Tek
katlı bir bina yapıldığından buyana duvarına hiçbir boya sürülmemiş, binanın
içinde bir berber dükkânı, babadan oğula öylece kalmış, hiçbir yenilik
yapılmamış, berber bu haliyle memnun, gelen müşteride memnun olsa gerek? Bu haliyle
müşteri çekebiliyor. Müşteri dediysek, mahallelinin kadınları değildir.
Cinsiyeti erkek olanından söz ediliyor.
Mahallenin
insanları genel olarak sakindir. Yalnız lafta en önde gidenleridir. Hiçbir
vukuatı olmayan, bir yapısı vardır. Huyundan mıdır yoksa suyundan mıdır
bilinmez?
Koltukta
Ağır Amca oturuyor. Uzun saçı hiç sevmez; ayda bir buradadır. Koltuktan aynaya
bakarak berberi kesmekte, o ise sessizce işini yapıyor.
Küçük
televizyondan tansiyonu fırlatan haberleri spiker okuyordu:
“
Akaryakıta, doğal gaza, elektriğe yüzde bilmem ne geldi. Ey vatandaş şimdi
yandınız mı? Hadi rahatla rahatla…”
Berber
hafiften başını salladı. Neredeyse koltukta oturanın başına çarpacaktı.
Dudaklarını oynatırken posbıyığı da hareketleniyordu:
“Ooooffff…”
diye sesi çıktı.
Ardından
konuşmaya başladı:
“
Şu fiyat artışlarından bıktık! Bu ne yaaaavvv?”
Ağır
Amca aynadan onu dövecekmişçesine bakıyordu. Hantal yapısından dolayı yıllarca
lakabıyla çağrıldı.
Ülkenin
Büyük Şefi konuşmaya başladı. Kulaklar onu dinlemeye koyuldu. Tıraş yapma işi
duruverdi. Ona, buna, şuna gelen artışları üzerine almıyordu:
“Uzaylıların
işi, elimizde kanıtları var. Yakın zamanda inlerine girip, kendilerini
cezalandıracağız. Ülkemizde her iş yolunda gittiği için bizi çekemiyorlar. Vatandaşımın yüzü gülüyor.”
Her
zaman olduğu gibi Büyük Şefin suratı asıktı.
Kadın
muhabir soru sorduğunda:
“
Kazıklar pardon fiyat artışları sıraya girmiş, komşu kasaba, manava küsmüş,
bakkal, kasap toptancıya küsmüş, işin sonunda herkes birbirine küsmüş.”
Ülkenin
Büyük Şefi:
“
Talimatı verdim. Hava ölçümlerini yapıp, gerekeni yapacağız. Vatandaşıma laga
luga yapanları en ağır biçimde cezalandıracağız. Herkes rahatlasın…”
Berber
ağzını açmadan edemez:
“
Efendi bunları bana verecekler ki, mum gibi yapmazsam. Ne böyle fiyat artışı
canımızdan bezdik.”
Ağır
Amcanın gözleri parladı. Bende konuşayım dercesine:
“
Fiyat artışı durmadan maaşlara bir gelse!”
Berber
tıraşa söylenerek devam eder.
Ağır
Amca aynaya bakmakta, kendisinden geçmektedir. Ara sıra düşleriyle baş başadır.
‘Apartmanın en üst katında oturan, denizi, dağları, dereleri gören olarak
kendisini düşündü. Düşünmeye devam etti. Her baba yiğit yükseklerde oturamaz.’
Diye kendisini teselli etti.
Berber
tıraş ederken konuşmasına devam ediyordu:
“Berber
malzemeleri ha bire fiyatı artıyor. Yönetenler halimizi görmüyor. Belim
bükülüyor.”
Ağır
Amca:
“
Bunlarda hiç insaf yok azizim. Kendi
maaşlarını dolgunlaştırıyorlar. Ekstra paralarını katlıyorlar. Ondan sonra
bizden fedakârlık bekleniyor.”
İçeriye
üniversite öğrencisi girdi. Sırasını beklemek için duvar dibindeki sandalyeye
oturdu. Bir yandan konuşulanlara dikkat kesildi.
Ağır
Amca tıraşın uzadığına sinirlendi. Ani hareketle Berberin yüzüne döndü yüzü:
“
Sende fırsatı avantaya çeviriyorsun. Hemen üstüne ekliyorsun. Elinin ayarı
yok!”
Hararetli
tartışma olurken içeriye Giyimi Yırtık Pırtık bir müşteri girdi. Boş sandalyeye
oturarak sırasının gelmesini beklemeye başladı. Konuşulanlara dikkat kesildi.
Konuşmanın
hararetinden gireni fark eden olmadı. Konuşmanın seyri kendi yerleşim
birimindeki sorunlara döndü!
Üniversiteli
dayanamadı. Ne de olsa kanı yüz de yüz daha çok fokurduyordu. Bilgisini
aktarması ve kendisini ispatlaması gerekiyordu:
“
Fiyatların artışının sorumlusu ne berberdir! Ne de çulsuz vatandaştır. Kocaman
sermayedir.”
Berber
bıyık altından gülerek, havalara girer:
“
Bak genç üniversiteli ne diyor? Berber masumdur diyor.”
Ağır
Amca aynadan üniversiteliye kızgınlıkla bakar, neredeyse üstüne çullanacaktı:
“Dünkü
çocuk, her şeye maydanoz olma! Okulda
verilen bilgi bilgi değildir. Hayat mektebine gitsen! Kulaktan dolma sözlerle atış sahasına girme
derim.”
Berber
cenge çıkıyormuşçasına havadaki elinin birinde tarak, diğerinde makas vardı:
“
Öyle deme! Başımıza illet olan her şeyin başı olan Oligarşiyi toplumsal
düşünceyi savunanlar arıyor. Oligarşi denen şu adamı bir elime geçirsem
kafasına birkaç el mermi patlatsam. Hepimiz rahatlayacağız. Kazık mazık yok
olacak. Eşkâlini bilmiyorum. Bir bilsem
vurmazsam anam avradım olsun.”
Yırtık
Pırtık oturduğu yerden kalkıp, kapıya doğru hızlandı. Kapıyı açar açmaz
kayıplara karıştı. Berber
dükkânındakiler kendi havalarında söz düellosuna girmişlerdi. Gireni fark
etmedikleri gibi çıkanı da fark etmediler.
Üniversiteli
Oligarşinin bir insan olmadığını anlatmaya çalışsa da, Berber ile Ağır Amca ona bakarak bir ağızdan:
“
Senin bu işlere aklın ermez. Daha çok toysun.” Dediler.
Bir
anda berber dükkânının önü resmi ve sivil arabalarla doldu. Keskin nişancılar
yerlerini aldı. Bir emirle kurşunlar hedefine yağmurun yağması gibi yağacaktı.
Berber
dükkânındakiler taş heykele dönmüşlerdi. Berberin ses titreşimi ölecek birinin
son sözlerini andırıyordu:
“
Buuunnnnlllaaarr kiiimmmeee baaaassskkıınnn yaaappptııılar?”
Ağır
Amca:
“
Oligarşi yoksa bizim mahallede saklanmış olmasın?”
Üniversiteli:
“
Beni konuştursaydınız eğer lafı ağızıma tıkamasaydınız, Oligarşinin ne anlama
geldiğini bilirdiniz.”
Berber
Üniversiteliye bakarak:
“
Yoksa yerini biliyor musun?”
Üniversitelinin
asfalyası atarken:
“
Kafanız mı almıyor? Anlamadım gitti.”
Sözü
bittiği anda, megafondan bir ses duyuldu:
“
Silahlarınızı atın. Şefkatli kollarımıza kendinizi emanet edin. Ya da kevgire
dönersiniz!”
Basın
ordusu olduğu gibi oradaydı. Yayın akışını kafalarına göre anlatıyorlardı. Onu
ona katıyor, ortaya acayip düzmece bir senaryo çıkıyordu. Hepsi ayrı bir
havadan anlatım yapıyordu. Demek ki ilk elden haber kaynağına ulaşmak böyle bir
şeydi.
Elleri
havada ilk önce Berber dışarıya çıktı. Ağır Amcanın tıraşı yarım kalmıştı. Tipi
biraz kayık olarak ikinci sırada dışarıya çıktı. Sonuncu olarak Üniversiteli
dışarıya çıktı.
Mahalleli
ne olduğunu anlayamadı. Dedikodu yapılacak zamanda değildi.
Üst
baş araması yapılır yapılmaz; arabalara ayrı ayrı bindirildiklerinde, hastane
yoluna aceleleri varmışçasına tam gaz gidiyorlardı. Bu arada basının başıbozuk
spiker bozmaları olayı maç anlatırcasına anlatıyordu:
“
Çatışmada yakalandılar. Çok şükür ölen olmadı. Çok sayıda silah ve el bombaları
yakalandı.” Diye yayına balıklama daldılar.
Mahalleli
olayın şokunu atlatamadı. Gözaltına alınanların aileleri hepten şoklanmışlardı.
Aptal değillerdi. Başka bir ruh haline
bürünmüşlerdi.
Üç kişi için hastane doktoru, her türlü uygulamayı üzerinde yapabilirsinizi
verince, görev aşkıyla yönleri şubeye doğru oldu.
Nihayet
şubeye getirildiklerinde apar topar arabadan iner inmez bahçe kapısından
içeriye girdiler. Bir koşuşturmaca, birinciyi belirlemiyorlardı ve madalya
vermiyorlardı!
Gözle
kaş arasında kendilerini son katta buldular. Üzerleri arandı. Bir takım özel
eşyalarına geri verilmek üzere el konuldu. Gözleri bozulmasın diye arkadan
bağlandı. Her biri rahatlatması için ayrı odalara alındı.
Vakit
vakittir diyerek üzerlerine çöktüler. Tekmelerin, şamarların, sopaların nereden
geldiğini anlayamadılar. Bağrışma sesleri odadan, koridora ve gidebildiği yere
kadar ulaşıyordu. İnsanlığın başka bir gösterimi burada yasal kılıfıyla
uygulanıyordu.
“Yandım
yandım anam!”
Sesi
bir odadan geliyordu. Diğer odadan:
“
Ağabey kulunuz, köleniz olayım vurmayın.”
En
son odada çıt yok.
Yırtık
Pırtık adam bugün güzel bir iş çıkarmıştı. Kendisine gelecek okkalı cukkayı
düşünüyordu. Bir yanıyla olanları zevk alarak izliyordu. Yanına sivil biri geldi. Önemli Bir Şahsiyet
olsa gerek, karşısında esas duruşa geçti. Önemli Bir Şahsiyet ona gülümserken:
“
Aferin sana, çok büyük baş belası bir grubu çökerttin. Birazdan hepsi bülbül
kesilir.”
Tüm
odalarda aynı anda yapılan işlemler durdu. Bir ses yükseldi:
“
Hangi gruptansınız? Bana adını verin?”
Berber
can havliyle:
“
Ben Berber Grubuna üyeyim.”
Der
demez suratında bir okkalı şamar patladı.
“Konuş
konuş… Yöneticilerinizin adları ve soyadları, görevleri nedir?”
Berber
pusulayı hepten şaşırdı. Önüne geleni saydı döktü. Verilen ifade doğrultusunda,
Berber Grubuna ait bina resmi ve sivil kişilerce basıldı. Başkan, yardımcısı,
yönetim kurulu, üyeler dâhil olmak üzere herkes birinci şüpheli olarak
tutuklandı.
Sorgu
sürdükçe, çığlıklar arttı. Verilen ifadelerle bir dalga daha baskın yapıldı.
Listede olmayan sokakta yatanları da şubeye getirmişlerdi. Sivil ve resmilerde
kendilerinden geçmişlerdi. Ne de olsa dokunulmazlıkları vardı.
Şubede
boş yer kalmayınca, cıvar yerlere gönderilenler oldu.
Ağır
Amca ile Üniversitelinin sorgusu kargaşa ortamında unutuldu. Sorgulamaya ek
süre ala ala ikametgâhları şube oldu. İsimler gelmeyince sıra Ağır Amca ile
Üniversiteliye geldi. Sivil ve resmiler fazla işlem yaptıklarından, hareketleri
yavaşladığından ucuz yollu bir sorgulama yapıldı. İkisi çözülmediler. Yalnız
ilk sırayı ikisi alarak yönetici kadrosuna layık görüldüler.
Berber
Grubunun mali hesaplarında usulsüzlük yapıldığı ortaya çıktığında, gruba para
finansmanını sağlayan başkan, başkan yardımcısı, yönetim kurulu, sekreter ilk
sırada yerlerini aldılar.
Berber,
grubun çökmesi için canla başla çalıştığı için itirafçılığı seçti. Gelelim
basına; basın karşısında her çeşit silah masanın üzerinde vardı. Arkasında
çökertilen grubun elemanları ve başları vardı. Arkalarında beyaz boyalı bir
duvar vardı. Duvarda bir yazı vardı:
“
Uçan sineği bile yakalarız.”
Manşetler
çoktan atılmıştı:
"Yakalanmasaydılar
kocaman şehrimizi kana bulayacaklardı."
Hüseyin
Habip Taşkın
11.10.2018
https://pirtukweje.wordpress.com/2018/10/16/oeykue-hueseyin-habip-taskin-bir-grup-nasil-coekertildi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder