Kanunlar Türkiye’de kişiye/ kişilere göre
farklı uygulanıyor diye düşünüyorum. Bu kanunlar kime göre ya da nasıl bir
anlayışla yapıldı? Aslında bu kanunlarla mizahi öykü oluşturacak kararlara imza
atıldığını görmekteyiz.
Diyarbakır’da 1 TL gasp ettikleri iddiasıyla
yargılanan 4 çocuk hakkında 362 yıl hapis cezası istenmiş. Diğer yanda ise
dokunulmazlık zırhını kanunlarıyla sağlamlaştıran milletvekillerimiz sayesinde,
Meclis’te yolsuzluk, rüşvet ve sahtecilik gibi gerekçelerle haklarında 350
dosya bulunan 112 milletvekili yargılanamıyor. Bu ‘vekiller’ dokunulmazlık
zırhından cesaret alarak yollarına devam ederken, Kanunlarımızın adil olduğunu
söyleyemeyiz.
1997 yılına doğru gittiğimizde Gaziantep’te
yaşanan bir olay aklımıza gelecektir. Baklavacı dükkanının kapısını kırarak
baklava ve fıstık çalan A.K , A.A, L.H. ve Metin Subaşı, “çete oluşturarak
hırsızlık yapmak” suçundan yargılanmış; 18 yaşından küçük olan A.A, A.K. ve
L.H. 6’şar yıllık cezalarını ıslahevlerinde çektikten sonra serbest kalmış,
olay tarihinde reşit olan Metin Subaşı ise 9 yıl hapse mahkum edilmişti.
Bir yandan çocuklar, diğer yandan ülkemizi
yöneten milletvekillerimiz! Çelişkiler içinde olan kanunlarımız. Kanunları
yapan milletvekillerimiz değil midir? Elbette onlardır. Aşağı tabaka
yargılanacak, üst tabakaya ‘serbest geçiş’ tarifesi uygulanacak. Adalet bunun
neresinde? Elbette çocukların yaptıkları onaylanamaz ama ekonomik, sosyal
koşullarına bakmamız gerekmez mi? Aynı anda sistemi sorgulamamız gerekmez mi?
***
18 Şubat 2010 tarihinde Diyarbakır’da 1 TL
gasp ettikleri iddiasıyla yargılanan 4 çocuk hakkında 362 yıl hapis cezası
istenmiş. Bu cezanın adil olduğunu kim iddia edebilir ki!? İlk önce yasayı
yapanlar yasalara uymalıdır. Eğer uymuyorsalar orada bir başıbozukluk var
demektir.
Bu ülkede Yahya Demirel, Engin Civan, Cem
Uzan, Jet Fadıl ve diğerleri gelip geçmeye devam ediyor. Bunların birçoğu
devleti dolandırdı. Halkı dolandırdı. Nasıl bir iş ise, beylerimiz kanatlanıp
yurtdışında yaşamaya başladılar. Üstelik Interpol bile bunları yakalayamıyor.
Nede olsa bunların yakalanmama zırhı olduğundan, ortaya sorgulamamız gereken
birçok konu çıkıyor.
Ülkemizde cezaevi kapasitesi az diye durmadan
cezaevi açan zihniyetin, IMF, ABD ve AB’nin emirleriyle ekonomimize yön
verenlerin, kısacası her işimize burnunu sokanların ve bunları uygulayanların
sorgulanması gereği ortaya çıkıyor.
***
Gasp eden ve edilenler ilköğretim okulu
öğrencisidir. Şikâyetçi olan çocuklar şikâyetlerini geri alsalar da kanun onlar
için işlemeye devam ediyor. Bu çocukların yaşları 13, 14, 15 olarak geçiyor.
Çocuklardan bir tanesi Diyarbakır E Tipi cezaevine konulmuş. Bir tanesi de
aranıyor. İkisi tutuksuz olarak yargılanıyor.
İddianamede, 4 sanık çocuk 4 mağdur çocuğa
karşı suç işlediği iddia edilmiş.“Birden fazla kişi tarafından birlikte yağma”
fillini düzenleyen TCK’nin 149/1 maddesi gereğince her sanık çocuğun 4’er kez,
10 ile 15 yıl arası değişen hapis cezası ile cezalandırılmasını; sanık
çocukların, TCK’nin 109/2 maddesine göre 4’er kez ayrı ayrı 2 ila 7 yıl değişen
hapis cezası ile cezalandırılmasını istenmiş. Aynı iddianamede, toplamda ise
tüm çocukların 152 ile 362 yıl arası hapis cezası ile cezalandırılması talep
edilmiş.
Yanlış uygulamalar ve yöntemlerle bu
çocukların gelecekleri karartılıyor. Amaç çocukları kazanmak mı? Açılan davanın
iddianamesinde cumhuriyet savcısı’nın talep ettiği cezalarla çocukları kazanmak
mümkün değildir. Ortaya öyle bir tablo çıkıyor ki: Bu çocuklar çok kötü olaylar
yapmış, ancak diğer tarafta dokunulmazlık zırhına bürünen milletvekillerine
‘adaletin keskin kılıcı’ neden uygulanmaz!.. Neden yiğit bir savcı çıkıp da,
“Adalet varsa herkese eşit olalı” diyemez. Bu adalet denilen mekanizmanın ceza
kısmı hep yoksullara, emekçi kesimlerine mi uygulanır!?
Farkında mısınız, bu ülkenin cezaevlerinde
çocuk hükümlü ve tutuklu sayısı gün geçtikçe artıyor. Kürt çocukları güvenlik
güçlerine taş atıyor diye cezaevlerini dolduruyor. Fakat bunun nedenleri
sorgulanmıyor.
Dili, kültürü, rengi ne olursa olsun tüm
çocuklar bizim çocuklarımızdır. Onlara cezaevleri değil, aydınlık yarınlar
bırakmak için çözümler üretmeliyiz. Eğer bir çocuk suç işliyorsa, öyle kabul
ediliyorsa, ilk önce devlet kendi işleyişini gözden geçirmelidir. Hatalarını
doğrularını ortaya koymalıdır. Bu ülkede öyle bir işleyiş olmadığı gibi,
kanunlar adamına göre işliyor. Sonradan deniliyor ki, “çocuklar saygısız,
görgüsüz, suç makinesi…” Herkes kendini sorgulamalı; “bu hale nasıl geldik”
diye…
Hüseyin Habip Taşkın
9
HAZIRAN 2010 ÇARŞAMBA
NEWROZ
HAFTALIK SİYASİ YORUM GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder