31 Ağustos 2018 Cuma

1990-1998 Türkiye'sinde Yaşananlar 15.07.2014



Nasıl bir ülkede yaşıyorum? diye kendi kendinize hiç sordunuz mu? Sormadıysanız mutlaka sorun ve unutmayın ki sorduğunuz her soruda yanıtlar bulacaksınız. Önünüz açılacak haksızlıklara sessiz kalmamak için mücadelenin bir yanından başlayacaksınız. Bu kokuşmuşluk ortamında beyninizin uyuşmamasını eğer istiyorsanız hem kendinizi hem de devlet yapısını sorgulayın. Bedeli size ne olursa olsun mutlaka sorgulayın.

TC devletinde, derin devletin kontrgerilla faaliyetleri, faili meçhul katliamlar, yargısız infazlar, cinayetler, işkenceler, iktidarlara, koalisyon hükümetlerine ve askeri darbeler dönemini kapsayan yıllar içinde olurken, kara bir leke olarak karşımızda durmaya hala devem ediyor.

Yıllardır bu ülkede başka dili konuşanlar ırkçı söylemleriyle, devlet propagandalarıyla hedef tahtasına konuldu. Başta Kürt halkı da bundan payına düşeni yaşamın her alanında aldı. Kürt olmayabiliriz ama insanız ve bu ülke coğrafyasında birlikte yaşıyoruz. Olan olaylara göz yumamayız. Susamayız.

Kürt Türk diye ayrım yapanlar bu ülkeyi gerçekten sevmediler. Çünkü o kişiler kafatasçı, ırkçıydılar. Bayrak, vatan, Allah adını kalkan yaparak malvarlıklarını çoğalttılar. Bayrak, vatan, Allah adını kalkan yapan devletin üst kademesi başta milletvekili, Cumhurbaşkanı, işadamı ve diğerlerinin çocukları bu kirli savaşta neden savaşmadılar? Halkların çocukları bu kirli savaşta toprağa girdi.

Yıllardır Kürt aydınları yazarları, çizerleri, müzisyenleri, insanları cezaevlerine alınırken, infaz edilerek yol kenarlarına bırakılırken Hitler Faşizmini aratmadılar.
Ayhan Çarkın'ın itirafları doğrultusunda 1990-1998 yılları arasında yaşanan seri bir şekilde Kürt vatandaşlarının ve devrimcilerin öldürülmesi bir insanlık suçu olmakla birlikte, günümüz Türkiye'si devletinde bu katil sürüsüne kol kanat gererek korunduğu da bir gerçektir. Bunların bütünselliği içinde nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Sorusunu elbette sorgulamamız gerekir.

Yıllardır 72 buçuk halkın varlığı ülkemizde yaşadığı iddia edilse de, birçok dilin yaşatılmaması sonucunda asimilasyona uğradığını devletin üst düzeyi olmak üzere birçok kişi ağzına almaz. Bu ülkede her doğan kişi Türk ve Müslüman olarak nüfus kayıtlarına geçiriliyor. Mezhep olarak da Sünni olarak devlet dayatıyor.

Hem hoş görü devleti diyeceksiniz. Öte yandan dili, kültürü, mezhebi başka diye başını, kolunu kıracaksınız. Öldüreceksiniz. Yakacaksınız. O bölgeden kovacaksınız. Maraş, Çorum, Malatya, Sivas, Gazi ve benzeri yerlerde linç kampanyaları Allah, bayrak, kuran adına yapacaksınız. Bunun adına barbarlık, kafatasçılık, faşizm denir.

1990-1998 yılları arasında yaşananlar diğer katliamlardan farkı yoktur. Dili, kültürü ya da mezhebi farklı diye insan, insanların öldürülmesi, katledilmesinin hiçbir haklılık yanı olamaz.

Ayhan Çarkın'ın itirafları, derin devlet yapısının nasıl işlediğine dair somut delillerdir. Her dönemde faili meçhul olaylar diye geçse de aslında failleri bellidir. Türk-İslam sentezinde her yol serbesttir uygulaması 1990-1998 Türkiye'sine de damgasını vurdu. Yaşanan bu olaylar bu ülke için bir utançtır. Hele hele asıl suçlular yargı önüne çıkarılmadığı süre içerisinde vicdanlar rahat olmadığı sürece TC devleti sorgulanmaya devam edecektir.

Bazı faili meçhul cinayetlere, katliamlara ilişkin Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da arasında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı davada savunmasını yapan eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın, "Bunlar, dönemin cumhurbaşkanının, başbakanlarının, MGK'nın, İçişleri Bakanlığının, bakanlığa bağlı İstihbarat ve Özel Harekat Daire Başkanlıklarının ve MİT'in içinde bulunan Kontrterör Daire Başkanlığının ve kurumlarının talimatları, bilgileri ve koordinasyonları vasıtasıyla, yani o dönemki devletin yöneticilerinin bilgileri dâhilin de işlenmiş cinayetlerdir" dedi.

Ayhan Çarkın yaşadıklarını itiraf ederken adalet denilen mekanizma ağır aksak yoluna devam ederken, aslında bir dönemin karanlık ilişkilerini örtbas etme telaşındaydı. Ne yaparsınız bizde adalet böyle işliyordu.

Çarkın, o dönemde devlet makamını işgal eden vicdansızlara yıllarca inandıklarını bildirerek, şunları söyledi:

"Gel, polis ol, Güneydoğu'da tertemiz bir halk ile tanış. 'Başım, gözüm üstüne' deyip de söz veren, sözünden dönmeyen, misafirperver, onurlu; kendine öz, hoş bir yaşantısı olan, kimseye bulaşmayan, namuslu bir toplum olan Kürt toplumunun baskı, zulüm, işkence, şiddet, aşağılama ve benzeri en ağır tahriklere bile yıllarca katlanan onurlu bir halkı başımıza bölücü, vatan haini, eşkıya ve benzeri söylemlerle bizi birbirimize kırdırtan zihniyetin kurbanları yaptılar. Kendi halkına dışkı yediren ve onların acılarını artıran, dillerini yasaklayan, faili meçhuller ile işkenceler ve daha bir sürü pislikle bizleri baş başa bırakan, kendi askerlerimizi kendi mayınları ile öldürten, şehitlerimizin tabutlarında uyuşturucu kaçıran, her istediğini yapan, halklar arasında kin ve nefret duygularının devamı için bir sürü akla hayale gelmeyen pisliklerle bizleri baş başa bırakan, gece gündüz yalan söyleyen, kendi ulusumuzun şanlı bayrağını kendi provokasyonları ile yaktırıp da halklarımızı karşı karşıya getirip kan döktüren zihniyetin Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ile alakası yoktur. Adalet huzurunda bu kirli yüzler aydınlanmalıdır."

Ayhan Çarkın: "Soruşturmanın genişletilmesini ve 'Devlet rutin dışına çıkmıştır diyen' dönemin cumhurbaşkanının, 'Elimde PKK'ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var. Bunlardan hesap soracağım' diyen ve bu olayların fitilini ateşleyen dönemin başbakanının, 'Elimde kaset, bilgi var' diyen, daha sonra adalete vermeyip kendilerini Yüce Divan'da aklama için kullanan cinayet azmettiricisi Başbakan Mesut Yılmaz'ın, 1993-1996 arasındaki MGK kararlarının mahkeme tarafından elde edilip, o dönemde bu cinayetlerin işlenmesi için tavsiye kararı alanların tespit edilerek, sanık olmalarını talep ediyorum" diye konuştu.

Oynanan oyunda devletin üst düzey yöneticileri de var. Aslında her yapılan suç ortada olmakla birlikte, bu işle ilişkisi olanlarda ortadadır. TC devletinden söz ediyorum.

Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya tutuklu sanık Ayhan Çarkın, tutuksuz sanıklar Korkut Eken, Ayhan Akça, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Lokman Külünk, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap, Uğur Şahin, Abbas Semih Sueri, Yusuf Yüksel, Enver Ulu 19 sanığın yargılandığı davada tek tutuklu olan Ayhan Çarkın'da tahliye edildi.

Adalet yerini bulmadı. Bir dönem aslında kapanmadı. Türkiye'deki faili meçhuller olayında davalar mahkeme heyeti tarafından hep olayların üstünü örtmekle meşgul olup yargının bağımsızlığından da söz edemeyiz.

Bu ülkede karanlıklar aydınlanmadığı sürece gelecek günler içinde birçok ‘faili meçhul' olaylarına açıktır.

Hüseyin Habip Taşkın

            15.07.2014


SIRANIZI BEKLEMEK İSTEMİYORSANIZ...

     Seçimleri sorgulamamız gerekiyor. Hem seçim yapılıyor ve ardından Kayyım atanıyor.  Yeri geliyor  polis sorgusu, ardından adliyenin yol...