22 Nisan 2020 Çarşamba

KAPI FİLİMİ BİR YÜZLEŞMEDİR https://almanyalilar.com/2020/04/21/hueseyin-habip-taskin-kapi-filmi-bir-yuezlesmedir/?fbclid=IwAR3KOQta1qvCq4tf6s8_7qzKodDtwDdbU2Dw9wY5oJOsKmwE2vbl_JgbK9U


Hüseyin Habip Taşkın
Sinema eleştirmeni değilim. Yazım, 2018 yılı yapımı olan Kapı filmiyle ilgili olacaktır.
Yakup ve Şemsa evlidir. Üç çocuğu ve torunlarıyla Mardin’den Berlin’e yirmi beş yıl önce göç ederek yaşamlarını devam ettirirler. Süryani bir ailedir. 
Doğum günü kutlaması ile bir araya gelen aile Mardin’den gelen telefonla sarsılır. Yıllar önce kaybedilen oğulları Mikhael ile ilgilidir.
Yakup ve Şemsa’yı yalnız bırakmayan torunu Nardin ile birlikte Mardin’e giderler. Mardin’de daha önce ibadet ettikleri kilisenin misafir hanesinde kalırlar.  Efrem kilisenin papazıdır. Aynı zamanda Yakup ve Şemsa’nın arkadaşıdır.
Mikhael için sabahleyin karakola ailece giderler ve bulunduğu yeri öğrenirler. Mikhael’den geriye kemikleri kalmıştır. Kesinlik kazanması için DNA testi istenir. Anne ve baba için yaşanılanlar zordur.
Yakup, Şemsa ve torunu Nardin Geçmiş yıllarda yaşadıkları köyüne giderler. Köyde sadece birkaç aile yaşamaktadır. Ağırlıklı yaşlılardır. Evin önüne geldiğinde dış kapıyı göremeyen Yakup geçmişine dönerek konuşur ve düşünceye dalar. Şemsa ise içeriye girer ve sağdaki oda marangoz atölyesidir. Mikhael ile babası Yakup’un birlikte alın teri döktükleri, emek harcadıkları, ustalıklarını gösterdikleri yerdir. Anne Şemsa kendi anadiliyle konuşur. Torunu Nardin yaşananlara gözyaşlarıyla, üzülerek tanıklık eder.
Geçmiş yıllarda ırkçılığın kol gezdiği bu yerde baskıyla, insanları göçe ya da yurt dışına gitmelerine neden olunmuştur. Köy hayalet köye dönmüştür. İşlemeli kapıları, pencereleri, üzerine figür işlenmiş taşları talan edilerek, antikacılara satılmış, satılmaya devam ediyordu. Remzi ise bu işleri yapandır. Emniyet bilse bile gerekeni yapmaz. Çünkü Türk İslam sentezi ile karışmış olan Sünni anlayışı TC desteklemektedir.  Geçmişte söylenen bir cümle kalıbı vardır: “Gavur, Cavur.” Günümüzde de ırkçı ve faşistler tarafından kullanılmaktadır.
Burada egemen güçler şunu yapmaya çalışmaktadır: “Geçmişte burada Süryaniler yaşamadı.”
Remzi’nin kamyonetiyle Yakup ve torunu Nardin’in kapıyı bulma olayı gündeme gelir. Koşuşturmacadan sonra bulunur. Kapı evinin dış kapısına takılacaktı ama DNA testlerinin sonunda kemikler Mikhael’e ait olduğu ortaya çıkar. Aile perişandır. Baba Yakup getirdikleri Kapıyı oğlu Mikhael’e tabut yapar.
Evlerinin kapısı yoktur. Bir zamanlar Süryanilerin yaşadığı köyde insanların anadilinde konuşmaları, dini inanışları, kültürleri canlılık katarmış el işçiliğine, el işçiliğinden toprağa… Yavaş yavaş yıkılmaya terk edilmiş bir medeniyet direnmeye çalışıyor.
Bu ülkenin bir parçasıdır Süryaniler. Ya diğer halklar? Ermeniler, Hemşinliler, Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Rumlar, Yahudiler ve diğerleri bunlarda ülkenin bir parçasıdır. Geçmişte bu diller, kültürler, inançlar vardı. Şimdide var olmasına varlar ama sayıları azdır. Günümüzde bile inkâr ediliyor.
Türk, Çinli, Rus ya da diğer halklardan olmamız önemli değildir.  Önemli olan dillere, kültürlere, inanalım inanmayalım inançlara saygı duyabiliyor muyuz? Sevgi, barış, paylaşım, bölüşme insanlık burada yatar.
Nereli olduğumuzun hiçbir önemi yoktur. Hepimiz insanız ve birer canız. Dünya hepimize yeter.
Bu arada Kapı filminde emeği geçen herkese teşekkür ederim.
19.04.2020

Yönetmen: Nihat Durak
Senaryo: Filiz Üstün Durak
Kadir İnanır. Rolü : Yakup.
Vahide Perçin. Rolü : Şemsa.
Timur Acar. Rolü : Remzi.
Erdal Beşikçioğlu. Rolü : Efrem.
Aybüke Pusat. Rolü : Nardin.
Sermet Yeşil. Rolü : Sain.
Nilay Erdönmez. Rolü : Asya.
Özgün Çoban. Rolü : Samuel.
Filimin linki:

20 Nisan 2020 Pazartesi

İNFAZ YASASI PİYANGOSU KİME VURDU? http://www.realitehaber.com/2020/04/18/infaz-yasasi-piyangosu-kime-vurdu/?fbclid=IwAR0mR5Cl6P9o4ja0qaxflXOU8CU6rcFif6_KcEFTBl2_DXTOF_BATm5nWAA


Hüseyin Habip Taşkın
Koronavirüslü yaşamımız dalgalı devam ederken, her ne kadar ‘infaz yasası’ masası deselerde karşımıza Alaattin Çakıcı affı çıktı. İçinden civcivler çıkmayacağına göre; katiller, erkek egemen sisteminde kadın öldürenler, gaspçılar, tecavüzcüler, hırsızlar ve bunlar gibi insanlar çıktı.
Bir de TBMM’de AKP ve MHP bu bir başarıymışçasına birlikte poz verdiler. Nede olsa ülkemizin kültür yapısını birlikte yansıtmış oldular.
Tek adam olan Erdoğan yıllar önce bir şiir okudu diye on ay ceza aldığını her yerde söyledi ve söylemeye devam ediyor. “Cumhurbaşkanı Erdoğan, Deniz Yücel'i soran Alman gazeteciye; 'benim şiir okuduğum için hapse girdiğimi bilmiyorsun galiba. Ben düşünce özgürlüğünün ne olduğunu iyi bilirim' dedi.”
Düşünce özgürlüğünün ne olduğunu bildiğine göre, Alaattin Çakıcı affı ile cezaevlerinde bırakılan yazarlar, bilim insanları, devrimciler, akademisyenler, avukatlar, HDP içinde yer alanlardan bazıları, başta Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ olmakla birlikte, muhalif gördüklerini cezaevlerinde tutsaklıklarının devamına karar vermiştir.

AKP+MHP kendilerine partiyim deselerde Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkanları onaylayan bir kurumdur.
Bizlere düşen nedir? Devrimcilerin, liberallerin, tek adam düzenine karşı çıkan her kesimin birlikte cezaevlerinde kalanları ayırt etmeden özgürlüklerini istemektir.
Yoksa tek adam,  iktidarını perçinlemeye devam edecektir. Öyle bir gün gelecek ki, CHP, İyi Parti, Saadet Partisi’nin izleri kalmayacaktır.
18.04.2020


13 Nisan 2020 Pazartesi

TORUNUM YAKACAKSIN HEPİMİZİ https://almanyalilar.com/2020/04/13/hueseyin-habip-taskin-torunum-yakacaksin-hepimizi/


Hüseyin Habip Taşkın
Salih dede gecenin bir vaktinde gökyüzünde tek tük gözüken, göz kırpan yıldızlara, ilerleyen açık ve koyu mavi renkteki ufacık, büyükçe olan bulutçuklara bakıyordu. Bir yandan elindeki çay bardağından şarabını içiyordu. Dudaklarını birleştirip, açıp diliyle yalıyordu.
Salih dede ayakta durmaktan yorulmuş, masanın yanındaki sandalyeye oturur oturmaz:
“Bıktım be… Dünyanın kahrından bıktım. Çocukluktan beri çalışıyorum. Aynı yer, yerin üzerindeki toprakta bir baştan diğer başa git gel yaptım. Babamın babası ve onun babası aynı yer üzerinde git gel yapmışlardı. Sonuç elde var kocaman bir sıfır.
Dünyadan ayrılanları da köyün dışında dereye yakın yere gömmüşler. Benide oraya gömecekler. Padişah, kral değilim ki fiyakalı cenaze töreni yapsınlar.”
Bardağı boşalınca masanın üzerindeki şarap şişesini alıp, gelişi güzel çay bardağını doldurdu. Başladı yüksek perdeden konuşmaya:
“Torunlar tarlaya sahip çıkmıyorlar. Neymiş okuyup masa başında memur olacaklarmış. Haksızda değiller hani. Yerli tohum kalmadı. Böyyük Yöneticilerimiz. “Dışarıdan sipariş verdik. Daha ucuza geliyor.” Diye sırıtıyorlar. Mazot pahalı. Ya diğer giderlerimiz. Batmışız, batmış halimiz Böyyük Yöneticilerimizin umurunda değildir.”
Salih dede bardağı ağzına bir dikişte lakur lukur şarabı midesine indirdi. Kafası hafiften çakır olunca:
“ Ulan dünkü çocuk Halil, büyüdünde bana bilgiçlik mi taslıyorsun! Liseyi okumaya başlayınca uysallığı kalmadı. Böyyük Yöneticilerimize laf sokuşturuyor. Öyle böyle değil, harbiden sokuşturuyor.
Konuşmalarımızın birinde “onlarda asgari ücret almalılar. Dokunulmazlıkları kalkmalı, diğer insanlar gibi eşit olmalı.” Demez mi! Ağzım açık kaldı. “Lan torunum. Beynine başka oksijen mi gidiyor” dedim.”
Arka arkaya boşalan bardağı doldurup içti. İçe içe şişenin dibine gelindiğinde Salih dede ayağa kalkıp, etrafına öylece bakındı. Düşüncesi darmadağın olmuş, toparlanacak durumda değildi. Ağır hareket etmeye başladı. Birkaç adım öteye gitti. Etrafına bakınırken pantolonun düğmesini çözüp, fermuarı aşağıya indirdi. Donunu aşağıya indirip, elinin yardımıyla pipisini dışarıya çıkarır çıkarmaz işemeye başladı. Rahatlamıştı.
“Torunum Halil’e oğlum öyle konuşma dedim. Dost var düşman var. Akraba var. Akrabacık var dedim. Beni dinlemedi bile. “Dede savaşlar neden çıkar biliyor musun? Zenginlerin silah fabrikaları var ya! Silahı kime satacak? Beyinlerini boşalttıklarına, uyuşturduklarına.
Her bir savaş özel mülkiyetten, paradan, ganimetten çıkıyor…” Beynim çatlayacakmışçasına sıcaklık bir fırlıyor, iniyor. Bağırdım gayri. “Ulan eşek sıpası! Kendin yanacaksın, beni de yanına kodese mi aldırmak istiyorsun? Demez mi? “Dede amma da korkakmışsın.” Dili çok uzun.”
Salih dede ağır ağır gelip yerine oturdu. Gözleri ha kapandı kapanacak derken sandalye üzerinde uyuklamaya başladı. Mavi bulutlar yerini başka başka bulutlara bırakarak sabaha el sallıyorlardı.
Bir ara sendelediğinde gözünü açtı. Üşümüştü. Ayağa kalkıp yürümeye başladığında, ellerini vücudunda dolaştırıyordu.
Gökyüzü hafiften aydınlanıyordu ama güneşin doğmasına daha vardı. Salih dedenin sesi sessizliği bozdu:
“ Halil kime çekti acep? Benim tarafta olanların hepsi uysaldır. Karımın tarafında olabilir mi? Yoksa oğlumun karısında..? Yok yav! Hepimiz akrabayız.
Televizyonda haberleri izliyordum. Torunum Halil bahçede kitap okuyordu. Spiker koronavirüsten söz edince,  dışarıdan:
“ İnanmayın ey ahali! İlaç şirketleri bu virüs illetini çıkartıyor. Bizim gibi ülkelere ilaçlarını satacaklar. ” Öylece kalakaldım. “Haksız savaşlar, sömürüler, talanlar” derken ben patladım. “Sus oğlum sus! Kendimden vaz geçtim. Bir gün çıra gibi yanacaksın.” “Dede hepimiz yanmıyor muyuz? Sen demiyor musun? “Tarımı bitirdiler. İnsanlar bundan sonra beton yiyecekler” diye. Sen söyleyince yanmıyorsunda, ben söyleyince mi yanıyorum?”
Salih dede tarlasına üzgün üzgün baktı. “Torunum Halil haklıdır. Hepimiz birlikte yanıyoruz. Amacım kendisini korumaktır. Ne kadar onu engellesem de susmayacağını biliyorum. Muhalefet eden kodesi boyluyor. Susmamak cesaret ister. O da bende yok! Sahi Halil kime çekmiş olabilir?
26.03.2020


9 Nisan 2020 Perşembe

YAŞAM VE SAĞLIKTA ALTTA KALANLAR http://www.realitehaber.com/2020/04/05/yasam-ve-saglikta-altta-kalanlar/?fbclid=IwAR3f1D0dqAIMp8xs360vUuSXhFBTAV-BURxd4rqtQoU3NWI_kUvIbwVt7SY

Hüseyin Habip Taşkın


Ülkemizde geçmişteki ve bugünkü her iktidar, koalisyon hükümetleri, askeri darbeciler halktan özveri yapmaları istendi. Bu saydıklarım kendi iktidarlarında zenginlerini yarattığı gibi kendileri de köşeyi döndü. İktidara gelenlerin tümü zenginler takımından özveri istemedi. Aksine zenginlere her türlü kolaylık sağlandı. Bunlardan biriside vergi afları adı altında ya da iktidarla zengin kişiler arasındaki anlaşmalarla işler halledildi. Bu işler çıkar ilişkileriydi. Kapitalist düzenin işleyişi böyledir.
Sermaye seni iktidara parasal gücüyle, olanaklarıyla getiriyorsa, sende sermayenin her dediği avantalı işleri onaylamak, yapmak zorundasın. Çıkar ilişkilerinden karşılıklı rant sağlanır. Devlet dediğin yapı böyle bir yapıdır.
AKP’de kendi zengin tabakasını yarattı. Kendilerine, çocuklarına iş imkânları sağladılar. Gemicikler, vakıflar, ihaleler ve diğerleriyle sermayedar gurubuna yenileri eklendi ve eklenmeye devam ediyor. Saltanat denilen olay budur.
Dünyada ve ülkemizde koronavirüs olayı can almaya devam ederken, her ülke kendi gücü oranında önlemler alıyor. Ülkemizdekiler ise taksit taksit alıyor.
Almanya, Amerika ve bazı ülkeler vatandaşlarına, orada yaşayan yabancılar dâhildir. “Evlerinizden çıkmayın” diyerek parasal yardım yaptı. İşyerlerinden formların doldurulması istendi. Forma göre bankalara paraları yattı.
Ülkemizde küçük ölçekli sermayeler, işsizler, yoksullar, işsiz kalanlar, kiracılar aklınıza ne geliyorsa tümünü AKP sayesinde ters köşeye yatırıldılar. Tek adam yaman adam iktidarı gelişen olayları kendilerine yontmaya çalışıyorlar. “Biz varız emin ellerdesiniz” deselerde olanlar ortada.
Yardım için kampanya başlatan CHP’li belediyelere, HDP’ye engel var. Kendi belediyeleri, tarikatları yardım toplayabilir. Hesabı sorulamaz demeye getiriyorlar.
Emeklilerin, işçilerin, memurların, vatandaşların birçok sosyal haklarını ortadan kaldıran AKP iktidarıdır. Sağlığı paraya çevirdiler. İlaçta katkı payı istediler, Devlete ait hastaneleri kapatmaya çalışma manevraları arasında özel hastaneleri ortaya çıkarıverdiler. Bizleri müşteri olarak görmeleri ve daha çok sömürmeleri için.
Maaşlarda halka yansıyan ücretin adı “kölelik ücretidir.” İnsanların öfke potansiyelini çoğaltıyorlar.
İhaleler, köprüler, duble muble yollar derken ücretli geçişler. Buradan şu kadar araç geçmez ise döviz üzerinden sermayedarlara para ödeme dönemi başladı. Yazımı fazla uzatmadan kısa tutacağım.
Bizlere Erdoğan ve AKP’si İban numarası yollamış! Bizlerden para istiyor, dolaylı yoldan zora dayatıyor. Özellikle memur kesimdeki çalışanlara, bir belgeyi çalıştıkları kurumun müdürüne verilmek üzere…
AKP’ye yakın işadamları kesenin ağzını açtılar ama vergiden düşeceklerdir. Eeee… bu nasıl iş?
Halk için ne yaptınız da ne istiyorsunuz? Durmadan kendinize saraylar yaptırıyorsunuz. Bolca camiler. Bizde para mara yoktur. Hani “bizi dünya kıskanıyordu?” “İMF bizden para istiyordu?” Amerika ve Almanya ve diğerleri gibi yapılanları örnek alın derim. Her aileye 3000 tl. yatırın. İşyerleri ve orada çalışanların, kiracıları, işsiz kalanların, işsizlerin sorununu bir çözün.  “Devlet içinde devlet olmaz” diyorsan Halka yönelik bütçeyi, yiyeceği, içeceği bedava dağıtacaksın.
Demek oluyor ki:
Bedava sağlık, eğitim olmalıdır.
Sahi ya, daha önceden toplanan paralara ne oldu?
05.04.2020




3 Nisan 2020 Cuma

EDEBİYAT ALANINDA BİZLERDE VARIZ https://almanyalilar.com/2020/04/02/hueseyin-habip-taskin-edebiyat-alaninda-bizlerde-variz/?fbclid=IwAR2dnay4Whn1VdrV6J5gBiRn6LByFR1RWaY5BNQKG6d8vMZNWlJyNENdrVA


Kapitalist sistemde bazı yazarlar cilalanıyor, parlatılıyor ve alın size bu yazarın kitabı deniliyor. O yazar da şişirildiğinden dolayı bir hindi gibi kabarıyor. Halkıyla arasına sınır koyuyor. Ülkesinde ve dünyada olan sömürü, talan, yargısız infazlar, çevre sorunu, erkek egemen sisteminde kadına şiddet, muhaliflere baskı, savaşlar ve nice sorunlar onu ilgilendirmiyor. Varsa yoksa her şey kendisidir.

Kapitalizmin ana hedeflerinden biride bireysel yazar yaratırken düşüncesinin içi boş olmasıdır. Daha başka ne ister? Yazarın yazdığı yazısında insanları uyandıracak, ışık tutacak hiçbir cümlenin geçmesini istemez. Kadercilik anlayışıyla havadan, sudan yazmasını ister. Bu gibi yazarların bilinçaltına kendi yoz kültürünü ustaca her olanaklarıyla işler.

Sermayenin yanında olanlarla, emekten yana olanlar diye yazarlar ikiye ayrılır.

Edebiyatın her türüyle ilgili kitaplar yayınlanıyor. Kitapları yayınlananlar okuyucuyla kitabının buluşmasını ister. Burada yayınevinin etkisi de büyüktür. Pazarlama tekniğinin kuvvetli olması gerekiyor. Ağırlıkla internet üzerinden satış ağı gidiyor. Birde kitap fuarlarına gidilerek satış ağlarını oluşturuyorlar.

Bir yazarın kendi kitabını satması çok zordur. Olanaklar yaratmak zorundadır. Varsayalım bir günlük C etkinliğine yazar, yazarlar katıldı. Sizce kaç kitap satmış olabilir? Etkinlikte hiç satamayan da oluyor desem? Evet, satamayan da oluyor. Birden ‘on’a kadar satan olabiliyor. Bunun üzerindeki satışlar ise öyle ahım şahım değildir. Yazarın kitabını hemşerileri, yakın arkadaşları, akrabaları da alanlar arasındadır. Daha önce okuyan bir kişi, yazarın kitabını arkadaşına önermişse bu gibiler de gelip alıyor. Ya da orada ilişki yakalanmışsa kitabını satabiliyor.

Orada beş kitap satan yazarı düşünürsek, kitap başına on lira almış olsa, elli lira eder. Yazarın yol parası, orada çay parası, öğlen yemeğini simitle geçiştirenler olduğu gibi sandviç yiyenlerde var. Sorun şudur. Yazarın kapitalist düzende emeğinin karşılığını alamadığını görürüz. Ama yazar böyle etkinliklere gitmek zorundadır. Çünkü orada adının geçmesi ve diğer yazarlarla, oraya gelenlerle ilişkiler kurarak kitabını tanıtmaya çalışır.

Edebiyat alanında yazan bizler ne yapmalıyız? Kapitalizme inat birbirimize dokunmak zorundayız. Bir bütünü oluşturmalıyız. Kitaplarımız için tek bir ses olup, tanıtımını yapıp, satışını sağlamalı, etkinliklere birbirimizi taşımalıyız. Birbirimizin kitaplarını en geniş kitleye böylece ulaştırmış oluruz. Her bölge kendi edebiyatçılarının birleşmesini sağlarsa daha iyi olur. İzmir’de bu ağ azda olsa var. Bizler yer sorunu çekiyoruz. Hallettiğimiz zaman daha çok ses getirecektir.

Etkinliklerimiz ara sıra Ege 78’liler Sanat Ve Edebiyat Grubu adı altında da yapılıyor. Tüm Emekli Sen Bornova Edebiyat Atölyesi olarak da etkinlikler yapılmaktadır. Bazen diğer grupların birleşmesiyle de yapılıyor. Sorun şudur! Bizler kendi bulunduğumuz alanlarda güçlenmeli ve diğer gruplarla edebiyat anlamında etkinlikler yapmalıyız. Genişçe bir yazar grubunun birlikte hareket etmesini sağlamak amaçlarımızdan biri olmalıdır. Ben değil! Bizler olmalıyız. Emeğe saygılı, emek sömürüsüne ve talana karşı olmalıyız.

Bu oluşumlar yaratılırken ortaklaşa, kooperatif olarak bir yayınevine doğru gitmeliyiz. Amacımız toplumsallığı yaratmaktır. Bunun oluşması zaman ister.

Şunu yapabiliriz? Kitabımızın çıktığı yayınevinin, internet üzerindeki sitelerin linkini vererek bir anlamıyla satış olanağını sağlarız. Bazı yazar arkadaşlarım şunu diyor: “Yayınevi satsın para ona kalıyor.” Ben bu söylenenin üzerinde durmayacağım. Görüşüm şudur: Kendi kitabımızı sattırmak zorundayız. İkinci baskıyı yayınevi yapmalı ve telif almalıyız.  Belki daha farklı yazar arkadaşlarım farklı düşünceler getirebilir. Onları da konuşuruz.

Birde sayfalarımızda yazar arkadaşlarımızın kitaplarını paylaşalım. Yapabiliyorsak internet ortamının hepsinde yaygınlaştıralım.

Amacımız kapitalizmin oyununu bozmaktır. Bu da sınıf bilinciyle hareket ederek, birleşerek, paylaşarak doğru olanı bularak olur. O zaman bir güç oluruz.

Sevgi ve saygımla.
        31.Mart. 2020


SIRANIZI BEKLEMEK İSTEMİYORSANIZ...

     Seçimleri sorgulamamız gerekiyor. Hem seçim yapılıyor ve ardından Kayyım atanıyor.  Yeri geliyor  polis sorgusu, ardından adliyenin yol...