Bir toplum çevresindeki olan olaylara
bu kadar mı duyarsızlaşır? Nasıl oldu da sırtımızı her olaya rahatça
çevirebiliyoruz? Biz bu ülkede yaşamıyor muyuz?
Peki, biz nasıl bir varlığız ki ortak olan sorunlarımızı olmamış gibi
göz ardı edebiliyoruz? Aslında bu duyarsızlık yozlaşmanın insanlar üzerindeki
bir etkisidir.
Bu yozlaşmanın hız kazandığı tarihi
asıl olarak 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin başlangıcıyla başlar ve günümüz
2012’sine uygulamalı olarak bizim toplumumuz üzerinde devam eder. O kadar çok
olumsuzluk yaşıyoruz ki, tüm olumsuzlukları sineye çekiyoruz. “Banane” diyoruz.
Ama yan etkileri hepimizde çıkıyor. İntiharlarda büyük bir artış var. Adli
olaylarda da büyük artış var. “Hırsızlık, gasp, cinayet, uyuşturucu, fuhuş ve
benzeri olaylarda” ve “ barbar erkek düzeninde kadına karşı şiddet ve katliam
almış başını dörtnala gidiyor.” Olan biteni hiç toplumsal olarak sorguluyor
muyuz? Peki, birey olarak sorguluyor muyuz? Bence her şey ortada; hep beraber
dibe doğru karanlıklara düğüm olarak gidiyoruz. Hem de çevremizi de içine
alarak, demek ki bu yolda yalnız değiliz.
İyi bir gözlemci olabilmek için
yaşadığımız sistemin nasıl bir sistem olduğunu kendimize sormalıyız.
Yanıtlarını bulmalıyız. Okumalıyız ve yorumlamalıyız. İnsanları uykularından
uyandırmalıyız. Gerçeklerle yüzleştirmeliyiz. Fakat bizlerin işi gerçekten çok
zor. Sistem uyutma tezgâhını çok güzel kurmuş! Hepimiz düşünelim bu uyutma tezgâhı,
tezgâhları nelerdir? diye.
Toplumsal duyarsızlıklarımızdan bir
tanesi sağlıkta yaşanılanlardır. Sağlıkta sigortalarımız hallaç pamuğuna döndü.
Kazanılmış haklarımız bir bir geri alındı.
Çoğunluğumuzun olan bitenlerden haberi bile yok. Bu nasıl bir vatandaş
olmaktır anlamak gerçekten zor. Sağlıkta muayene parası verilmiyordu. Şimdi
sigorta hastanelerinde bile muayene oldun mu sigortalıdan ilaç parası alırken
kesiliyor. Bir de vergi adı altında kesiliyor. Kör, topal yolumuza gidiyoruz
ama haberimiz yok.
AKP sağlıkta reform adı altında
ilaçları tüm eczanelerden alınmasını sağladı ve her sigortalı her hastaneye
gidebiliri de sağladı ama bunun yanında sağlıkta para dönemini başlattı. Bu
başlatma sermayenin yararına olurken emekçi kesimlerin aldığı az bir maaşa
gözlerini diktiler. Bunun farkında olan çok az bir insan var. Acınacak halde
yolumuza devam ediyoruz. Yinede kendimize toz kondurmuyoruz. Her şeyi biliyoruz
havası var ya bizde…. Ama nasıl biliyoruz? Orası da ayrı bir hava…
Hafızamızı şöyle bir gerilere doğru
götürelim. Sağlık ocağında muayene düşük fiyatla başladı. Nasıl olsa tepki
veren bir topluluk karşılarında yok, diyerek hızlanarak fiyatı artırdılar.
Birçoğumuzun bundan da haberi olmadı. Sağlık emekçileri hastanelerinin önünde
eylem yaptılar. Halka “sağlıkta paralı dönem başlıyor” dediler ve fazlasını
dediler. Sokaklarda yürüdüler ama muhalefet gücü yaratılamadı.
Üniversite hastaneleri, özel
hastaneler ve eski SSK hastaneleri, devlet Hastaneleri ücretleri farklı olarak hastayı
muayene etmeye başladılar. Sonradan reçete başına 3 TL. kesilecek denildi.
Şimdide Acil hastalar aciliyeti bitince yapılan tüm tetkikler hastanın sırtına
binecek ve acilde hastayı hasta yapan anlaşmayı hasta yakınları ya da hasta
olan vatandaş imzalayacak. Adına AB standartları deniliyor.
Susuyoruz, insanca yaşam hakkı olan
sağlıkta bile susuyoruz. Aldığımız aylık belli! Asgari ücreti bozdur bozdur harca.
Bu anlaşma hepten kölelik anlaşması, insanca yaşayamayacağız.
İnsanlarımız eczanelerden kesilen
paraları yeni yeni uyanmaya başladılar. Sorular sormaya başladılar. Çünkü
zamlar el yakıyor. Geçim insanları artık geriyor. Ama bu da haklarımızı aramaya
yetmiyor. Bir türlü emekçi yığınları, ezilenler bir araya gelip muhalefet
gücümüzü koyamıyoruz. Hakkımızı aramıyoruz. Kısacası biz bize aynı yerimizde
tepiniyoruz.
Duyarlı bir vatandaş olmak için ilk
önce kendimizden başlamalıyız. Toplumsallaşmalıyız. Hepimizin sorunu aynı
“parasız sağlık” için birlikte hareket etmeliyiz. Sağlık bizim hakkımızdır.
Gasp etmeye hiç kimsenin hakkı olamaz.
Hüseyin Habip Taşkın
21/03/ 2012
www.tarimorkamsendiyarbakir.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder