İşçilerin örgütlenme alanlarından
biriside sendikalardır. Emekçilerin birlikte hareket edebileceği, haklarını bir
adım öne taşıyabileceği ve kararlar alabileceği bir örgütlenme yeridir.
Günümüzde sendikasızlaştırma AKP
iktidarıyla hız kazandı. Belirli bir kotayı dolduramayan sendika sözleşme
yapamayacak. Birçok sendika kapatılmayla yüz yüze gelecek.
Ülkemizdeki Sendikalar emekçi
işçilerin, memurların isteklerine yeterince yanıt verebiliyorlar mı? diye
sorarsak, “hayır” diye yanıt alırız. Çünkü sendikaların birçoğu işverenle
dirsek temasta ve karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor. “İşveren ne derse o
oluyor.” Günümüzde gerçek anlamıyla emekçi işçileri savunacak bir sendikadan
söz edemeyiz.
Sermaye her zaman kazançlı çıkıyor. Emekçi
kesimler ise hep zararlı çıkıyor. Bunun
nedenlerinden bir tanesi 12 Eylül 1980 askeri darbesinin gelmesiyle kazanılmış
haklardan birisi olan sendikaların içini hepten boşaltması olmuştu. Bunun
paralelinde iktidara gelen partiler ya da koalisyon hükümetleri sendikaları
hepten etkisiz hale getirdi.
Örgütlü ve sınıf bilinçli kadroların
yeterince olmayışından, işçilerin birçoğu işsiz kalma korkusuyla baş başa
kaldığı için ve patron, müdürler ve şeflerin baskısıyla karşılaştıkları için ve
sendika, gerçek anlamda sendikalı işçilere sahip çıkamadıkları için ve diğer
etkenleri de kattığımızda Sendikaların yetersizliğinden söz edebiliriz.
Gerçek bir sendika ne geçmişte ne de
bugün varlığından söz edemeyiz. Ama biz
emekçilerin yapabileceği, başarabileceği gerçek bir sendikanın koşullarını yaratabiliriz.
Biz emekçiler makineleri çalıştırıyorsak, toprağı, denizi, havayı düşüncemizle,
beden gücümüzle yönetebiliyorsak, gücümüzün de farkına varmalıyız. Bizler basit
insanlar değiliz! Üreteniz ama yönetemiyoruz. Bunun içinde alın terimizin
hakkını alamıyoruz, açıkça sömürülüyoruz.
Biz emekçilerin kaybedecek hiçbir
şeyleri yoktur. Birçoğumuz asgari ücret altında ezildikçe yaşam alanlarımız
daralıyor. Böyle olunca kararlı bir şekilde “insanca nasıl yaşarım?” Sorusunu
her emekçi kendisine sormalıdır. Ya da daha farklı soruları kendisine
sormalıdır. Bunu emekçi işçi arkadaşlarıyla da paylaşmalıdır. İşçileri harekete
geçirmenin koşullarını her işçi kendi yerinde rahatça belirleyebilir. En büyük
eksikliğimiz okuma alışkanlığımızın olmayışıdır. Her emekçi işçi okumalıdır.
Okuduğunu diğer emekçi işçilerle paylaşmalıdır. Paylaştıkça çoğalma olacaktır.
Çünkü diğerlerini de okumaya sevk edecektir.
Emekçi işçilerin işten atılma kaygısı
fazladır. Özelliklede taşeron işinde çalışanlar bu işten atılma kaygısını fazlaca
taşırlar. Aslında korkmamak, dirençli olmak gerekiyor. Örgütlü olmak gerekiyor.
Direne direne kazanmak gerekiyor.
Baskıların fazlasıyla olduğu bir
dönemden geçiyoruz. 12 Eylül 1980 askeri darbe anayasası ile budanan
sendikalar, işçi hakları budanmaya devam ediyor. İşin ilginç yanı ise eskiden
sendika başkanlığı yapanlar dönem dönem partilerden milletvekili seçildiler.
Seçilenlerin maaşları, malvarlıkları gündeme geldi. Dudakları ısırtan
rakamlarla karşılaştık. Bu milletvekillerinin sendikalarla, işçi haklarıyla
ilgili hiçbir çabalarını göremedik.
Gerçek bir sınıf sendikası oluşmadan,
sarı sendika dediğimiz sendikalarda, sendika ağalarının yönetiminde
pazarlanmaya devam ederiz.
Hüseyin Habip Taşkın
15.02.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder