Güneş batıdan doğar, doğudan batar.
İnsan da doğar belirli evreleri geçerek yaşamının sonuna gelir yani ölür. Bizlerde
bir zaman dilimine aidiz. Bizden önce yaşayanlar olduğu gibi bizden sonra
yaşayacak kuşaklar da olacaktır. Emperyalizmin, kapitalizmin varlığı olduğu
sürece dünya da sömürü sistemi devam edecektir. Hatta savaşlar da devam
edecektir. Doğanın katliamı da devam edecektir. Dünyanın sınırları yeniden
çizilmeye devam edecektir. Aklınıza ne geliyorsa o günkü bilime ve teknolojiye
göre hepsi devam edecektir.
Aslında dünya hemen kirlenmedi.
Belirli evreler geçirirken, sistem içinde bir avuç insan bireysel çıkarları
için dünyanın kirlenmesini hızlandırdı.
Bizlerde bir zamanlar çocuktuk. Saf ve
temizdik. Dünyada olan bitenden hiçbir haberimiz olmadı. Büyüdük, büyürken de
aklımız ermeye başladı. Kendi dünyamızda aile yapımızı ve çevremizi
değerlendirmeye başladık. Ailemizden hep yasakları duyduk. “Onu yapma, şunu
yapma.” Bunlar yetmiyormuşçasına büyüklerimizin aklı ile bizleri sindirmek,
terbiye etmek için hep korkutulduk. “Öcülerden, şeytanlardan, cayır cayır
yanmalardan” söz edildi. Bizler korkutularak hep yetiştirildik.
Zaman değil insanların acımasızlığını
hepimiz yaşayarak öğrendik. Kimilerimiz dersler çıkardı. Kimilerimiz de “bu
bizim kaderimiz, alınyazımız” diyerek boş verdi. Yaşımız ilerledikçe bilimin,
teknolojinin değişime uğrayarak, insanların etrafında şekillendiğini gördük. Zararlarını
ve faydalarını gördük. Her yenilik sermayenin elinde mal olarak halka
sunulurken, parasal rantlar hep sağlandı.
Sermaye çıkan her ürününü reklam
aracılığıyla insanların gönüllerinde yer edinmesini biliyor. Genel anlamda
bireyselliği yaygınlaştırırken, insanlar arasında dayanışmanın temellerini de
bitirmeye çalıştı.
Teknolojiye, bilime karşı değiliz ama
insanları eritmeye, yozlaştırmaya, doğaya zarar vermeye, yaşayan tüm canlılara
zarar vermeye elbette karşıyız. Şöyle
bir yorum yapayım; Dünyanın birçok ülkesinde nükleer santraller var. Var
olmasıyla birlikte zararları da var. Her ülke kendini aklamak için “elektrik
üretilmesinde kullanıyoruz” diyorlar. Elektrik üretiminde birçok yol doğayı
bozmadan yapılabilir. Nükleer enerji bir risktir. Çıkan artıkları yıllarca özel
yapılmış saklama yerlerinde kontrol altında tutmanız gerekir. Nükleer kazalarda
olmuyor değil! Ukrayna’da Çernobil faciası günümüzde bile güncelliğini koruyor.
Japon’ya da bir tsunami olayı oldu nükleer santraller faciaya döndü. Asıl
nükleer santrallerin altında yatan gerçek ölümcül silahların yapılmasıdır. Bu
bir insanlığa katkı değildir. Emperyalist ülkelerin kana ve paraya doymayışının
eseridir. Bir örnekte yakın zamanımızdan verelim; İran nükleer tesis kurmaya
kalkıştığı zaman emperyalist ülkeler ayağa kalktı. “Nükleer silah ve bombalar
üretecek” diye. Doğrudur… Ama nükleer santrali olan her ülkenin ölümcül
silahları ve bombaları vardır. Kimyasal silahları Saddam iktidarı Halepçe’de
Kürt halkının yaşadığı yerleşim birimlerinde kullanmadı mı? Kullandı. Bunları
Saddam’a kimler verdi? ABD, Fransa, İngiltere…
Dünyanın birçok ülkesinde
emperyalizmin işgal ettiği ülkelerde kullanımı oluyor. Olmasa da ülkelere silah
adında satışını silah tekellerine yaptırıyor. Alın size bilimin, teknolojinin
yüzkarası olan bir harika yapıtını görün. Bana inanmayın! Araştırın, bu işin
şakası yok… Tüm dünya halklarıyla hiçbir sorunumuz yoktur. Onlarda eziliyorlar,
yoksullar, sömürülüyorlar ve emekçilerdir. Kısacası hepimiz birer insanız
rengimiz, kültürümüz farklı da olsa hepimiz birer canız. Birlikte, insanca
yaşamaktan yanayız. Barbarlıktan yana değiliz…
Hüseyin Habip Taşkın
14/ 08/2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder