Sokakta, evde, işyerinde -her türden- karşılaştığımız
şiddet yaşamımızın bir parçası oldu. Kadına, erkeğe, çocuğa uygulanan şiddet
azalacağı yerde artış gösteriyor. Psikolojik sorunlarımızı, şiddetle, küfürle,
bağırmayla, öldürmeyle, intiharla çözmeye çalışıyoruz.
Bir yandan ülkemizi yönetenler, kültürlü ve
misafirperver bir toplumdan, medeniyet seviyemizin diğer ülkelerin üstünde
olduğundan söz ederken, diğer taraftan pratikte yaşanılan olumsuzluklar
söylenenleri doğrulamıyor. Yönetenler aksine insanları kandırmaya yöneliyorlar.
Sorunlarımız, toplumsal olarak ele alınıp çözüm üretilmediği, bir avuç
sermayenin, burjuvazinin çıkarlarını korunduğu sürece, ‘bizim kültürümüz çok
iyidir’ demek, öyle olduğunu düşünmek doğru değildir. Devlet insanların eğitim
kalitesini yükseltmek, kültürünü artırmak zorundadır. İlk önce insan denilerek
yola çıkılmalı, atılan her adım insanlar için olmalıdır.
Eğitim şart ama nasıl bir
eğitim?
İlkokula başlar başlamaz ‘Kemalist ideolojiyle’
karşılaşıyoruz. Türk-İslam senteziyle bütünleşen Sünni mezhebi ile beslenen
kültürümüz ırkçılık temeline dayanıyor. AKP iktidarı her ne kadar ‘dindar’ ve
‘kindar’ nesil yetiştireceğiz dese de, beslendikleri kaynak Kemalizm
sistemidir. Aynı yolda kendi düşüncelerini insanlara kabul ettirmeye
çalışıyorlar.
Eğitime evet ama nasıl bir eğitim sistemi olmalı ki,
sorunlarımızı aşalım? Türk eğitim sistemi, ülkenin kuruluşundan bugüne kadar
yönetime gelen her iktidar, koalisyon hükümeti, askeri darbeci tarafından ‘ben
daha Türkçüyüm’ diyerek delik deşik edildi, bilimsellikten uzak, ezberci
bir anlayışla durmadan orasından, burasından çekiştirildi, okullarda müfredat
yaz-boz tahtası gibi durmadan değiştirildi. Bunun kaçınılmaz sonucu:
Eğitimcilerin aklının karışması öğrencilerde de bir bocalama yarattı.
Eğitim sisteminde bugüne kadar devrimci, aydın
öğretmenler iktidar partileri tarafından hep cezalandırıldılar; sürgüne
gönderildiler, soruşturmalara uğradılar, açığa alındılar, tutuklandılar, ikaz
‘tehdit’ edildiler.
AKP, Milli Eğitim’deki kadrolaşma girişimini
kendi düşüncesinden olmayan müdürleri tırpanlayarak başlattı. Bu tırpanlamanın
bir amacı da dindar nesili yetiştirirken kendi eğitimci
kadrolarına hareket alanı açmak. Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş (TEOG)
sisteminin asıl amacı da bu. Her okulda mescit açılmasına hız verirken,
imam hatiplerin sayılarını da artırma yoluna gittiler. Şeriat
sistemi yavaş yavaş oturtulacak. Bunlar yanlışlıkla
yapılan işler değildir. Bilinçlice yapılmaktadır. Halkın nabzı
yoklanmaktadır.
Basına yansıyan: Türkiye Musevileri Hahambaşı İsak
Haleva’nın torunu Şile’de bulunan İHL’ye yerleştirildi. Evlerinden
kilometrelerce uzaklıktaki okullara yerleştirilen, tercih etmedikleri
halde İmam Hatip Liselerine otomatik olarak atanan öğrencilerin yanında
Hahambaşının torununun da İHL’ye yerleştirilmesi MEB’in skandallarına bir
yenisini daha ekledi. ‘TEOG sonuçları liselere giriş sınav sisteminin
İmam Hatip’lere yönlendirme sistemi gibi işlediğini göstermiş, tercih yapmayan
öğrencilerin 40 bini MEB tarafından İmam Hatip’li yapılmıştır. İmam Hatip’li
yapılan öğrencilerin ikisinin gayrimüslim olduğu ortaya çıkmıştır.
Cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan kazandı.
Başarılarını perçinleyerek ideolojilerini hayata geçirmek için eğitim
sistemine el attılar. Eğitim sistemi gerici- faşist yapısından
arınamayacağı gibi ‘ot gibi’ nesiller, kendini sorgulamayan bir gençlik
yetiştirmeye çalışıyorlar, böylece kendi sömürü ve talan düzenlerini devam
ettirmeyi hedefliyorlar.
Eğitim sistemini hepten özelleştiriyorlar. Paran kadar
eğitim alma dönemi başladı. Burada bir avuç sermayedar, para babaları
kasalarını dolduracaklar. Devletin benimsediği politika; eğitim veren ile alan
arasında ‘mal sahibi- müşteri’ ilişkisini yaratmaktır. Oysa bilimsel
eğitim, fırsat eşitliği, parasız eğitim, kollektif çalışma tüm etkenler
öğrenciden yana olmalıdır. Bu da sosyalizmle olur.
Gerici- Faşist eğitim düzenini yıkmak örgütlü halk
gücüyle olur. Birleşe birleşe kazanacağız. Susma zamanı değildir.
Hüseyin Habip Taşkın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder