İşsizlik her nedense iktidar
partilerince yok sayılmaktadır. Fakat muhalefet partileri ise işsizliğin
olduğunu, enflasyonun tavan yaptığını ısrarla savunurlar. Öyle bir zaman olur
ki muhalefette olan bir parti iktidara gelince işsizliğin olmadığını gönül
rahatlığıyla söyler. Enflasyona da “faso fiso söylentileri” diye geçiştirir.
Fakat iktidardan düşen parti muhalefet yapmak için işsizliğin olduğunu bas bas
bağırır. Enflasyon canavarının ne kadar tehlikeli olduğunu gırtlağı
patlayıncaya kadar söyler.
İktidarla, muhalefet partileri çekişe
dursun, ülkemizde siyasetçilerin yaptığı politika yalancı pehlivanların
güreşine benzer. Neyse ülkemizde işsizlik olduğu kadar, gizli işsizlerin olduğu
da bir gerçektir. Enflasyon da vardır.
İşsizlik elbette biz emekçilerin
kaderi değildir. Sistem paraya dönük, sermaye anlayışıyla yoğrulduğu için
olanlar ezilen emekçi yığınlarına oluyor. Ortada örgütlü emekçi yığınları
olmadığı için, muhalefet yapmada cılız kalındığı için, sermaye cephesi
emekçilerin ve yoksulların ceplerini hepten boşaltmak için, istediği kanunları
çıkarları için, meclisten çıkartı veriyor.
Öğrencilik yıllarında 1977-1980
arasında, İzmir’de işçiler arasında örgütleme çalışmasında bulunduğumda,
işimizin çok zor olduğunu o gün anlamıştım. İzmir’de, Basmane semtinde bir
kahvehane vardı. İşsizler, işe gidecekler sabahın erken vaktinde aç karnına
buraya gelir, sessiz bir bekleyiş hâkim olurdu. Bazıları da tahta sandalye
üzerinde hafiften uyuklardı. Kimileri de horlardı. Yanında bulunan arkadaşı
eliyle onu dürterek horlamaması için uyarırdı. Bir çaya saatlerce oturan
işçiler vardı. Hepsinin gözü kapı girişindeydi. Kurtarıcısı gelip kendisini işe
götürsün diye beklerlerdi.
Zaman içinde Kürt yoksullarının
ağırlıkta olduğunu gözlemledim. Meraktan birçoğuna sormuştum: “Buraya niçin
geldiniz?” diye, birçoğu ağalık sisteminden ve topraklarının olmayışından söz
etti. Yaşadığım zaman dilimleri içerisinde bilmediğim konuyu öğreniyordum. Yaşadıkları
gecekondularına davet ettiklerinde, gördüğüm manzara beni hepten şaşırtmıştı.
Küçük odalar içinde hepsi bir arada yatıyorlardı. Tuvalet, banyo kaldıkları
yerin hemen dışındaydı. İlk defa gecekonducuları görmüştüm. İçimde bir
kıvılcımın harekete geçtiğini anladım. O dönemlerde onlarla birçok dayanışmamız
olmuştu.
Yağhaneler diye bir semt vardı. Ana caddesinde bir banka vardı. Sabahın erken
vaktinde işe gidecek ya da iş bulurum umuduyla gelenler vardı. En geç saat ona
kadar beklerlerdi. Sonradan evlerine, kahvehaneye giderlerdi.
Bir gün bir haber almıştık? Bazı
insanlar gelip, işçilerin kaslarını yoklayıp, baştan aşağıya süzüp alay
ettiklerini ve işe götürdüklerini duyduk. Bu yapılan uygulama canımızı
sıkmıştı. Birkaç kişi bu işin üstünde durmasını için görevlendirdik. Arkadaşlarımız
gittiğinde o hareketleri yapan birkaç kişi çıkmıştı. Yapanlar uyarılmıştı.
Dikleşenlere dayak atılmıştı. Orada yaşanan bir gerçeği daha duymuştum! İşçi
almak için gelen bir şahısın sözleri aklımda kaldığı kadarıyla; “bu dağlı kırolar
Türkçeyi konuşmasını bilmiyor…” O zaman
genç ve tam bilinçli olmadığım için Kürtlere karşı yapılan ırkçı tutumların
farkında değildim. Hatta hiçbirimiz değildik.
Oturduğum semtte iki tane işçilerin ve
işsizlerin yoğun olduğu kahvehaneler vardı. Burada da durum aynıydı.
Zaman hızlı akıp geçerken, nüfusumuz
artarken, bilim, teknik kendisini yenilerken işsiz sayımızda artıyordu. Gizli
işsizlerden hiç kimse söz etmiyordu. Bu gizli işsizler devletin yapmış olduğu
hesaplamalara dahil edilmiyordu. Bu işsizler öğrencilerimizdir. Yani bizim
çocuklarımızdır.
İşsizlik günümüzde bile var ama
devleti yönetenler hep iyimser tablo çizerek uyutma taktiklerine gidiyor.
Dünden bugüne ABD, Avrupa ülkeleri,
şimdiki adıyla AB ve İMF, Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan üst yapıdan ellerini
hiçbir zaman çekmediler. Kendi çıkarları için emirler yağdırdılar. Gerçek
kurtuluşun AB olduğunu bu topluma benimsetmek istediler.
İşsizlik bizim kaderimiz değildir.
Çocuklarımız okuyor ama işsiz. Öğrenim gördüğü kendi branşında değil, başka iş
kolunda sürünüyor. Çocuklarımıza ya da kendimize iş arıyoruz. Peki, işsiz olan
çocuklarımıza ya da kendimize kapı kapı iş ararken, siyasi partilerin kapılarını çalmıyor muyuz?
Siyasi partiler iş bulma ve yalvarma kapısı mıdır?
Dikkatinizi çekmek istiyorum; gün
geçtikçe insan ilişkileri kapitalizmin anlayışıyla kirleniyor. En korkunç olanı
da budur. Verilen işsizlik, enflasyon rakamları gerçekleri yansıtmıyor. Sokağı
sesini şu an duyan yok ama bu hep böyle gidecek anlamına da gelmemelidir.
Hüseyin Habip Taşkın
09/ 06/2011
Diyarbakır Orkom Sen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder