Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, ‘çocuklarımız
geleceğimizdir.’ diyenler. Masum çocukları vurdular. Dillerinden, inançlarından
dolayı çocukları vurdular. Bu ülkenin tarihi katliamlar tarihidir. Yıllar geçse
de bu katliamı yapanlar değişti, katiller değişti, katliamcı düşünce ise yıllar
içinde sistemin yapısında hep var oldular.
Artık bu ülkede çocuklar ölmesin desek
de, sistemle bütünleşmiş yapı, anlayış çocukları öldürmeden rahat edemiyorlar.
Onlar için çocuklar kuzu gibi olmalılar. Her ölen çocuk toplumda derin izler
bırakırken, devletin organları kendi işlerini yapmazken, delilleri karartırken toplumda
öfke ve kinin yer ettiği, bu bağlamda toplumsal huzurun olamayacağı apaçık
ortadadır.
Araştırmalara göre 20 yıl içinde 350 Kürt
çocuğun polis ya da asker tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Bu çocukların
katilleri ne yazık ki bilinçlice ortaya çıkartmıyorlar.
En çok çocuğun öldürüldüğü yıl ise 1992 yılı
oldu. Anne karnında öldürülen çocuklar hariç yıllara göre öldürülen çocuk
sayısı ise şöyle: 1989 yılında 2, 1990 yılında 41, 1991 yılında 22, 1992
yılında 115, 1994 yılında 94, 1995 yılında 17, 1997 yılında 7, 1998 yılında 8,
1999 yılında 12, 2000 yılında 3, 2004 yılında 1, 2006 yılında 8, 2008 yılında
5, 2009 yılında 7, 2010 yılında 7.
Kızıltepe'de 13 kurşunla öldürülen 12 yaşındaki
Uğur Kaymaz'ın 6. ölüm yıldönümünde bu defa da Şırnak'ta 12 yaşındaki Ahmet
Açar askerler tarafından vurularak ağır yaralandı.
Yaşadığımız coğrafyada sistem kendisinden olmayan
çocuklara neden bu kadar acımasız
davranıyor? Bu soruya farklı yanıt verebiliriz. Farklı yanıt versek de ortak
yanıtlarımız çoğunluktadır.
Çocuklarımız
niçin öldürülüyor? Sorusuna şöyle yanıt verebilirim! Başka dili ve kültürü
kabul etmeyen bir anlayış ve kendi dilinden olan bir ‘Türk’ haksızlığa karşı
çıkıyorsa; ‘sömürü, talan, rüşvet’ düzeni gibi, Ot gibi bir toplum
yaratamadıkları için, Kendilerine itaat etmeyen, sorunlar karşısında seslerini
duyurmaya çalıştıkları için. Çocuklarımızın öldürülme nedenlerini birçok açıdan
ele alabiliriz.
Yukarıda
yazdığım yazıya eklemede yapabilirsiniz. Artık çocuklarımız öldürülmesin diye
hepimiz haykırmalıyız. Ten rengimizin, dilimizin, örf ve âdetimizin sorun olduğuna
inanmıyorum. Sorun yapanlar kafatasçı, faşistçe düşünenlerdir.
Gezi Parkı
eylemlerinde polisin devletten aldığı güçle kitlelere karşı şiddet uyguladı.
Birçok insan yaralanırken, gencecik çocuklarımızı toprağa verdik. Polisin
devletten aldığı güç gibi savcılar ve hâkimlerde aldı. AKP’nin polisi şiddet
uygulayarak, Erdoğan’ın dediği gibi ‘destan yazdılar’ bu destan mazlum
halkların çocuklarının akıttıkları kanlarıyla destan yazdılar. Savcısı, hâkimi
de Erdoğan’ın kol kanatları arasında bu kanlı senaryoya ortak oldular.
Berkin Elvan 15
yaşında bir lise öğrencisiydi. Gezi
Parkı protestolarında ekmek almak için dışarı çıktığı
sırada vurulmuştu. 269 gün vermiş olduğu yaşam mücadelesinde bedeni daha fazla
dayanamadı.
Ülkemizde
devlet yapısı Türk-islam senteziyle yoğrulduğu için iktidar koltuğuna oturanlar
elbette Türkiye’de Türkçeden başka dil kullanılamaz. İslamız, sünniyiz
diyeceklerdir. Görünen tabloda Bu ülkede var olan halklar yok sayılırken, diğer
mezheplerin, kültürlerin inkârı olacaktır.
Erdoğan
ve partisi elbette Berkin Elvan’a ve diğer gezi parkı eyleminde polisin
şiddetiyle, bilinçli
hareketiyle öldürdükleri çocuklarımıza direk ve dolaylı olarak saldıracaktır. Erdoğan'ın Berkin Elvan hakında
söylediği "terör örgütlerinin içinde yüzü poşulu bir çocuk" demesi, teşhir
etmesi kendi ideolojisini yansıtır.
Öldürülen
tüm çocuklar bizim çocuklarımızdır. Ölümleri normal ölümmüş gibi gösterilemez.
Başbakanda olsa aşağılamaya, hor görmeye hakkı olamaz.
AKP
içinden üst düzey yetkililerin, Abdullah Gül’ün baş sağlığı dilemesi bence
samimi değildir. Adet yerini bulsun ve olayları yatıştırma mantığı
taşımaktadır.
Erdoğan
‘Türkiye’yi kucaklayan siyasetin mücadelesini verdik’ derken, söylemi
çarpıtmadan ibaret olduğu bir gerçektir. Kendi ideolojisinden, kendisi gibi
olmayanlara veryansın edip durmaktadır. Bu veryansınlar gerek miting alanlarında,
gerekse herhangi bir toplantıda dile getirmektedir.
Erdoğan miting
alanında Bekir Elvan’ın annesini, babasını yuhalatacak kadar ayrımcıdır.
Hiçbir
yaşanmışlık unutulamaz. O koltuklar kalıcı değildir. Unutulmaması gereken halkın
ve halkların adalet anlayışı vardır.
Hüseyin
Habip Taşkın
19.04.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder