İlkokul çağımda
matematik dersinden hiç hoşlanmazdım. Matematikten sınav olacağım bir gün
öncesinden beni sıkıntı basardı. Hele sabah kalktığımda matematik kabusu beni
hepten sarmış, istemeyerek de olsa okulun yolunu tutmak zorunda kalırdım.
İlkokulu matematikten
iyi dereceyle geçtim geçmesine ama o ecel terleri benden boşuna akmadı.
Ortaokullu olduğumda matematik dersi yine karşımda bana sırıtıyordu. Neyse
dersler başladı ve ben matematikten nefret etmeye başladım. Ders notlarım kötü geldiği için ikmale kalıp
duruyordum. Benim dönemimde ‘modern matematik’ diye bir uygulama başladı.
Hoşlanmadığım matematik dersi bana hepten bulmaca gibi gelmişti ve ben o
bulmacanın içinde büyüdüğüm halde yolumu bulamıyordum.
Aklımın erdiği süre
içinde kimi dinlediysem ‘geçinemiyoruz’, ‘maaş yetmiyor’ diyordu. Zaten yoksul
hiç geçinemiyordu. Benim babam aldığı memur maaşını nerelere harcama yaptığını
defterine yazarak, ‘maaş az’ diyordu.
Şu matematikten hiç
kurtulamadım. Yaşım katlandıkça matematiğin içine gömüldüm. Sevmediğim halde
aldığım maaş kadar toplandım, sonra bölündüm, ara sıra çıkmazlara girince
çarpıldım. Sinirlenince eksilere indim. Kısacası onu kıs, bunu ekle derken
istemeyerek olsa bile matematiksel konuma gün içinde geçiyordum.
Taşeron firmada
asgari ücret alıyordum. O zaman 86 milyon alıyordum. Bozdurup bozdurup
harcarken de hesap işlemleri yapıyordum.
Benden daha kötü olan emekçi arkadaşlarım vardı. Eşiyle birlikte
çalışsalar bile her ay birilerine borçlu oluyorlardı.
Maaş artışı beklentisi biz işçiler arasında çalkantılı
yorumlara neden oluyordu. Her emekçi, işçi kendi çıkarı için olaya yaklaştığı
için biz işçilerin birliği, dayanışması olmuyordu. Birçok işçide düzen
partilerinden umut bekliyordu.
Maaş zammı sadaka
gibi olunca biz işçilerin suratı bir karış aşağıya düşerdi. Biz işçiler
çoğunlukla olanları çabuk unuturuz. Onun içindir ki, curcunalı
günlere başlarını sokar olan, bitenden haberdar olmazlar.
Ama bizi yöneten her
iktidar iyi yolda olduğumuzu, maaşlarımızın dolgun olduğunu söylerdiler.
İçmeden sarhoş olma buna denir. Matematiksel işlemleri her iktidar döneminde
yaptım. İşin içinden çıkamazken, sermaye cephesi her nedense kazançlarını
devamlı artırıyordu. Ortada matematiksel bir çelişki vardı.
Biz emekçiler
hesaptan anlamadığımız için AKP hükümeti ve yandaş medyası milli gerilimizin
dolar bazında artığını övünerek
anlatıyor. Nasıl bir milli artış ki bu önüne gelen işveren işçisine asgari
ücret veriyor.
Enflasyon canavarını
yenmişiz. Tek hanelere düşmüşüz. Bir gün televizyonda enflasyonu nasıl
hesapladıklarını öğrendim. Güleyim mi? Yoksa ağlayayım mı? Diye içimden
geçirdim. Sebze fiyatlarıyla enflasyon hanemiz belirleniyorsa! Geçim derdiyle
intiharlar ilk sırada değil mi? Adli olaylarda artış kendiliğinden olmadığına
göre, sosyal, ekonomik, kültürel koşulların dikkate alınmadığı bir ortamda,
insanların mutluluğundan bahsedemeyiz.
Yaşam bir derenin
akışı gibi her gün akıp gidiyor. Ömrümüz hesap işiyle gidiyor. Psikolojimiz
alakbullak oldu. Ne zaman derin uykudan
uyanırız, aklımız başımıza gelir, o zamanda kolektif yaşamamız için hep
birlikte hesap yaparız.
Devir hesap devri
deniliyor. Paran kadar hesaplama yapmak zorundasın, çocuğunu ona göre
okutursun, sağlıkta paran kadar
bakılırsın, sosyal yaşantıda paran kadar isteklerini karşılarsın. Kısacası ben
böyle ezbere dayalı, ayakları yere basmayan matematik hesabından yaşım
ilerlediği halde hiç mi hiç hoşlanmadım.
Hüseyin Habip Taşkın
06 /06 / 2011
Diyarbakır Orkam Sen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder