
Nasıl bir ülkede yaşıyorum? diye kendi
kendinize hiç sordunuz mu? Sormadıysanız mutlaka sorun ve unutmayın ki
sorduğunuz her soruda yanıtlar bulacaksınız. Önünüz açılacak haksızlıklara
sessiz kalmamak için mücadelenin bir yanından başlayacaksınız. Bu kokuşmuşluk
ortamında beyninizin uyuşmamasını eğer istiyorsanız hem kendinizi hem de devlet
yapısını sorgulayın. Bedeli size ne olursa olsun mutlaka sorgulayın.
TC devletinde, derin devletin
kontrgerilla faaliyetleri, faili meçhul katliamlar, yargısız infazlar,
cinayetler, işkenceler, iktidarlara, koalisyon hükümetlerine ve askeri darbeler
dönemini kapsayan yıllar içinde olurken, kara bir leke olarak karşımızda
durmaya hala devem ediyor.
Yıllardır bu ülkede başka dili
konuşanlar ırkçı söylemleriyle, devlet propagandalarıyla hedef tahtasına
konuldu. Başta Kürt halkı da bundan payına düşeni yaşamın her alanında aldı.
Kürt olmayabiliriz ama insanız ve bu ülke coğrafyasında birlikte yaşıyoruz.
Olan olaylara göz yumamayız. Susamayız.
Kürt Türk diye ayrım yapanlar bu ülkeyi
gerçekten sevmediler. Çünkü o kişiler kafatasçı, ırkçıydılar. Bayrak, vatan,
Allah adını kalkan yaparak malvarlıklarını çoğalttılar. Bayrak, vatan, Allah
adını kalkan yapan devletin üst kademesi başta milletvekili, Cumhurbaşkanı,
işadamı ve diğerlerinin çocukları bu kirli savaşta neden savaşmadılar?
Halkların çocukları bu kirli savaşta toprağa girdi.
Yıllardır Kürt aydınları yazarları,
çizerleri, müzisyenleri, insanları cezaevlerine alınırken, infaz edilerek yol
kenarlarına bırakılırken Hitler Faşizmini aratmadılar.
Ayhan Çarkın'ın itirafları
doğrultusunda 1990-1998 yılları arasında yaşanan seri bir şekilde Kürt
vatandaşlarının ve devrimcilerin öldürülmesi bir insanlık suçu olmakla
birlikte, günümüz Türkiye'si devletinde bu katil sürüsüne kol kanat gererek
korunduğu da bir gerçektir. Bunların bütünselliği içinde nasıl bir ülkede
yaşıyoruz? Sorusunu elbette sorgulamamız gerekir.
Yıllardır 72 buçuk halkın varlığı
ülkemizde yaşadığı iddia edilse de, birçok dilin yaşatılmaması sonucunda
asimilasyona uğradığını devletin üst düzeyi olmak üzere birçok kişi ağzına
almaz. Bu ülkede her doğan kişi Türk ve Müslüman olarak nüfus kayıtlarına
geçiriliyor. Mezhep olarak da Sünni olarak devlet dayatıyor.
Hem hoş görü devleti diyeceksiniz. Öte
yandan dili, kültürü, mezhebi başka diye başını, kolunu kıracaksınız.
Öldüreceksiniz. Yakacaksınız. O bölgeden kovacaksınız. Maraş, Çorum, Malatya,
Sivas, Gazi ve benzeri yerlerde linç kampanyaları Allah, bayrak, kuran adına
yapacaksınız. Bunun adına barbarlık, kafatasçılık, faşizm denir.
1990-1998 yılları arasında yaşananlar
diğer katliamlardan farkı yoktur. Dili, kültürü ya da mezhebi farklı diye
insan, insanların öldürülmesi, katledilmesinin hiçbir haklılık yanı olamaz.
Ayhan Çarkın'ın itirafları, derin
devlet yapısının nasıl işlediğine dair somut delillerdir. Her dönemde faili
meçhul olaylar diye geçse de aslında failleri bellidir. Türk-İslam sentezinde
her yol serbesttir uygulaması 1990-1998 Türkiye'sine de damgasını vurdu.
Yaşanan bu olaylar bu ülke için bir utançtır. Hele hele asıl suçlular yargı
önüne çıkarılmadığı süre içerisinde vicdanlar rahat olmadığı sürece TC devleti
sorgulanmaya devam edecektir.
Bazı faili meçhul cinayetlere,
katliamlara ilişkin Mehmet Ağar, özel harekat polisleri ve "Yeşil"
kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da arasında bulunduğu 19 kişinin yargılandığı
davada savunmasını yapan eski Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın, "Bunlar,
dönemin cumhurbaşkanının, başbakanlarının, MGK'nın, İçişleri Bakanlığının, bakanlığa
bağlı İstihbarat ve Özel Harekat Daire Başkanlıklarının ve MİT'in içinde
bulunan Kontrterör Daire Başkanlığının ve kurumlarının talimatları, bilgileri
ve koordinasyonları vasıtasıyla, yani o dönemki devletin yöneticilerinin
bilgileri dâhilin de işlenmiş cinayetlerdir" dedi.
Ayhan Çarkın yaşadıklarını itiraf
ederken adalet denilen mekanizma ağır aksak yoluna devam ederken, aslında bir
dönemin karanlık ilişkilerini örtbas etme telaşındaydı. Ne yaparsınız bizde
adalet böyle işliyordu.
Çarkın, o dönemde devlet makamını
işgal eden vicdansızlara yıllarca inandıklarını bildirerek, şunları söyledi:
"Gel, polis ol, Güneydoğu'da
tertemiz bir halk ile tanış. 'Başım, gözüm üstüne' deyip de söz veren, sözünden
dönmeyen, misafirperver, onurlu; kendine öz, hoş bir yaşantısı olan, kimseye
bulaşmayan, namuslu bir toplum olan Kürt toplumunun baskı, zulüm, işkence,
şiddet, aşağılama ve benzeri en ağır tahriklere bile yıllarca katlanan onurlu
bir halkı başımıza bölücü, vatan haini, eşkıya ve benzeri söylemlerle bizi birbirimize
kırdırtan zihniyetin kurbanları yaptılar. Kendi halkına dışkı yediren ve
onların acılarını artıran, dillerini yasaklayan, faili meçhuller ile işkenceler
ve daha bir sürü pislikle bizleri baş başa bırakan, kendi askerlerimizi kendi
mayınları ile öldürten, şehitlerimizin tabutlarında uyuşturucu kaçıran, her
istediğini yapan, halklar arasında kin ve nefret duygularının devamı için bir
sürü akla hayale gelmeyen pisliklerle bizleri baş başa bırakan, gece gündüz
yalan söyleyen, kendi ulusumuzun şanlı bayrağını kendi provokasyonları ile
yaktırıp da halklarımızı karşı karşıya getirip kan döktüren zihniyetin Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesi ile alakası yoktur. Adalet huzurunda bu kirli
yüzler aydınlanmalıdır."
Ayhan Çarkın: "Soruşturmanın
genişletilmesini ve 'Devlet rutin dışına çıkmıştır diyen' dönemin
cumhurbaşkanının, 'Elimde PKK'ya yardım eden Kürt iş adamlarının listesi var.
Bunlardan hesap soracağım' diyen ve bu olayların fitilini ateşleyen dönemin
başbakanının, 'Elimde kaset, bilgi var' diyen, daha sonra adalete vermeyip
kendilerini Yüce Divan'da aklama için kullanan cinayet azmettiricisi Başbakan
Mesut Yılmaz'ın, 1993-1996 arasındaki MGK kararlarının mahkeme tarafından elde
edilip, o dönemde bu cinayetlerin işlenmesi için tavsiye kararı alanların
tespit edilerek, sanık olmalarını talep ediyorum" diye konuştu.
Oynanan oyunda devletin üst düzey
yöneticileri de var. Aslında her yapılan suç ortada olmakla birlikte, bu işle
ilişkisi olanlarda ortadadır. TC devletinden söz ediyorum.
Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki
duruşmaya tutuklu sanık Ayhan Çarkın, tutuksuz sanıklar Korkut Eken, Ayhan
Akça, Ercan Ersoy, Ahmet Demirel, Lokman Külünk, Ayhan Özkan, Seyfettin Lap,
Uğur Şahin, Abbas Semih Sueri, Yusuf Yüksel, Enver Ulu 19 sanığın yargılandığı
davada tek tutuklu olan Ayhan Çarkın'da tahliye edildi.
Adalet yerini bulmadı. Bir dönem
aslında kapanmadı. Türkiye'deki faili meçhuller olayında davalar mahkeme heyeti
tarafından hep olayların üstünü örtmekle meşgul olup yargının bağımsızlığından
da söz edemeyiz.
Bu ülkede karanlıklar aydınlanmadığı
sürece gelecek günler içinde birçok ‘faili meçhul' olaylarına açıktır.
Hüseyin Habip Taşkın
15.07.2014