinin ‘zenginlerini’ rahatlatacak ara formüller üzerinde durdu. Sermayenin nefes aldığı alanlardan bir kaçı; taşeronlaşma, ucuz işgücü, asgari ücretle çalışma, işten atmalar ve işe almalar, ucuz maliyet oldu. 2014 yılında ise çalışma saatleri 12 saate kadar çıktı.

Soma maden faciasında, katliamında, gerçeğinde taşeronlaşma yatmaktadır. Maden işçisi köle düzeninde bir köle işçisidir. Sosyal hakları budana budana erimiştir. Ekonomik, sosyal anlamda çökertilmiştir. Maden işçisinden kapasitesinin üstünde kömür elde edilmesi istenmiştir. Hasta olmaması, rapor almaması istenmiştir.

Bütün rahatlık, huzur bir avuç patron için ve bu patronlar üretim araçlarına sahiptirler. İktidara sahiptirler. Sömürüye sahiptirler.

Maden işçileri çoğunluk olsa da birlikte mücadele verebilmenin koşullarını yaratamamışlardır. Patronlar, müdürler, taşeron şirketleri istediği gibi madende tek kale işçilere karşı oynamışlardır.

Sendikalı olsalar da sendikanın sınıf temelinde ağırlığının olmadığını işçilerin anlatımlarından anlaşılmaktadır.

AKP iktidarı hiçbir zaman işçi, emekçi dostu olmadı. Yüzünü sermayeye doğru geçmişteki iktidarlar gibi çevirmiştir. Nedeni çok açıktır: AKP sistem partisidir. Sömürü düzenini uygulamak zorundadır.

Gezi Direnişiyle başlayan halkların protestosu AKP iktidarını bayağı sarstı. Manisa’nın Soma İlçesindeki Soma Kömürleri adlı şirkete ait kömür ocağın da, 13 Mayıs 2014’de maden faciasıyla, katliamıyla başlayan işçi katliamları ülke genelinde protesto eylemlikleriyle yankı buldu.

Gezi Direnişiyle ve maden faciasında, katliamında halkların öfkesi hep sokağa taştı. AKP iktidarı, devletin tüm olanaklarıyla baskı ve şiddetini halkın üzerine sürdü, sürmeye de devam ediyor.

AKP kendi iktidarını sağlamlaştırmak için baskı ve şiddete başvurmaktadır. Barışçıl gösterilere bile tahammülü yoktur.

Güvenlik güçlerinden polis her zaman şiddetini başarıyla yapar. Savcısı, hakimide geri durmaz. Çünkü AKP ve Erdoğan emrettiği için dava üstüne dava açarlar.

 AKP yükselen halk muhalefetini gördüğü için özellikle Soma’daki işçi katliamında insan yığınlarının öfkesi hepten kabarmış, sayıca çoğaldığı için bastırmak için şiddet ve baskı yolunu seçmiştir.

AKP barışçıl eylemlerden korkuyor bir bakıma korkmakta haklılar. Çünkü mücadele keskinleşerek ilerliyor. Erdoğan Soma’da ummadığı anda karşılaştığı protestoda şaşkınlık yaşadı. Protesto eden maden işçisini markette tokatlaması, korumalarının tartaklaması da öfkeyi ülke geneline taşıdı.

Özel Harekâtçı iki polis Erdoğan’ı protesto etti diye canı yanmış bir Soma’lı vatandaşı yere yatırarak dövmeleri, Başbakanlık Müşaviri Yusuf Yerkel’de, Ramboya özenerek Özel Harekâtçı polislere katılarak yerde yatan savunmasız canı yanmış vatandaşa tekmeler savurarak AKP iktidarının baskıcı, şiddetçi yüzünü bir kez daha göstermiştir.

Soma’daki maden kazasında yaşamını yitiren işçilerin ailelerine hukuki destek vermek için ilçede bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği’ne (ÇHD)  tahammül edemeyen bir devlet ile karşı karşıyayız. Polisleri ise her zamanki gibi Avukatları darb ettiler.

Emek sömürüsünde ülkemizde mücadele devam ediyor. AKP ve Erdoğan elbette bir gün hesap verecektir. Bu harami düzen hep böyle gidecek değildir.

Yaşanılanlar herkesin ve dünyanın gözü önünde oluyor. Emeğe dayalı, paylaşımcı, eşitlik içinde yaşama dair düzen emekçilerin mücadelesiyle gelecektir. Bunun adı sosyalizmdir.

Hüseyin Habip Taşkın

20.05.2014


Kırmızı Siyah Bilim Edebiyat Sanat

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Acılarımız Ortaktır

 Her halkın acıları birbirine benzer. İnsanca yaşamak her bireyin hakkıdır. İnsanca yaşıyabiliyor muyuz? Kendimizi birey olarak sorgulamamız...