22 Aralık 2022 Perşembe

ASGARİ ÜCRET MAKAMI


 


Her sene asgari ücret komisyonu toplanıyor. Bunların arasında sendika ağaları da oluyor. Niçin ağa diyorum. Sendika Başkanlarının işçisinden daha çok para aldıklarını basından duyduk. Beyefendiler yalanlamadılar. Güya emekçi işçileri temsil ediyorlarmış… Birde düzen partilerinden milletvekili seçiliyorlar. Bizi mi temsil edecekler? Edemezler.

Her senenin sonuna doğru emeklilere hazırlanan tiyatroyu izliyoruz. Hüsranla biten açıklamalar. Yetti gayri… Bizlerle dalga geçmeyin. Dalga geçerler… Niçin mi? Okumuyoruz! Sorgulamıyoruz! Babane diyoruz…

12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerimizdeki yaratmış olduğu korku duvarını yıkamadığımız sürece biz emekliler ezilmeye, sömürülmeye devam edeceğiz.

Gücümüzün farkında olalım. Biraz cesaret… Başaracağımız, elde edeceğimiz çok hakkımız var.

Emekli Sendikalarında sınıf dayanışmasıyla bir araya gelip, hakkımızı arayalım. Susmayalım… Çocuklarımıza korkmadan, ezilmeden, baskı görmeden, fırsat eşitliğinden yana bir ülke ve dünya bırakalım.

Hüseyin Habip Taşkın

22.12.2022

9 Aralık 2022 Cuma

KADINLARIN DEĞERİ


                                                            Tarikat Yurtlarında ya da tarikatlarda tecavüz olayları ülke gündemine zaman zaman gelmektedir. Konu kadın olunca ikinci sınıf vatandaş olmaktadır. Cinsel açıdan, doğurganlığından, evde bir hizmetçi gibi erkeğine hizmet etmesi beklenir. Tek başına sokağa çıkamaz. Kadının her yeri kapanır. Erkek erkektir anlayışı günümüzde de vardır.

TBMM açılışı dualarla olmuştur. Türk İslam ve Sünnicilik benimsenmiştir. Türkiye politikasında dünü ile bugünü arasında tarikatları oy deposu olarak gören düzen partileri bu gibi yapıların önünü açmıştır.

Günümüzde daha aktif olarak devletten destek alarak kendi anlayışlarını yaymaya devam ediyorlar.  Ticari alanda bile söz sahibi oldular. Konserlerin yasaklanmasını çok rahat yapabiliyorlar.

Tarikatlar kollanırken Alevilere, Devrimcilere ve ülkemizde var olan halklara karşı sözlü ya da linç girişimleri yapılmıştır. Yakın tarihimizde bile izleri vardır. Maraş, Çorum, Malatya, Sivas Madımak katliamı ve diğerlerini sayabiliriz.

Tarikatlar gündemimizden düşmüyor altı yaşında bir kız çocuğunun evlendirilmesi gündeme geldi. Rezillik diz boyu gidiyor. Bizler muhalefet cephesini oluşturamadık. Oluşturamadığımız sürece daha kötü günler bizi bekliyor.

Hüseyin Habip Taşkın

            09.12.2022  

28 Kasım 2022 Pazartesi

DÜNKÜ ÇOCUK




                                                        DÜNKÜ ÇOCUK

Ölümün kenarından defalarca geçtin çocuk.

Ağır yükü omuzladın, taşıdın yıllarca.

Banane demedin. Bu kavga benim, bizimdir dedin.

Tozu dumana karışmış düzende, tuzaklar kurulmuş, yürürsün.

Şimdi yükün daha ağır.

Ölümün kenarından geçmeye devam ediyorsun, dünkü çocuk.

Hüseyin Habip Taşkın

24.11.2022

Yazarevi Topluluğu Derneği şiir atölyesi çalışmasından. 

9 Ağustos 2022 Salı

ZITLAR


 Yoksulun halini anlamıyorlar.
Yoksul da kendi halini anlamıyor.
Kısır bir döngüde oynanan oyunda, yoksul daha yoksul.
Zengin daha zengin yoksulun sırtında ve mutlu.
Çark acımasızca dönmeye devam ediyor. Arasına aldığı yoksulları ezip geçiyor.
Hey yoksullar yoksullar uyanmanın vakti gelmedi mi?
 
Hüseyin Habip Taşkın
06.07. 2022

Şiir değildir. 
 

20 Temmuz 2022 Çarşamba

UNUTULMAYANLAR

               


         Unutmak istediğin olaylar, tanık oldukların gün gelir kor ateşe döner içten e seni yakar.

Hüseyin Habip Taşkın

19 Temmuz 2022 Salı

ANILARDA SORGU


 Maymun Düşünür işlek caddede altı katlı binanın önüne geldiğinde bir anlık duraksadı. Başını yukarıya çevirdiğinde mavi tabakanın üzerinde beyaz bulutlar geçiyordu. Geriye caddeye doğru birkaç adım attı. Altıncı kata hüzünlenerek baktı.

Yüzünü karşı kaldırıma çevirdiğinde, caddede arabalar sağlı sollu yarışırcasına gidip geliyordu. Her iki kaldırımda her yaştan maymunlar, aslanlar, fareler karşılıklı gidip geliyorlardı. Acelesi varmışçasına trafiğe aldırmadan hızlı adımlarla karşı kaldırıma geçti. Yüzünü altıncı kata çevirmesiyle eski anılara, gençlik yıllarına döndü.

Yüzünün şekilden şekile geçtiğini fark etmedi bile. Belleğinde tazeliğini hep koruyan bu işkence artığı anılar, bir anda kendisini geçmişte yaşadığı bir sorgu odasına götürdü. Odada ki falaka, kaba dayak  seansıyla, birde edebiyatın seçkin küfürleriyle bir sorgu daha bitmişti.   Sorgudan sonra köşedeki Aslanların çalışma odasının  kapı girişindeki masa yanında bulunan tahta sandalyeye oturtulmuştu.

Sorguda bedenine gördüğü ağır darbeler sonunda ağrıları nedeniyle baygın gibi uyuyup, gözlerini açıyordu. Bazen de uykudan uyandığında bir anda  anımsamıyor, belleğini zorlayarak nerede olduğunu hatırlıyordu.  Odaya üç Aslan  girmiş ve sorumlu  olan Gözlülkü Aslan:

“Şunu alın bir alttaki bölümde kalsın, belki düşünürde aklı başına gelir.” dedi.

Maymun Düşünür iki Aslan polisin arasında ağır adımlarla yürüyordu. Her iki ayak tabanları falakadan şişmişti. Hayalarına yediği tekmelerle, kalın sopaların arka arkaya inip kalktığı  tüm organlarıyla ağrısını yaşıyordu.

Bu işkence faslından sonra, merdivenlerden bir kat aşağıya zorlanarak indi. Sağ tarafa düşen  koridorda yürüyorlardı. Sağlı sollu kapılar kapalıydı. Karşıda görünen beyaz duvarın soldaki kapıdan içeriye girdiler. Maymun Düşünür masanın yanında ki tahta sandalyede oturan uzun Sarı saçlı kadın maymunu gördü. Kimin nesi olduğunu düşünürken, Aslan Polislerden ince zayıf olanı:

“Şu sandalyeye otur.”

Odanın içinde ikisi kalmıştı. Birbirine bakmalar on beş dakika sürdü. Sarı saçlı kadın maymun konuşmaya başladı:

“Seni aynasızlar iyi hırpalamış. Senden ne istiyorlardı?”

“Devrimciyim... Hepsi bu...”

Sarı saçlı kadın maymun elini yumruk yapıp masaya sertçe vurdu. Güüümmm diye ses yankılandı.

“ Devrimcileri hiç duymadım. Ben gececiyim... Gündüzleri uyurum.”

Maymun Düşünür Sarı saçlı kadın maymun’un ne söylemek istediğini tam olarak anlamadı.

“Fabrikada gece işinde mi çalışıyorsun?”

Başını sağa sola salladı:

“Ben pavyonda konsomatrislik yapıyorum.”

Maymun Düşünür’ün duydukları ilgisini çekti.

“Burada sen ne arıyorsun?”

“Pavyonda çalışma ruhsatımı Ahlak Polisinden yenilemeye geldim. Bir imza  verip, soğuk mühür basılacaktı. Beş gündür burada tutuluyorum. Her gece burada sırayla mührü bana basıyorlar.”

Maymun Düşünür’ün aklı bir gitti geldi:

“Irzına mı geçiyorlar?”

“Hepsi katıksız orospu çocuğu...”

Kendisine yapılanları unutup, kadının canının çok yandığını, bu işlerin devrimden sonra son bulacağını düşündü. Bir ara gözleri kapandı. Sandalye üzerinde sendelerken uyandı. Karşısında Sarı saçlı kadın maymun’u gördüğünde gerçeklerle baş başa olduğunu anladı. Kadında yüzünü çevirdiğinde gülümseyerek birbirlerine baktılar.

“Devrimi yaptığımızda  kadın bedeni para karşılığında satılan bir mal olmaktan çıkacak...”

Sarı saçlı kadın maymun konuşmayı ilgiyle dinledi.

“Devrim ne zaman olacak?” dedi.

“Uzak değil! Çokta yakın değil! Şartlar oluştuğunda mutlaka devrim olacak.”

Konuşmaları tam bitmişti ki,  iki tane Aslan polis odaya girdi. Maymun Düşünür’ü yanlarına alıp odadan çıkarken, son kez Sarı saçlı kadın maymun ile karşılıklı göz göze geldiklerinde birbirlerine içtenlikle gülümsediler.

Merdivenleri çıkarken Gözlüklü Maymun:

“Beş saat oda da yalnızdınız. Hadi hadi Sarı Maymun ile işi pişirmişsindir.”

Merdivende durup başını geriye çevirdi:

“Sizin gibi fırsatçı değilim.”

İki Aslan polisin yumruklu, küfürlü saldırısıyla baş başa kaldı. Bağrışmaları duyan diğer Aslan Maymun polisler  de geldiğinde, sayısı hesaplanamaz bir halde yumruk ve tekme çoğalmıştı. Daha fazla dayanamadı. Olduğu yere yığılıp kaldı.

Saatin hızlıca geçtiği bir vakit,  Maymun Düşünür gözlerini açtığında kapkaranlık bir odadaydı. Ağrılarının ağır basmasıyla nerede olduğunu birden anlayamadı. Gözlerini yumacaktı ki, demir kapı gaaarrççç diye açıldı. Şişman Maymun kapıda bekliyordu:

“Haydi kalk bakalım. Sana birkaç soru soracaklar. Gerçi senin şakülün kaymış.”

Maymun Düşünür yıkılacakmışçasına zorlukla yürüyordu. Kısa süren yolculuk kendisine uzunmuşçasına geldi.  Üçüncü odaya alındı. İçeride dört tane Aslan Polis vardı. İçlerinden bıyıklarının uçları aşağıya doğru sarkık inen Aslan Polis:

“Daha çok gençsin, diskoya git kadın maymun tavla.”

“Senin kızın var mı?”

Aslan Polisler çıldırmışçasına üzerine çullandılar.  Başta kasıklarına tekme vurarak hedef aldılar.

Arabaların korna sesiyle kendisine geldi. Son kata baktığında, Şubenin yerine dershane vardı. Sarı saçlı kadın maymun’un hayatta olup olmadığını düşünerek yoluna devam etti. En çokta canını acıtan Sarı saçlı kadın maymunların pavyonlarda, genelevlerinde bedenlerinin bir mal olarak satılmasının devam etmesiydi.

Hüseyin Habip Taşkın

09.07.2022

 

16 Temmuz 2022 Cumartesi

ESKİCİ


  

Dertler dert üstüne birikmiş. Fırtınalar bile dağıtamaz.

Her derdin dilleriyle öyküleri vardır.

Öyküler içine alır, düşüne düşüne öyküden öyküye geçersin. Bir bakarsın yılların dertlerle geçmiş. Altında ezilip kalmışsın.

Yine de bir umut dersin, çözmeye çalışırsın.

Hey eskici ekmeğin için sokak sokak dolaşırsın.

Dünyanın dertlerini alır mısın?

Hüseyin Habip Taşkın

12.07. 2022

 

Not: Şiir değildir.

13 Temmuz 2022 Çarşamba

BAŞKAN VE KASABASI


Maymunlar Kasabasının şantiyeye dönen yolları yamalı bohça görünümündeydi. Kasabalılar yapılanlardan rahatsızdı. Kendi aralarında konuşsalar da sesleri duyulmazdı.

Çoğunluğu bu duruma boyun eğip sessiz kalsa da muhalefet eden maymunlarda vardı. Bunlara Asi Maymun diyorlardı. Kasabadaki Maymunlarda çoğunluk  güçlüden yanaydılar. Çocuklarının işe girmesi için ve ufak tefek yardım adı altında dağıtılan yiyeceklerden, kömürden olmayalım diyenlerden oluşan bir kesim vardı. Müteahhit Maymunlar yönetime en yakın olanlarıydı. İçlerinden birkaçı daha da yakındı.

Güneşin kavurucu sıcağında Siyah Gözlüklü Başkan onuncu katta ki, makam odasında, devamlı pencere kenarında  oturuyordu. Bir ara yönünü camdan yana döndü ve dışarıya baktı. Eşi, uzun sarı saçlarıyla kocasının bir gerisinde duruyordu. Kocasına baktığında yoksul yaşadıkları günleri hatırladı. Birden bedenini bir ürperti sardı. Kendisini toparladığında:

“İyi ki Başkan oldun. Yoksa böyle bir yaşantıyı hiçbir zaman bulamazdık.”

Siyah Gözlüklü Başkan  havalara girdi:

“Buna kafa derler kızım kafa... Aradan sıyrılmasını bildim. Böyle fırsatlar bir daha ele geçmez.”

“Canım kocacığım seninle gurur duyuyorum.”

“Kolay değil sürüyü idare etmek, bazen içinden cırtlak sesler çıksa da önemli değil benim için.”

Siyah Gözlüklü Başkan eşinin dudaklarına yapıştı. Sekreter sevgilisi kapıyı çalmasa,   ateşli bedenlerinin çıplak dansı başlayacaktı.

“Müteahhit Sert Maymun efendi geldi.”

Müteahhit Sert Maymun kapıdan içeriye girer girmez hafiften eğilip doğruldu:

“Sayın başkanım sayenizde  ekmek yiyoruz. Allah başımızdan sizi eksik etmesin.”

Siyah Gözlüklü Başkan karşısındakini ilk defa görüyormuşçasına:

“Seçimlerde rakibime çalıştın. Unutmuş değilim.”

“Aman efendim cahilliğime verin. O ne nankörmüş, sonradan anladım. Partinize geldiğimde kapınızı bana açtınız. Sayenizde birlikte çok iş yaptık.”

“Hatırlamaz mıyım. Fırıldak olduğunuzu bildiğim için partime aldım. Bana fırıldaklar para kazandırır.”

Müteahhit Sert Maymun bozuldu. Bu kezde lafını esirgemedi:

“Ne yaptıysak birlikte yaptık. Kasabada istediğimiz dağı, taşı imara açtık. İhaleyi aldıysam. Sizde aslan payını alıp midenize oturttunuz. Fırıldaklar birbirine benzer. Biz anlaşıyoruz. Çıkarlarımız ortaktır. Para içimizi ısıtıyor.”

Siyah Gözlüklü Başkan kahkahayı koyuverdi:

“Doğrudur, ne yaptıysak birlikte yaptık. İmarı kendimize ve paranın kasaya girişine göre şekillendirdik. Benim yasama göre de şekillendi.”

“Sayın Başkan yukarıdaki büyük arsaya bina dikeceğim. Mahalleliyi ayaklandıran Asi Maymunlardır. ‘Yeşilime dokunma’ diye her gün o arazinin üstünde Maymunlar bekliyor. “

“Asayişte görev yapan birinci Müdür benim arkadaşımdır. Gerisini düşünme, iktidar ve güç bizde.”

Müteahhit Sert Maymun  istediği desteği aldığından mutluydu. Sevinç içinde odadan ayrıldı.

Siyah Gözlüklü Başkan koltuğundan kalktı. Pencereye doğru yürüdü. Aklında daha çok nasıl güçlenirim sorusu dönüp duruyordu.

Hüseyin Habip Taşkın

24.06.2022

 

 

 

 

 

 

 

  

25 Haziran 2022 Cumartesi


 Altı yaşında Tahtacı Alevilere ve Romanlara söylenen ırkçı cümleler duydum. Bana “Pis Laz… Kaz uçarda Laz uçmaz mı? Irkçı söylemler söylendi. Yedi yaşında bürokrat çocuklarıyla arkadaşlığımı kestim.

Yönümü ezilenlerin, yoksulların yerleşim birimlerine çevirdim. Çocuk aklımla yaşamı sorguladım. Canımın yanması o günlerden gelir. Canım şimdide yanıyor.
Hüseyin Habip Taşkın

11 Haziran 2022 Cumartesi

AŞK VE DEVRİM


 

AŞK VE DEVRİM

İnsanların anıları vardır. Benimde bir anım var. Sizlerle paylaşmak isterim. Aşk ve sevgi ile yazıma başlayayım. İlkokulda sınıf arkadaşıma âşık oldum. Sonrasında karşı sınıfta olan bir kıza âşık oldum. Sınıf arkadaşım olan Hatice’ye söyledim. “Nahide’yi seviyorum” diye. Nahide’yi sınıfa getirip benimle tanıştırdı. Birbirimize bakıp gülüşmüştük. Sınıfımızda Mürsel diye bir arkadaşım vardı. O da Nahide’yi seviyordu. Aramızda bir yarış başladı. “Ben seviyorum.” “Yok ben seviyorum.”diye. Sınıfımızın diline düşsek neyse okulun diline düştük.  

Nahide’nin babası memurdu ve bir gün tayini çıkınca Nahide’de ailesiyle gitmişti. Mürsel ile baş başa kalmıştık. Âşık olduğumuz kızları birbirimize söylemiyorduk. Fakat birbirimizi gözaltında tutuyorduk.

İlkokulda siyah uzun saçlı, çekik gözlü bir kadın öğretmenime âşık oldum. En yakın arkadaşıma söyledim. Bir teneffüs zilinin çalmasıyla okuldaki öğrencilerden duymayan kalmadı.

Ortaokula gitmeye başladığımda devrimci oldum. Semtimizde derneğimiz vardı. Derneğe gelen kızlara, kadınlara bacı diyorduk. Bir ara beş erkek mücadele arkadaşımla konuşuyorduk. Biz mücadele içerisindeki kız ve kadın arkadaşlarımıza âşık olamaz mıyız? Diye.  Bu konuşma cinselliğe kadar uzadı. İlginç olanı ise konuşurken sesimiz duyulmasın, ayıplanmayalım diye sessizden konuşuyorduk. Dernek sorumlumuza konuyu açmaya karar verdik. Açtığımızda aldığımız yanıtla şok olduk. Flört edemezsiniz kızlar ve kadınlar bizim bacımızdır; evlenemezsiniz dedi.

Derneğimize gelen bir arkadaşımız Diyalektik Ve Tarihsel Materyalizmi okuyup anlatırken. Derneğimizde bulunan, iki limon kasasının üzerine kalası koyup oturma yeri yaptığımız yerde kızlı ve erkekli oturup, anlatılanı dinliyorduk. Bacı kelimesi aklımıza gelince sağından solundan çaktırmadan uzaklaştık. Kız arkadaşlarımızla biz erkeklerin suratları kıpkırmızı oldu.

Kitaptan başını kaldıran arkadaşımız: “Biz yoldaşız safları sıklaştırın. Kadın ve erkek devrimci mücadelede birlikte omuz omuzadır.” dedi. Biz safları sıklaştırdık.  Bir gözümüz sorumlumuzda, sorumlumuzun da bizlerde. Birkaç dakika sonra kız arkadaşlarımızın yanları boşaldı. Yine Kitabı okuyan arkadaşımız bizleri yan yana getirdi. Biz yine ayrılınca okumayı bıraktı. Kadın ve erkeğin mücadelesini anlattı.

O dönemde sokağımızda oturan bir kıza sabahın erken saatinde önüne çıkarak seni seviyorum dedim. Red edildim.  Aklıma abilerine söylerse, abileri derneğe söylerse yandım düşüncesi ile alt üst oldum.

Bulunduğum siyasi harekette ayrılık olunca ben ayrılanlara katılmıştım. Orada örgüt hakkında, çalışma anlayışını bir arkadaşımız anlatıyordu. Ben o dönemlerde sessiz biriydim. Fazla konuşmazdım.  Bu davranışımdan dolayı sorumlumuz tarafından herkesin içinde bana şunu söyledi: “Sevdiğin kadın yoldaş varsa söyle. Aranızı yapalım. Hareketin bir evi daha olur” dedi. Ben renkten renge girdim. Bunlar bizim bacımız mı? Değil mi? Arasında gidip geldim.

O gün bugündür hiçbir kadına seni seviyorum diyemedim. Sadece birisine kem küm ederek, araya eklemeler yaparak diyebildim. O da kulağa bir vızıltı gibi gelmiş olmalı.

Oysa içimden seni seviyorum diyebilmeliyim. Hatta haykırmalıyım. Yine tutukluk yapıyorum. Hatta o dönemdeki, dernekteki mücadele arkadaşlarımın benden bir farkı yoktur.  

 Ömrüm yeterse bir gün genişçe yazarım. Aşkla devrimle kalın.

Hüseyin Habip Taşkın

12.06.2022

12 Mayıs 2022 Perşembe

https://almanyalilar.net/2022/05/hueseyin-habip-taskin-koeyleri-ellerinden-alinanlar/?fbclid=IwAR1CtDz6ztkHtL4eeoZWoJtVvh3mX0dJcSIy0doGkdiru_5YAgjbHHXTbCA KÖYLERİ ELLERİNDEN ALINANLAR


 

Orman yangınında Maymun Köy ile Yavru Köy haritadan beş yıl önce silinmişti. O gün  sarayından Padişah Sarı Maymun, korumalarıyla açıklama yapmıştı:

Çok üzgünüm çoook... İçeriye Bakana emir verdim. Yangında kusur var mı? Yok mu? Varsa eğer suçlular anında cezalandırılsın dedim. Benim köylü vatandaşlarım bana güvenin. Yıllardır yaşadığınız köyünüze daha modern yaşanılır bir köy yaptıracağım. Yok olan ağaçların yerine yenilerini diktireceğim.” Demişti.

Köylüler sevinçten ağaçların üzerlerinden daldan dala sıçrayarak teselli bulmuşlardı. Birkaç gün sonra  İçeriye Bakana bağlı Maymun Silahlı Gücü  Köylüleri apar topar önlerine katarak kilometrelerce uzağa dere kenarına götürüp bırakmışlardı. O günden bugüne kadar olan sürede her işlerini köylüler yapmışlardı. Padişah Sarı Maymun’nun televizyon ve internet kanallarında fırsat buldukça boy gösterirken, köylülere nasıl bir gelecek hazırlayıp, sunduğunu ballandıra ballandıra anlatıyordu.

Dere kenarında Yaşam kuran Maymunlar ağaçların üzerinde oturdukları bir akşam üzeri laf lafı açtı. Yaşlı Maymun:

“Yıllar oldu köyümüzü görmeyeli Padişah Sarı Maymun, Maymun Silahlı Gücü ile bizleri buraya getirdi. Kendi gücümüzle, olanaklarımızla yaşam alanımıza çevirdik. Yeni köyümüze daha kavuşamadık.”

Kadın Maymun yavrusunu emzirirken:

“Birkaç maymun yola koyulsun. Bizlere söz verilen köylerimiz ne haldedir? Görüp gelsinler.”

Gelişi güzel konuşmalar kendi aralarında oluyordu. Kimin ne söylediği net anlaşılmıyordu.  Erkek maymunların gözdesi olan Genç Kadın ayağa kalktı:

“ Gideceklerden biri benim. Daldan dala kestirmeden atlayarak, güneş batmadan gidip geliriz.”

Daldan dala hızlı atlayıcı Genç Erkek, konuşmayı sevmeyen, beden diliyle anlaşmayı seven Kel Maymun vakit geçirmeden daldan dala atlayarak gözden kayboldular.  Geride kalanlar gidenlerin ardından baktılar. Aralarında konuşmaya tekrardan başladılar.

Vakit geçmişti geçmesine ama gidenler ortalıkta yoktu. Merak etme herkesi sarmıştı. Güneşin batımına iki saat varken, giden üç maymun geriye gelmişti. Bekleyenlerde sessizlik hakimdi. Genç Kadın konuşmaya başladı:

“Köyümüze dönmek hayal oldu. Bize yapılacak modern yaşam alanları Padişah Sarı Maymun’un kendisine, akrabalarına, sadık üst düzey yöneticilerine betondan evler yaptırmış, adına villa diyorlar. Yüksek duvarlı, kameralı ve Maymun Silahlı Gücü’nden  oluşma, kontrolü sağlayan bir grubu var.  Dışında da devriye gezenler   var.”

Genç Erkek konuşmayı aldı:

“Villalara hiç kimseyi yaklaştırmıyorlar. Ara sıra helikopter havada bir iki tur atıyor. Bizleri gördüklerinde elleri silahlarına gitti.  Konuşmadan sonra bizlere “Buradan uzaklaşın” dedi Sorumlu Maymun.”

Kel Maymun dalın üzerine oturdu:

“Kendi aralarındaki konuşmaları duydum. Ormanı bilerek Padişah Sarı Maymun’nun kirli işlere bakan Maymunları varmış. İnfazlara, darbelere, iç karışıklıklara zemin hazırlıyorlarmış, onlara yaktırmış. Helikopterle geçerken burayı çok beğenmiş, orada emir vermiş. Anlayacağınız bizler yerimizden olduk.”

Ortalık bir anda karıştı. Sözü geçen orta yaşlarda olan Kıvırcık Maymun konuşmaya başladı:

“Düpedüz bizleri topraklarımızdan söküp attılar. Atalarımızın kök saldığı toprakları elimizden oyun oynayarak aldılar. Şimdi  sıra bizlerde, topraklarımızı geri alacağız.”

Kadını, erkeği ayaklanıp daldan dala atlayarak topraklarını geri almaya gidiyorlardı.

Hüseyin Habip Taşkın

04.05.2022

 

5 Mayıs 2022 Perşembe

DOĞA-EMEK-EDEBİYAT VE SİYASET İLİŞKİSİ

 DOĞA-EMEK-EDEBİYAT VE SİYASET İLİŞKİSİ

 

Müslüm Kabadayı, Ayşe Yetişen, Hüseyin Habip Taşkın ve Ali Fuat Karaöz’ün konuşmacı oldukları “Doğa-Emek-Edebiyat ve Siyaset İlişkisi” konulu panel, 30 Nisan 2022’de İzmir Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. İnteraktif biçimde gerçekleşen panelin katılımcılar açısından da verimli geçtiği görüldü.

 

İlk konuşmacı Müslüm Kabadayı, “Doğanın fiziki, coğrafi olduğu kadar insani-toplumsal ilişkiler bakımından da diyalektiği bulunuyor. Bunun yasalarının da çok iyi kavranarak eşit ve özgür bir toplumsal yaşam modelinin güncellenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu panelde bizler, ülkemiz ve Dünya’da yaşanan bu temel soruna emek-edebiyat-siyaset açısından nasıl yaklaşıldığını ve nasıl yaklaşılması gerektiğini ortaya koymaya çalışacağız.” dedi. Doğanın ve insan bedeninin dörtte üçünün sudan oluştuğunu, dolayısıyla doğadaki tüm canlıların yaşamsal faaliyetlerini sürdürebilmeleri için öncelikle temiz su ihtiyacının karşılanması gerektiğini vurgulayan Kabadayı, su kaynaklarının ticarileştirilmesine son vererek hem bütün insanların ücretsiz kullanımının hem de tarım alanlarının kolektif mülkiyetle planlı üretim için sulanmasının gerektiğini dile getirdi. Edebiyatta suyun, “ab-ı hayat” olarak betimlendiğini, dolayısıyla suyu kirleten ve ticarileştirenlerin hayatı kirlettiğinin altını çizdi. Tanzimat şairlerinden Muallim Naci’nin, “Su her şeyi temizler ama yalnız yüz karasını temizleyemez.” sözünü hatırlatarak, “Bugün su başta olmak üzere her şeyi metalaştırıp kirleten kapitalizmin yüz karasını tarihin çöplüğüne atıp insana yaşama sevinci veren bir doğa-toplumsal yaşam ilişkisini kurmak zorundayız.” dedi.

Köy Enstitülü şair Ali Yüce’nin “Coğrafya” şiirini okuyarak, bunun tüm okullarda ders kitaplarına konması ve okutulup üzerinde dil-anlatım bakımından çalışma yapılması gerektiğini vurgulayan Müslüm Kabadayı, yeni yayımlanan “Munzur’(l)a Koşan Çocuk” romanında coğrafya/insan-toplum ilişkisinin nasıl biçimlendiğine değindi. Bugün Dersim coğrafyasında devam eden khal gağan kültürünün, üretim-paylaşım ilişkisinin doğal yaşam atmosferi içinde nasıl biçimlendiğini anlatan önemli örneklerden biri olduğunu açıkladı. Buradan hareketle, doğadaki tüm varlıkların yaşam döngüsünü sağlam ve sürdürülebilir bir temelde belirlemek gerektiğinin altını çizdi. Bunun aksine doğayı meta olarak kullanan kapitalizmin, Dünya’da birçok gölün kurutulmasında görüldüğü gibi ülkemizde de Amik Gölü’nü kurutarak göçmen kuşlar başta olmak üzere doğanın dengesini bozduğunu örnekledi. Kuruyan gölle ortaya çıkan araziyi mülkiyetlerine geçiren toprak kapitalistlerinin, yer altı sularını da kuruma noktasına getirdiğini belirtti. “Gölgesini satamadığı ağacı kesen sermaye”nin maden çıkarmak adına doğayı siyanürlediğini, zeytin ağaçlarını kestiğini, dolar kazanmak için Tunceli ve Maraş’taki dağ keçilerinin avlanması için ihale yaptığını, ancak yürekli kır emekçilerinin ve çevrecilerin mücadelesi sonucunda geri adım atmak zorunda kaldığını dile getirdi. Bu örneklerin bir toplumsal mücadeleye dönüşmesi için ortak mücadeleyi örgütlemek gerektiğini vurguladı.

Doğanın en önemli parçası olan deniz ve dağların şiir, öykü, roman ve tiyatro eserlerine nasıl yansıdığıyla ilgili örnekler veren Kabadayı, özellikle şairlerin bunlarla ilgili çok etkileyici ve anlamlı imgeler bulduklarını açıkladı. Ahmet Erhan’ın Deniz Kızı İçin Şiirler-IV’te “Seviyorum, ırmaklar gibi boşanıyor / Bu sözcükler yüreğimden / Deniz oluyor da sonra, köpürüp inleyen / Bütün kıyılarımda saçların uzanıyor” dizelerinden başlayarak, “C. Baudelaire, F.Garcia Lorca, Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet ve Ahmed Arif’in şiirlerinden örnekler verdi. “Deniz / gülümsüyor uzaktan. /Dişleri köpükten, /dudakları gök.” diye denizi betimleyen F. Garcia Lorca’nın “Ağlarım suyunu denizlerin, yiğit, / suyunu denizlerin.” dizeleriyle deniz suyunu gözyaşıyla ilişkilendirmesi çok zengin anlam içerdiğinin üzerinde durdu.

Gülten Akın’ın “Tele Zaman” şiirinde “Kabuklaşabilir akrep kendi hızında/ Yılanların derileri demirden/ Düşlerimiz kırılıp ufalanıp/Gelincikler soluyor dokunmadan/Deniz uzaklaşıyor” dizeleriyle doğanın yaşamı yeniden üretme özelliğini yok eden cama-betona boğma saldırısı nedeniyle denizlerin insandan uzaklaşma tehlikesine dikkat çektiğini vurgulayan Müslüm Kabadayı, nehirleri, dağları, ormanları, zeytin ağaçlarını şiir, öykü, roman vd. edebi türlerle anlatan Sabahattin Ali, Ahmed Arif, Yaşar Kemal, Cevat Şakir Kabaağaçlı’dan örnekler vererek doğadaki her varlığın nicel ve nitel özelliğine uygun biçimde toplumsal yaşamda yerini almasında edebiyatın işlevini dile getirdi. Arthur Miller’in “Satıcının Ölümü” yapıtından örnek vererek, edebiyatın insana doğayı sevme, koruma ve yaşatma bilinci kazandırdığını anlattı.

İkinci konuşmacı Ayşe Yetişen, çevre sorunlarının nedenlerini doğal kaynakların sermaye tarafından kar amaçlı yağmalanması, şehirlere göç olgusu, bilinçsiz tüketicilik, yoğun kimyasal kullanımı vd. olarak betimledi. Hava, gürültü, ısı, ışık, toprak, görüntü kirliliği vd. sorunların insanların sağlığını ve toplumsal ilişkilerini bozduğunu belirten Yetişen, “Kapitalizm ve emperyalizm, doğanın talanında sınır tanımıyor. Türkiye’de Ege Bölgesi’nde de doğa katledilmeye devam ediliyor. Maden ocaklarıyla, yangınlarla, nükleer santrallerle, hes’lerle, betonlaşmayla doğadaki denge sarsılıyor. Yaşam alanlarımız yaşanmaz hale getiriliyor.” dedi. Gaziemir Akçay Caddesi üzerinde zehir saçan kurşun ve döküm fabrikasının, 2010’da Torbalı’ya taşındığına dikkat çeken Ayşe Yetişen, buradaki tarım alanlarının şimdi tehlike altına girdiğini belirtti. Bergama’nın Ovacık köyündeki altın madeninin de çevreye ciddi zararları olduğunu anlatan Yetişen, Kütahya’daki Eti Gümüş A.Ş’ye ait gümüş madeni tesisindeki atık barajının çökmesi felaketinin nelere yol açtığını örneklerle açıkladı. Bunların mutlaka zararlı olmaktan çıkarılması için bilimsel çalışmalara ve yeni teknolojilere başvurulması gerektiğinin altını çizdi.

Üçüncü konuşmacı Hüseyin Habip Taşkın, “Eskiden söylenen bir konuşma vardı. Doğal felaketler. Yıllar sonra bu konuşmanın yerini İNSAN FELAKETLERİ aldı. Teknoloji yenilendikçe Kapitalizm azgınca sömürüsünü hızlandırdı. Sömürü arttıkça insan eliyle hazırlanan felaketler doğanın her yerinde görünmeye başlandı.” diyerek konuşmasına başladı. Doğanın kapitalizmin daha çok kâr elde etmek için yaptığı saldırılarla kirletildiğine dikkat çeken Taşkın, “İzmir Körfezinde İnciraltı, Konak alanına kadar uzanan ve oradan Bayraklı, Karşıyaka’da 1976 yılında denize giriliyordu. Denizin dibi cam gibi gözüküyordu. Konak vapur iskelesinde toplanan kalabalık demir parayı bulunduğu yerden az öteye atarak suya atlayanlar tarafından çıkarılırdı. Kişinin sudaki hareketleri farklı açılardan görünürdü.” dedi.

İzmir Körfezi’nin kirletilmesi yanında dolguyla daraltıldığına dikkat çeken Hüseyin Habip Taşkın, bu dolgu üzerine yapılan yüksek binaların, tesislerin İzmir’in depremi bakımından büyük risk oluşturduğunu dile getirdi. Türkiye’de 1861 Maden Nizamnamesiyle başlayan madenciliğin, Fransız, İngiliz sömürgeciliğinin önemli araçlarından biri haline geldiğini vurgulayan Taşkın, İzmir’de de Efemçukuru Altın Madeni Projesi ile İzmir ili, Menderes ilçesi sınırında, Efemçukuru köyü yakınlarında faaliyete geçtiğini, esas sahiplerinin Kanadalı olduğunu vurguladı.

Çernobil faciasına değinen Taşkın, bakanların halkın gözünün içine baka baka yalan söylediklerini, dolayısıyla sermayenin temsilcilerinin hiçbir inandırıcılıklarının kalmadığının altını çizdi. Geleceğimizi karartan bu uygulamalar karşısında toplumsal bir mücadeleye ihtiyaç duyulduğunu, halkın sağlığını ve insanın yaşama sevincini güçlendiren toplumcu politikalar için harekete geçilmesi gerektiğini belirtti.

 

Son sözü alan Ali Fuat Karaöz, Maksim Gorki’nin insanın güzellik algısının yaşadığı coğrafyaya göre biçimlendiğinden söz ettiğini belirttikten sonra, “İnsanın doğaya egemen olma çabası meşru yaşam alanlarının çok ötesinde bir noktaya geldi, burjuva uygarlığı dünyayı çöplüğe dönüştürmek için dörtnala koşuyor. Bu aymazlık, insanın temel ihtiyaçlarından, yaşam kavgasından öte, dünyanın düzenini, iklimini alt üst etti, sermayenin sınır tanımaz vahşiliği tüm hızıyla sürüyor. Kutuplardaki buzulların erimesi, seller, felaketler, iklim değişikliği bile burjuvaziyi durduramıyor, elbette ki buna etken sermayenin içkin olan yapısı, durduğu anda yıkılacağını biliyor, yani ayakta kalabilmesi için doğayı ve emeği sömürmesi gerekiyor. Bunu durdurabilecek güç, işçi ve emekçilerin birlikte mücadelesi olabilir ancak.” dedi.

İzmir İnciraltı’nın yapılaşmaya açılmasından, Kültürpark’ın yağmalanmak istenmesinden söz eden Karaöz, dikkati “Çeşme Turizm Projesi”ne çekti. Yarımada olarak adlandırılan Çeşme, Urla, Seferihisar, Karaburun ilçelerinin her gün bir başka saldırıyla karşı karşıya geldiğini vurgulayan Ali Fuat Karaöz, buralarda taş ocaklarının, res’lerin yol açtığı tehlikeyi vurguladı.

“Ağustos 2019’da bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla “Çeşme Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi” ilan edildi. Şubat 2020’de yeni bir kararla bölge sınırları genişletildi. “Çeşme Kültür ve Turizm Gelişim Bölgesi” 16 bin 624 hektarlık bir alanı kapsıyor. Bu alan, Çeşme Yarımadası’nın yüzde 55’ini oluşturuyor. Alaçatı ile Zeytineli arasındaki alanı ve Ildır civarını içeren, yüzde 97’si kamuya ait olan bir bölge burası.

Bölgenin neredeyse yarısı, 2017 öncesinde 1. Derece Doğal Sit olarak tanımlanmış. Bu karar 2017’de değiştirilmiş. Şu anda nitelikli doğal koruma alanı 2157 hektar, sürdürülebilir koruma alanı 2116 hektar. Arkeolojik alan büyüklüğü de 316 hektar. Ayrıca proje alanının dörtte birinden fazlası orman ve çoğunluğu bölgenin karakteristik bitkisi zeytinliklerden oluşan önemli bir tarım rezervi bulunuyor. Proje karayla da yetinmiyor, Alaçatı ve Ildır bölgesinde 47km’lik kıyıyı ve 2000 hektara yakın deniz alanını da kapsıyor.

Kültür ve Turizm Bakanı’nın İzmir’de düzenlediği ikna toplantılarından basına yansıyanlar dışında proje hakkında doğru dürüst bir bilgi yok. Yani aslında ortada bir proje filan yok.” dedi. Karaöz, İzmir’in geleceğini yakından ilgilendiren bunlar karşısında halkın bilinçlendirilip harekete geçirilmesinin, geleceğine sahip çıkmasının şart olduğunu dile getirdi.

Panel, katılımcıların sorularının yanıtlanmasıyla bitirildi.

 

 

 

 





11 Nisan 2022 Pazartesi

https://almanyalilar.net/2022/04/hueseyin-habip-taskin-maymunlarin-aski/ MAYMUNLARIN AŞKI

 Dalları yeşil yapraklarla süslenmiş sık ağaçlar sallanıyordu, maymun aileler en üst dallarda vücutlarını güneşin ışınlarına emanet etmişlerdi.

Maymun Lafazan’ın sesi ormanda yankılandı:

“İş Maymunu Fabrikatör, Kraliçenin kızı Maymun Leydi’yle evlenmiş. Dillere destan bir düğün olmuş. Zavallının takılardan boynu incinmiş. Teneke dolusu kara altın hediye edilmiş. İş ortağı Kel Maymun son model  el tabancası hediye etmiş. İçi dolu bir çuval parayı gelin ile damada hediye etmiş.  Yeraltında çalışan mafya maymunları düğünde bir araya gelmişler. Dış ülkelerin Maymun politikacıları da gelmiş. Sosyete Maymun Şarkıcıları da  şakımış. İş âleminin her yola başvuranları da oradaymış. Ne de  olsa hepsi birbiriyle dolaylı yoldan kankaydı.”

Gözlüklü Maymun:

“Sefiller, sizler önce aç karnınızı kimin boş bıraktığını bir öğrenin. Zenginin düğünü karın doyurmuyor.”

Kadın Maymun Gözlüklü Maymun’a baktı:

“Beni de ensesi kalın bir maymun alsa da namım şöhretim artsa…”

Her kafadan sesler yükseldi. Gözlüklü Maymun güldü:

“Hayallere dalma… Sermayedarların çocukları bizim gibi baldırı çıplaklarla evlenmez. Onların aşklarının temelinde para yatar. Bak bizler Çukur Gecekondudayız. Onlar bizlere tepeden bakar.”

Kadın Maymun’un konuşmasında birazda sitem yatıyordu:

“Güzelim. Okumam, yazmam var. Diplomaya gerek yok. Birkaç işyerine başvuru yaptım. Yakında tanınıp şöhret basamaklarını çıkacağım.”

Gözlüklü Maymun isteksizce başını salladı. Maymun Lafazan ile toplanan maymunlar konuşuyordu. Kimileri isteklerinin olması için yaratıcısına dua ediyordu.

Herkese aşk dağıtan Aşk Maymunu gözüktü. Gelişinde bir tuhaflık vardı. Zikzak çizerek, sallanarak yürüyordu. Birden ilgi odağı oldu. Etrafı maymunlar tarafından çevrildi. Kadın Maymun dayanamadı:

“Seni böyle hiç görmedim!”

Olduğu yerde durmaya çalışsa da dengesi bozuluyordu:

“Sosyete düğününde şişenin dibini buldum. Herkese bol keseden aşk dağıttım. Enayilerin bonkörlüğü tuttu. Paraya para demedim.”

Aşk Maymunu etrafına bakındı. Kahkahayı koyuverdi. Maymunlar efsaneleştirdikleri maymuna bakıyorlardı. Zaten akılları kıttı. Kıt olan akılları da karıştı. Aşk Maymunu gökyüzüne baktığında ağacın dallarında hayranları vardı:

“Ey baldırı çıplaklar! Sizin de sosyeteden farkınız yok! Aşkınızın falını bana baktırıyorsunuz. Sayenizde geçimimi enayilerden sağlıyorum.”

Genç Erkek Maymun:

“Yoksa o enayiler bizler mi oluyoruz?”

Başlar bir o yana bir bu yana döndü:

“Aşkın adı yok... Ne aşkı be! Parasal aşklar, baldırı çıplakların aşkı.  Birbirini kullanma var. Oyun içinde oyun var.”

Dişi ve erkeği mantık hesabı yapıyorlardı. Kadın Maymun dayanamadı:

“Ne demek istedi bu? Benim aşkım Şarkıcı Maymun bana hiç yüz vermeyecek mi? Onun için ölürüm ben...”

Gözlüklü Maymun ağaca tırmandı. İlk dalın üzerinde durdu:

“İçkiyi fazla kaçırmış, ağzından  istemeden de olsa gerçekler döküldü. Daha anlamadınız değil mi? Aşkın içinde sevgi, saygı yok. Emek, paylaşım yok. Diğer söylediklerini sizler çözün.”

Gökyüzünden yağmur tanecikleri dökülmeye başladı. Kalabalık bir anda yok oldu.

 

Hüseyin Habip Taşkın

02.04.2014 

SIRANIZI BEKLEMEK İSTEMİYORSANIZ...

     Seçimleri sorgulamamız gerekiyor. Hem seçim yapılıyor ve ardından Kayyım atanıyor.  Yeri geliyor  polis sorgusu, ardından adliyenin yol...