22 Şubat 2020 Cumartesi

28 ŞUBAT 8 MART ANKARA KİTAP FUARI “SEN ORADAYDIN”


28 ŞUBAT 8 MART ANKARA KİTAP FUARINA KATILAMAYACAĞIM. 
LA KİTAP STANDINDA İMLA YAYINEVİNDEN ÇIKAN KİTABIMI “SEN ORADAYDIN” OKUMAK İSTEYEN OKURLARIM BURADAN ALABİLİRLER.

21 Şubat 2020 Cuma

GELECEĞE MİRAS BIRAKMAK https://almanyalilar.com/2020/02/20/hueseyin-habip-taskin-gelecege-miras-birakmak/?fbclid=IwAR3unOwOLl5qDGj_NtZ0iEB3uANBUtE2ZjFX51WtIr3UCDBAHsy86PbgX4E

                                                 Hüseyin Habip Taşkın

Acelesi varmışçasına ömrümden yıllar geçip gidiyor. Yaşadığım her günün ben de bırakmış olduğu yaşanmışlıkları var. Yaşadığım ve tanık olduğum olaylar var. 

Her insan gibi benim de yaşamım zikzaklıdır. Çelişkiyi, zıtlığı, bir bütünlüğü taşır. Bunlarla birlikte önemli bir olayı beynimin bir yerinde zamanı geldiğinde kullanacakmışım gibi durur. Beynimi bir bilgisayarın donanımına benzetirim. Gerekirse, saklı kalmasını istemediğim bir olayı yazıya dökerek o günün tutanağı olarak görürüm.

Yazı yazmak benim için bir tutkudur. Bozuk düzene muhalif olmak, insanlara sınıf bilinci taşımak, düşüncelerinde soru işareti uyandırmak, tartıştırmak, bir şeyleri harekete geçirmek istiyorum.

Ülkemizde egemen güçlerin sömürülerini, baskılarını yazıya dökerken bazen çekiniyorum ama kendi kendime şunları soruyorum: “Ben kimin için yazıyorum? Bir avuç kapitalistte mi hizmet etmeliyim? Yoksa inim inim inletilen, köleleştirilen çalışanların sesi mi olmalıyım?”

Yazı yazmalıyım. Gelecek kuşaklara yaşanmışlıkları bırakmalıyım. Yaşadığımız gezegenimizde ülkemizde, dünyamızda olanı biteni bilmeliler ve yaşadığımız toplumu tartışıp, yanlışlarını, doğrularını ortaya koyarak, kendi geleceklerini şekillendirmelidirler.
13.02.2020


19 Şubat 2020 Çarşamba

Yaşamaktan mutlu musunuz? http://www.realitehaber.com/2020/02/17/yasamaktan-mutlu-musunuz/?fbclid=IwAR2MkrguQeNGsAqt6N-JwWU6MXuC2HXpEvf3QIHSTEvwjLkejDNirKQbu6M

                               Hüseyin Habip Taşkın

Silah alımına, saraylar yaptırmaya para var. Eşe dosta birkaç yerden maaş verme var. Vakıflara var. Var babam var.  Vatandaşa ne var? Sürünme var. Buradan şu çıkıyor? ‘Ben padişahım işimi bilirim. Karışanı yakarım.’

Ülkemizdeki iktidar partisi AKP ve destekçisi MHP savaşı savunuyor. Ölümü kutsuyorlar. Cennet vaat ediyorlar. Bu cennete kendi çocuklarını sokmuyorlar. Acaba neden?

Aynı zamanda koltuğu sallanıyor. Neyle? İnsanların belini büken yaşam koşullarının ağırlaştırılmasıdır. Vergilerle, yiyeceğe, içeceğe,  elektriğe, suya, akıllarına ne geliyorsa durmadan zam yapılmasıdır.

Bir yandan ekonominin iyi gittiğini, şaha kalktığını, basından açıklama yapsalarda, yalaka basınıda, yazarıda çanak tutsada yaşam pratiğinde insanların ruhsal yapısı bozulmuştur. Bozulmanın bir nedeni de iktidarı eleştirenler hakkında dava açılmasıdır. Seçilmiş HDP Belediyelerine Kayyum atanması ve tutuklamalarıdır. Birgün ve Evrensel Gazetelerine, diğerlerine, muhalif televizyon yayınlarına para cezaları yağdırılmasıdır.

İktidarını korumak için Suriye’deki savaşın içinde olmayı ve şimdilerde Libya içlerine girip kendi vatandaşlarını uyutmayı hesaplıyor. Bu arada kendi mezhebini canlandırmak için bir dizi ordu dediği cihatçı teröristlerden oluşma askerleri var.

Suriye tezkeresinde CHP, İYİ Parti evet oyu vererek, AKP’nin savaş politikasına onay vermişlerdir.

Geçmiş yıllarda iktidara gelenler kendi polisini, askeri yapısını kurmaya çalışmışlardı. AKP bunların fazlaca önüne geçmiştir.

Dili, kültürü ne olursa olsun, birlikte yaşamaya, bölüşmeye, paylaşmaya, faşizme, emperyalizme karşı birlikte mücadele etmenin yolları acilen örülmelidir.  

Ben bilirim havaları bana 12 Eylül 1980 Askeri Faşist darbesi öncesindeki devrimci yapıların halini hatırlattı. Bu bağlamda geçmişten ders çıkartılmalıdır.

İstenilse silahlar susar. Ötekileştirme, kafatasçılık ortadan kalkar. Uyuşturucu ticareti, rüşvet, erkek egemen düzeni, aklınıza insanlık dışı ne geliyorsa anında ortadan kalkar.

Bir kere ya da birkaç kez düşünün! Eğitim ve sağlık bedava olsa, herkesin işi, evi olsa, küçük, büyük demeden düşüncesini özgürce ifade eden bir toplum yaratılsa, ezenin olmadığı, birlikte üretip, paylaşılsa, gelecek korkusu olmasa, ülkemin her yerinde insanlar mutlu olsa. Neden olmasın?
16.02.2020

13 Şubat 2020 Perşembe

YEŞİL ALAN TARİHE KARIŞIRKEN https://almanyalilar.com/2020/02/09/hueseyin-habip-taskin-yesil-alan-tarihe-karisirken/?fbclid=IwAR1hXmZuCQYAhmjnitamhkA9-pFngazF8mnOiJ9gDlrws2kHx4EFT0zU_qQ

Hüseyin Habip Taşkın

YEŞİL ALAN TARİHE KARIŞIRKEN
Yeşilli Alan Köy bir zamanlar adı üstünde yeşildi, ağaçlıktı. Havası temizdi. Yıllar ne çabuk geçti derken, kasabaya döndü. Tarım arazilerine evler yapılmaya başlandı. Köylü gelişmeden memnundu. Ev sahibi olacak ve paraya gömüleceklerdi.

Sihirli bir el sayesinde belediyelik oluverdi. Artık önüne gelen gelişi güzel ev yapmayacaktı. Kitaba göre hareket edilecekti. Tabii ki kitaptan hafiften sapma olabilirdi. O da birkaç kişi arasında sır olarak kalabilirdi. Kitabı gören olmadı. Kırmızı mı yoksa siyah kaplı mıydı? Orasını bilen yoktu.

Çiftçi kendisini emekliye ayırmış olmalı ki toprağa ekinini ekmedi. Tarım arazilerinin içine dörderli, beşerli, altışarlı, sekizer katlı binalar dikili verdi. Tarlasını müteahhitte veren mutluluktan uçtu. Sonrasında altındaki arabayı, evleri, paralarını ve yedek sevgililerini de konuşmaya başladı. 

Gelişme, modernleşme adına dip dibe, kıç kıça binalarla betonlaşma başını aldı, gitti.  

Ortalıkta yeşil kaldıysa, yeşile inat anında binayı belediye, müteahhit işbirliğiyle konduruveriyorlardı. Etrafa da ‘bakın biz yaptık mı böyle yaparız’ mesajını veriyorlardı.

Dışarıdan yabancılar gele gele apartman dairesi alan alanaydı. Böylelikle köylüler, ilçenin yabancıları olmuştu.

Aynı sokakta apartmanların kat sayıları birbirini tutmuyordu. Biri aya doğru çıkarken, diğeri cüce kalıyordu. Böyle iş nasıl olur? diye İnsanların kafası karışıyordu. Fazla sürmeden ortalığı pis bir koku aldı. Bu koku osuruk kokusu değildi. Rüşvet dilden dile kadınıyla, erkeğiyle, genciyle konuşulmaya başlandı.

Ev kadını Hatice komşularına:
“Bu devirde makam sahibi olacaksın anam. Sırtını şefkatli devlet ana ile babaya yaslayacaksın. Maaş bir yandan, cebe indirilenler bir yandan… Gel keyfim gel.”

Ev kadını Emine:
“Ah aaaahhhh! Benim oğlana dedim. Belediyeye gir diye. Man kafalı kime çekmiş, ne bileyim? Dur hele! Baba tarafına çekmiş olmasın?”

Konuşmalar olurken, yeni binalar dikilirken, Sokağın köşe başında bulunan evin üstüne, ev kondurulmuştu. Bu kondurma kitapta yazıldığı gibiydi.  Son aşamada oturma ruhsatı alınması, kitabına uydurulması için imza atacak bir yetkili gerekirdi. Yetkilinin ilk önce keyfi yerine gelmeliydi.

Halil oturum alabilmesi için yetkilileri bekliyor, bir yandan sigarasını içiyordu. Balkondan sokağa bakarken, cipin kaldırıma yaklaşıp, durduğunu izlemeye devam ederken, açılan kapıdan görevlilerin indiğini gördü. Sigarasını gelişi güzel elinden bıraktı. Hızlıca hareket ederek merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.

Kapı ağzında yüz yüze geldiklerinde Halil:
“ İyi günler” dedi.

Kıvırcık siyah saçlı kadın ile ince uzun boylu, siyah kısa saçlı adam:
“ İyi günler” dedi.

Konuşma sırasında kadının adı Leyla, adamın adı Hamdi olduğunu öğrendi.

Leyla evin içinde dolaşmadık yer bırakmadı. Bir daha aynı yerlere girdi. Halil laf söylememek için kendisini zor tutuyordu. ‘Ağrısı var herhalde, birazdan bana patlama yapmasın?’ diye aklından geçirdi. O anda Hamdi yanlarından ayrılarak merdiven basamaklarından inip gitti.

İki sevgilinin baş başa kalmasına benzesede olayın seyri farklıydı. Leyla:
“Belediyede çalışan Vedat’a dua et! Yoksa seni burada bağırtırdım!”

Halil şaşkınlığını üzerinden hemen atınca:
“Hayrola sen belediyenin işkence timinden misin?”

Leyla söylenene aldırış etmedi. Sırıtarak kâğıdı imzaladı.

Leyla ile Halil birçok kez sokak aralarında, inşaat önlerinde karşılaştılar. Birbirlerini duyacak şekilde konuşuyorlardı. Leyla günün birinde:
“Aslanım! Bu düzeni ben bozmadım. Enayi takımı olan müteahhitler var ya! Dosyaların arasına paraları koyan onlardı.  İlk zamanlar yüzüm kızardı. “Olmaz” dedim.  “Kahvemi içersin” derlerdi.

Bende öyle olmaz böyle olur diye fiyatı artırdım. Yüzsüzlük böyle bir şeydi. Hiç biri bana ‘hayır’ diyemedi.”

Halil yaşamın farklı bir yüzünü şaşkınlık içinde canlı olarak dinliyordu.

İlçe yeşillikten, ağaçlıktan dönüştürülerek betonlaştırılmıştı. İnsanların oturup, konuşacağı, kaynaşacağı, çocukların oyun oynayacağı alanlar bir avuç para babasının mutluluğuna peşkeş çekilmişti. Yeri geldi mi, dalga geçercesine:
“Doğayı sev ve koru.” Derlerdi.

Kaç yıl geçti bilinmez! Halil ile Leyla bir marketin önünde karşılaşırlar.
“Kız emekli olduğun gibi ortalıkta alacaklılar varmışçasına kaçıp gittin.”

Leyla gülümseyerek:
“Aşkını mı ilan edecektin? Ben evlendim. Kocamın marketler zinciri var. Aileden oluşma Saadet Zinciri. Ben müteahhitlik yapıyorum. Karartılmaya Yüz Tutmuş kasabada.”

Halil söze girdi:
“Oooo sende dosya arasına bir şeyler koyuyor musun?”
“Vermez olur muyum? Paranın döndüğü yerde işler böyle dönüyor. Büyük oynamak için paraya acımayacaksın. İnsanı satın almanın ve iş yaptırmanın yolu bu işlerden geçer canikom.”
“Geçmişte bana bir şey söylemiştin; hatırlıyor musun?”

Leyla’nın başı eğikti:
“Enayi.”
İkisi birden gülmeye başladılar.

Leyla veda öpücüğü olarak Halil’in yanağından öptü. O da onu öptü. Arabasının kapısına geldiğinde Halil’e el salladı. El sallayarak o da karşılığını verdi.  Arabanın içinden pencereyi açıp bağırdı:
“Halil sakın bozulma; hep böyle kal!”
30.01.2020





4 Şubat 2020 Salı

EGE’DEN HEMŞİN’E


Kapı açıldığında koğuştan beş kişi çıktılar, üst aramasından sonra demir kapılar ardı ardına açıldı. Görüş kabininde babasını beklemeye başladı sabırsızca. Onun için zaman önemliydi. ‘Erken alsalar olmaz mıydı?’ diye düşünürken karşısında babasını gördüğünde yüzünde gülücükler açtı. Ev halkını, mahalleliyi, arkadaşlarını sormadan direkt konuya girdi. İlk önce okuduğu kitaptan bölümler aktardı.  Sonra:
“Badara- Hemşin’de yazları yakın akrabalarımız bizim evde toplanırdı.” dedi İshak. “Hatta civar köylerden ailemizin diğer fertleri gelirdi. İlk önce yemekler yenilir ardından ikinci kata tahta merdivenden çıkılarak, herkes sırasıyla yerine otururdu. En önde babamın dayısı Mehmet, bir adım gerisinde diğer dayısı İshak, solunda ise Hasan otururdu.  Sen ve Rafet ağabeyim kapı girişinin solunda otururdunuz.  Mehmet dayı Rusya’dan gelen mektubu okur, bir sehpanın etrafına toplanır, birlikte yanıtını yazardınız. Okunan mektubu sonunda bir tasın içinde yakardınız. Küçük olduğum için o zamanlar aklım ermezdi. Bugün düşündüğümde ancak anlayabiliyorum. Birilerinin eline geçmesin diye yakıldığını.”
Babası İshak’a bakmakla yetindi. Bir ara bir şey söyleyecek gibi oldu, vazgeçti.
Yazarımız Hüseyin Habip Taşkın, Ege’den Hemşin’e adlı kitabında İshak adlı kişinin İzmir Bayındır, Balçova, Pazar-Hemşin Badara arasında gidip  gelişini, geçmişte yaşananları sorguluyor. Bu sırada karşısına çıkan sorulara yanıtlar bulmaya çalışıyor.
Bayındır’da çocukluğunda ırkçı söylemlerle karşılaşır. Çocuktur, kafası karışır. Irkçı söylemlere alet olur ve aklı erince yaptığından utanç duyar. Balçova ayağında gençliğini, devrimci mücadelesini ve yaşlılığa doğru giden yolda “biz kimiz? Anadilimiz ne?” diye defalarca kendisine sorar ve arkadaşlarıyla, hemşerileriyle devamlı konuşma halindedir. Pazar-Hemşin Badara’ya her yıl yazın bir ayında gittiğinde geçmişiyle ilgili konuşan uzak, yakın akrabalarının sözlerinden etkilenir. Bu konuşmaları yıllarca içinde saklar. Ne kadar saklasa da rahatsızlık duyar. Aile büyükleri geçmişini kapatsa da araştırmaya koyulur. Ölümü ve baskıları göz önüne alarak araştırmaya devam eder.
Babek Yayınlarından çıkmıştır. Sancı Yayınları’nın bir kuruluşudur.
135 sayfadan oluşmaktadır.

HAK ETMİYORUZ AMA? ://www.realitehaber.com/2020/02/03/hak-etmiyoruz-ama/?fbclid=IwAR1jr4mJzVpAv5dS0ARz9W0CUJL5cEZQStuPOYDwugGpKOHOJsQFzy3Rbww


                                                              Hüseyin Habip Taşkın
Durmadan AKP iktidarı yiyeceğimizden, giyeceğimize, temel ihtiyaçlarımıza durmadan zam üstüne zam yapıyor. Asgari ücrete gıdım gıdım para artışı geliyor. Kendi maaşlarına, çıkarlarına sıra gelince bonkörce paralar akıtılıyor. Birde ‘isyan etmeyin günahtır.’ Diyorlar. Aradaki uçurum farkı çok derindir. Bence isyan etmeliyiz.
Yol geçişleri, tünellerden zamlı geçişler durmadan yapılıyor. Yapılan hizmetlerden para alınmaz. Burası Türkiye kuzu gibi insanlarımız var. Zammı hemencecik koyuyorlar. Bizlere acımaları yok bunların. Çünkü ortada kitleleri kucaklayacak bir muhalefet yok. Ayrı telden, ayrı sazdan çalınıp, ben en iyisini bilirimi söyledikleri için bir araya gelinemiyor. Birleşemeyenler siz hiçbir şey bilmiyorsunuz. Kabahatin çoğu bizlere ait halka kızıp durmayalım.
İnternet ortamından, telefonlardan işimizi hallediyoruz. Hiç düşündünüz mü ailece birbirimize gidip geliyor muyuz? Hayır. Bu bir körelmedir. Yüz yüze ailece bir araya gelmeliyiz. Sorunlarımızı ve ne yapabileceğimizi konuşmalıyız.
Vergiler acayip vergiler çat kapı faturalarımıza yansıyor. El yakıyor. Canımızı acıtıyor. Psikolojimizi bozuyor. İşleri güçleri bizleri susturmak, köleleştirmek, kendilerine bağımlı hale getirmektir.
Yakında osuruk, tuvalet vergileri de gelir, gelir mi gelir. Bizlerle kafa bularak, alay ederek gelir.  
Hak etmiyoruz susmayalım. İnsanca bir yaşam için bir araya gelmeliyiz. Konuşmalıyız. Birbirimize dokunmalıyız.
Zor değil be kardeşim.
03.02. 2020


SIRANIZI BEKLEMEK İSTEMİYORSANIZ...

     Seçimleri sorgulamamız gerekiyor. Hem seçim yapılıyor ve ardından Kayyım atanıyor.  Yeri geliyor  polis sorgusu, ardından adliyenin yol...