YEŞİL
ALAN TARİHE KARIŞIRKEN
Yeşilli
Alan Köy bir zamanlar adı üstünde yeşildi, ağaçlıktı. Havası temizdi. Yıllar ne
çabuk geçti derken, kasabaya döndü. Tarım arazilerine evler yapılmaya başlandı.
Köylü gelişmeden memnundu. Ev sahibi olacak ve paraya gömüleceklerdi.
Sihirli
bir el sayesinde belediyelik oluverdi. Artık önüne gelen gelişi güzel ev
yapmayacaktı. Kitaba göre hareket edilecekti. Tabii ki kitaptan hafiften sapma
olabilirdi. O da birkaç kişi arasında sır olarak kalabilirdi. Kitabı gören
olmadı. Kırmızı mı yoksa siyah kaplı mıydı? Orasını bilen yoktu.
Çiftçi
kendisini emekliye ayırmış olmalı ki toprağa ekinini ekmedi. Tarım arazilerinin
içine dörderli, beşerli, altışarlı, sekizer katlı binalar dikili verdi.
Tarlasını müteahhitte veren mutluluktan uçtu. Sonrasında altındaki arabayı,
evleri, paralarını ve yedek sevgililerini de konuşmaya başladı.
Gelişme,
modernleşme adına dip dibe, kıç kıça binalarla betonlaşma başını aldı, gitti.
Ortalıkta
yeşil kaldıysa, yeşile inat anında binayı belediye, müteahhit işbirliğiyle konduruveriyorlardı.
Etrafa da ‘bakın biz yaptık mı böyle yaparız’ mesajını veriyorlardı.
Dışarıdan
yabancılar gele gele apartman dairesi alan alanaydı. Böylelikle köylüler,
ilçenin yabancıları olmuştu.
Aynı
sokakta apartmanların kat sayıları birbirini tutmuyordu. Biri aya doğru
çıkarken, diğeri cüce kalıyordu. Böyle iş nasıl olur? diye İnsanların kafası
karışıyordu. Fazla sürmeden ortalığı pis bir koku aldı. Bu koku osuruk kokusu
değildi. Rüşvet dilden dile kadınıyla, erkeğiyle, genciyle konuşulmaya
başlandı.
Ev
kadını Hatice komşularına:
“Bu
devirde makam sahibi olacaksın anam. Sırtını şefkatli devlet ana ile babaya
yaslayacaksın. Maaş bir yandan, cebe indirilenler bir yandan… Gel keyfim gel.”
Ev
kadını Emine:
“Ah
aaaahhhh! Benim oğlana dedim. Belediyeye gir diye. Man kafalı kime çekmiş, ne
bileyim? Dur hele! Baba tarafına çekmiş olmasın?”
Konuşmalar
olurken, yeni binalar dikilirken, Sokağın köşe başında bulunan evin üstüne, ev
kondurulmuştu. Bu kondurma kitapta yazıldığı gibiydi. Son aşamada oturma ruhsatı alınması, kitabına
uydurulması için imza atacak bir yetkili gerekirdi. Yetkilinin ilk önce keyfi
yerine gelmeliydi.
Halil
oturum alabilmesi için yetkilileri bekliyor, bir yandan sigarasını içiyordu. Balkondan
sokağa bakarken, cipin kaldırıma yaklaşıp, durduğunu izlemeye devam ederken, açılan
kapıdan görevlilerin indiğini gördü. Sigarasını gelişi güzel elinden bıraktı. Hızlıca
hareket ederek merdivenlerden aşağıya inmeye başladı.
Kapı
ağzında yüz yüze geldiklerinde Halil:
“
İyi günler” dedi.
Kıvırcık
siyah saçlı kadın ile ince uzun boylu, siyah kısa saçlı adam:
“ İyi
günler” dedi.
Konuşma
sırasında kadının adı Leyla, adamın adı Hamdi olduğunu öğrendi.
Leyla
evin içinde dolaşmadık yer bırakmadı. Bir daha aynı yerlere girdi. Halil laf
söylememek için kendisini zor tutuyordu. ‘Ağrısı var herhalde, birazdan bana
patlama yapmasın?’ diye aklından geçirdi. O anda Hamdi yanlarından ayrılarak
merdiven basamaklarından inip gitti.
İki
sevgilinin baş başa kalmasına benzesede olayın seyri farklıydı. Leyla:
“Belediyede
çalışan Vedat’a dua et! Yoksa seni burada bağırtırdım!”
Halil
şaşkınlığını üzerinden hemen atınca:
“Hayrola
sen belediyenin işkence timinden misin?”
Leyla
söylenene aldırış etmedi. Sırıtarak kâğıdı imzaladı.
Leyla
ile Halil birçok kez sokak aralarında, inşaat önlerinde karşılaştılar. Birbirlerini
duyacak şekilde konuşuyorlardı. Leyla günün birinde:
“Aslanım!
Bu düzeni ben bozmadım. Enayi takımı olan müteahhitler var ya! Dosyaların
arasına paraları koyan onlardı. İlk
zamanlar yüzüm kızardı. “Olmaz” dedim.
“Kahvemi içersin” derlerdi.
Bende
öyle olmaz böyle olur diye fiyatı artırdım. Yüzsüzlük böyle bir şeydi. Hiç biri
bana ‘hayır’ diyemedi.”
Halil
yaşamın farklı bir yüzünü şaşkınlık içinde canlı olarak dinliyordu.
İlçe
yeşillikten, ağaçlıktan dönüştürülerek betonlaştırılmıştı. İnsanların oturup,
konuşacağı, kaynaşacağı, çocukların oyun oynayacağı alanlar bir avuç para
babasının mutluluğuna peşkeş çekilmişti. Yeri geldi mi, dalga geçercesine:
“Doğayı
sev ve koru.” Derlerdi.
Kaç
yıl geçti bilinmez! Halil ile Leyla bir marketin önünde karşılaşırlar.
“Kız
emekli olduğun gibi ortalıkta alacaklılar varmışçasına kaçıp gittin.”
Leyla
gülümseyerek:
“Aşkını
mı ilan edecektin? Ben evlendim. Kocamın marketler zinciri var. Aileden oluşma
Saadet Zinciri. Ben müteahhitlik yapıyorum. Karartılmaya Yüz Tutmuş kasabada.”
Halil
söze girdi:
“Oooo
sende dosya arasına bir şeyler koyuyor musun?”
“Vermez
olur muyum? Paranın döndüğü yerde işler böyle dönüyor. Büyük oynamak için
paraya acımayacaksın. İnsanı satın almanın ve iş yaptırmanın yolu bu işlerden
geçer canikom.”
“Geçmişte
bana bir şey söylemiştin; hatırlıyor musun?”
Leyla’nın
başı eğikti:
“Enayi.”
İkisi
birden gülmeye başladılar.
Leyla
veda öpücüğü olarak Halil’in yanağından öptü. O da onu öptü. Arabasının
kapısına geldiğinde Halil’e el salladı. El sallayarak o da karşılığını verdi. Arabanın içinden pencereyi açıp bağırdı:
“Halil
sakın bozulma; hep böyle kal!”
30.01.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder