Yaz ayının içinde olduğumuz halde
iklimlerde şaşırdı. İnsanoğlu deyip geçmeyin öyle hünerleri vardır ki, isterse
insanları rahat, istemese de rezil yaşatır. Hepimiz dünya üzerinde farklı
devletlerde yaşıyoruz. Sınıf farkı sistem içinde ki işleyişte kendisini insan
topluluğu içinde hissettiriyor.
Bir insanın aç kalması ya da ailesiyle
birlikte aç kalması, işsiz kalması nasıl bir toplumda yaşadığımızı belirler. Öğrencilik
yıllarımda gerek gecekondularda, gerek yaşadığım semtte ki ailelerin, ağırlıklı
ekmeğin yenildiği, tarhana çorbasının aşırı sulu olup çorbalıktan çıkmasına
tanıklık etmişimdir. Biraz daha ilersine gidersem; sabah, öğlen, akşam bol sulu
tarhana yemeği sofralarından hiç eksik olmazdı. Bu sulu tarhana sadece bir güne
ait özel yemek değildi. Aylarca yenildiğini bilirim.
O günkü iktidar partileri, koalisyon
hükümetleri Türkiye’de yoksulluğun olmadığını savunuyorlardı. Bir yandan
apartmanlar göğe doğru yükselirken, gecekondularda tek katlı ve çarpık olarak
gelişiyordu.
Aradan yıllar geçti, hatta yıllar birbirlerini
eskitti. Teknoloji adına bir takım değişikler oldu olmasına ama aç insanlar
tükenmedi. Daha doğrusu yoksulluk ortadan kaldırılamadı. İktidara gelenler ya
da koalisyon hükümeti kuranlar, teknolojinin her çeşidinin bolluğundan söz eder
oldu. Yiyeceklerin giyeceklerin bolluğunu unutmayarak; “bizim iktidarımız da
her türlü bolluk var” demeye getirdiler.
Marketlerin raflarında her türlü bolluk
var. GDO’lu yiyecekler de var. Radyasyonlu teknoloji harikası dedikleri aletler
de var. Bunları tüketebilmek içinde alıcı ile satıcı arasında bağı kuran
paranın olması gerekir. Bu para da orta
yerde insanların ceplerinde, el çantaların da var. Hazır para olmasa bile kredi
kartı var.
Kredi kartı bedavaymışçasına bol
keseden alış veriş yapanlar. Sonun da matematiksel hesap hatasından borca
girip, yasal tefeci olan bankaların faizi ile dallanıp budaklananlar, bu da
yetmezmişçesine birkaç bankanın kredi kartı ile kendisine kurtuluş kapısı
aralamaya çalışanlar küçümsenmeyecek kadar çokturlar.
Teknoloji aygıtlarıyla reklamını yapan
sermayedarlar, kazançlarına kazanç katmak için her yolu denerken, yoksulluk bu
ülkede var olmaya devam ediyor.
Teknolojinin, yiyeceğin, giyimin bol
olması bu ülkede aç insanın, yoksulluğun olmadığı anlamına gelmemelidir. Semt
pazarlarını bilirsiniz. Akşam pazarından sonra pazarcılar tarafından yere
dökülen sebzeleri, meyveleri toplayan kadın ve erkekleri görmüşsünüzdür. Bu
ülkenin yoksulluğunun farklı bir karesidir. Yoksulun yeri sadece gecekondular
değildir. Yoksul insan insanların olduğu her yerde varlar. Bu bir sistem
ürünüdür. Bir avuç insan sefasını sürerken, çoğunluk ise eziyetini sürer.
Yaşam ömrümüzden her yönüyle dolu dolu
akıp gidiyor. Evlerinde, sokakta hala açlıktan ölen insanlar var. Karnı
doymayan, hep aynı yemeği yemeye talim edenler var. Evlerinde et çeşitlerinden
yoksun olmayanlar var. Karnı tok olan insanlar var. İnsanlar arasında gün
geçtikçe derinleşen uçurumlar var.
Boğaz tokluğuna çalışanlar var. Asgari
ücrete tabi tutulanlar var. Kiminin maaşı cılız, kiminin dolgun olanlar var.
Dünyanın dengesi değil, insanlar arasındaki dengeler bozuk asıl sorun da budur.
Doktorlar televizyon, radyo
ekranlarından halkı bilinçlendiriyorlar. “Sağlıklı beslenin, gıdanıza dikkat
edin” diyorlar. Bunlar nasıl olur diyen yok! Sistemi sorgulayan yok! Sistemin
taşları şimdilik çarpık, hep böyle gidecek değil ya..!
Hüseyin Habip Taşkın
30.06.2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder