Soğuk, yağmur, kar, fırtına, tipi ile
tüm yurtta kışın bastırdığını görmekteyiz. Fakirin, ezilenlerin vay haline
derken, zenginlerin rahatı doruk noktasında olduğunu görmekteyiz. İnsanların yaşamları
zıtlıklarıyla, çelişkileriyle, doğrularıyla, yanlışlarıyla, mücadelesiyle
yoluna devam etmektedir.
Türkiye’de yaşam standarttı yüksek
olmadığı için dibe vuran, alçak sürünmeyle yaşamını sürdüren insanlar
çoğunluktadır. Yaşamın inişli, çıkışlı, girdaplı yollarında kışı hep birlikte
karşıladık. Isınma derdi de bütçeye “şap” diye eklendi. Nereden çıktı bu
karakış? “Ne güzel sıcaklarla idare ediyorduk” diyor çoğunlukta ki insanımız.
Bir yanda Van depremiyle evlerinden
olanlar kar’ın, ayazın, yağmurun altında çadırlarda sorunlarının bir an önce
çözüme kavuşmasını bekliyorlar. Van halkının sorunlarına sahip çıkmak, çözmek
de bir insanlık onurudur. Yoksulluğun altında yaşamla, ölüm arasında gidip geliyorlar.
Çadırlarda yaşayan insanlar bizim insanlarımızdır. Sobanın düşmesiyle ya da bir kıvılcımla
çadırlar zaman zaman yanmakta ve ölen insanlarımızın olduğunu basın
aracılığıyla duyuyoruz.
Yoksulluk bir sistem sorunudur.
Devletin işleyiş biçimidir. Yoksulluk kış ayında da insanların yaşam mücadelesi
ile sürüyor. Aslında kış mevsimi doğanın bir dengelemesini sağlar. Elbet kış
kışlığını yapacak. Yaz mevsimi de sıcaklığını yapacak ve diğer mevsimlerde
kendi mevsimliğini yapacak.
Sorun aslında insanca yaşayabilmek,
paylaşabilmektir. Ne yazık ki yaşadığımız sistem paranın ve bencilliğin temel
alındığı bir yönetim biçimidir. Para ve bencillik ikisini bütünleştiriyor. Sistem
içinde insanlar okullarda eğitim görürken, “bireysel kurtuluştan ve paşa paşa
yaşarsın”dan ya da “sürünürsün”den söz ediliyor. “Hep ben, yinede ben.” Sizler
hiç okullarda insanca yaşamdan, paylaşımdan, eşitlikten bir eğitim verildiğini
duydunuz mu?
Bize ilkokuldayken Nasreddin Hoca’nın “parayı
veren düdüğü çalar” hikâyesini okutmuşlardı. Tamda eşitsiz bir topluma özdeş
bir hikâyedir. Paran kadar sağlık, Paran kadar eğitim ve diğer sosyal
yaşantılar. Her işin paraya ve de bencilliğe dayalı olduğunu görmekteyiz.
Bunlar göz önüne alındığında
yoksulluğu ne “alın yazısı” nede bir “kader” olduğunu söyleyemeyiz. Bizlerin
yaşam tarzımızı belirleyen özünde bir avuç sermayedardır.
Karın yağması, fırtınanın kopması,
yağmurun yağması, şimşeklerin çakması kış mevsiminde de sorunların bitmediğini
gösterir. Bir yanda doğanın yaşam koşullarıyla mücadele edeceksin, diğer yandan
ekonomik, sosyal hakların için mücadele edeceksin.
İnsanlar geçim derdiyle uğraşırken,
psikolojik yanıyla da ister istemez çöküntüye uğramaktadırlar. Emekliler için
bir intibak yasası gündemde, benim bildiğim aylarca gündemde bulanık bir halde
ortalıkta bırakılmış. Birçok emekli intibak yasasını dört gözle bekliyor. Çoğu
emeklide aradaki “maaş” uçurumun düzeleceğine inanıyor.
AKP bir ara intibak yasasını rafa
kaldırmıştı. Ama TBMM’de milletvekili maaşlarına kıyak zam yaptıkları için bu
maaş 8000bincik olduğu için toplumun büyük çoğunluğundan tepki aldıkları için
ve diğer gelişen siyasi olayların üzerini örtmek için intibak yasası yeniden
gündemde.
İntibak yasasıyla maaşlar eşitlenmiyor.
Emeklilerin alacağı üç, beş TL. Emeklilerin cebinden çoktan uçtu. Vergilerle
uçtu. Bizim ortak paydalarımızdan birkaç örnek vereyim: Su faturası, birçok
vergi var. Kesilen kesilene, elektrik faturasında durum su faturasıyla aynı.
Hangi faturayı ele alırsanız alın cebimizdeki para çoktan uçuruldu. İntibak
yasası denilen rüyadan bir uyanalım, silkelenelim. Gerçekleri görelim.
Kış mevsimi devam ederken bizlerin
sorunları biteceğe benzemiyor. Halimizden memnun gözüküyoruz. Aslında ağlanacak
halimiz var ama onu da anlaya bilene…
Hüseyin Habip Taşkın
15/ 01/2012
www.tarimorkamsendiyarbakir.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder