21 Mart 2019 Perşembe

Pİrtû Û Wêje'ye söyleşi için teşekkür ederim. https://pirtukweje.wordpress.com/2019/03/21/korkmayin-yilmayin-biraz-cesaret-yazar-hueseyin-habip-taskin-ile-soeylesi/?fbclid=IwAR0Tis66Yk2IBAmAgN4mGHaVJYdFW_1_Mp0Wah7ZsxqdOg65SRi0gD_0Hks


- „Sen Oradaydın“ isimli romanınıza gecikmiş bir 12 Eylül romanı diyebilir miyiz? Evet ise neden bu gecikme, bu kadar beklediniz? Hayır ise onu nereye koyup, nasıl anlamalıyız?

-Evet diyebiliriz. Daha önce ki iki romanımda 12 Eylül 1980 öncesi ve sonrasına değindim.  Kadın Olmak Zor’da kısaca değindim. Neydi Birlikte Yaşadıkları‘nda da değindim. Konuyu fazla dağıtmadan Sen Oradaydın’a geleyim.
Daha önceleri 12 Eylül 1980 romanını yazmak aklıma geldi. Bugüne bırakmamdaki amaç yazıda biraz daha etkili olmayı düşünmemden kaynaklıdır.
Murat Özyaşar’a ait olan Sarı Kahkaha adlı kitabı okuduğumda etkisinde kaldım. Bana göre anlatımı, olayları, akışı çok güzel geldi. Kendisini kutlarım.
Günlerce okuduğum kitabı düşünerek, kendi anlatımımla bir 12 Eylül 1980 kitabını yazmayı hedefledim. Kısa tutmayı da o günlerde düşündüm.

- Roman daha çok 12 Eylül‘ün cezaevleri ile ilgili kapsamı alanına giriyor daha demek doğru değil mi? Dışarıdayken verilen mücadeleden pek eser yok.
-Romana hazırlık yaparken dışarıdaki ailelerin, devrimcilerin vermiş oldukları mücadeleye değinmedim. İçerideki tutsaklar üzerinden gitmeyi, dikkat çekmeyi uygun buldum. Anlatımlarda birçok kişinin anısı üzerinden gittim.
İlk girişimimde mekânla Sen’in evine yapılan baskınla ailenin ve kendin psikolojisini vererek yazıma giriş yaptım. Arka arkaya gelişen olaylar zinciriyle uzayıp gidiyor. Burada anlatımların bütününde ellerine düşen Sen’in yaşadıkları vardır. Açıkça söylenecekse yaşatıyorlar, hem de bilinçlice. Bu bir projeydi. O günün koşullarında Amerikancı askeri faşist darbeci uygulamasını hazırladılar ve pratiğe geçirdiler. Üzülerek söylemem gerekirse, başarılı da oldular.
Sade bir dille anlatmaya çalıştım. O günü yaşayanlardan biriside benim.



- Roman gözaltı sürecinden hemen sonra başlıyor, önce doktor muayenesi, derken işkenceler ve hızlı bir şekilde cezaevine kadar gidiyor. Neden romana öncelinden değil de, yani bunları gerektirecek kahramanımız ne yaptıdan başlamadınız? Bilerek mi bunu tercih ettiniz?
-Bunu bilinçlice yaptım. Daha doğrusu böyle daha iyi olacağını düşündüm. Edebiyat alanında yetkili olan değerli hocalarımızdan edindiğim bilgi çerçevesi doğrultusunda ‘yazmaya farklı açılardan yaklaşın’ denmesiyle böyle bir yazış biçimine girdim.
Kişinin yakalanışını farklı bir konuda da anlatabilirdim. Gece yarısı baskınında evden alınmayla başlıyor. Ev araması bir faciadır. Evle işleri bitince Sen arabanın arka koltuğun da ortasında oturmakta ve yanlarda iki kişi vardır. Şubeye gitmeden önce hafiften okşamalar başlıyor ve iğrenç küfürler. Evden alınan Sen paketlenip acilen sorguya gitmesi gerekir. Ama önlerine hastane denilen bir kurumdan formalitelerin yapılması gerekir. Sorgulayıcılar ellerindeki avı, acı çekmesi için bül bül gibi şakımasını arzulamaktadır. Ya Sen Ne düşünüyor?
Cezaevi süreci çok farklı bir alandır. Şubedeki görülen işkenceler zaman içinde cezaevlerinde görülmektedir. O dönemde ülke genelinde E Tipi Cezaevlerinin açılması vardır.   
Yazımda detaylara girmedim. Ama ipuçları vardır. Detaylara girilseydi daha çok derinliğe girilecekti.  Çetiner Kırtıloğlu ile Ali Fuat Karaöz bana şunu demişti:
“Bu kitabı kısa tutma.”
Okur elbette bu konu hakkında düşünecek, yorumlayacak.  

- Eseriniz ikinci tekil şahıs üzerinden, okurken akıcılığı zorluyor. Neden o veya ben değil de, sen‘li bir anlatıya yöneldiniz?
-Eleştirinize ve düşüncenize teşekkür ederek konuya başlamak istiyorum. Yazmış olduğum yazının taslağını birçok yazara ve tanıdığım can, dost arkadaşlarıma gösterdim. Konu hakkında değerlendirmeleri oldu.
‘Sen’li anlatıya şunun için girdim: Tüm isimleri kapsamasını düşünerek yazıda yer verdim. Ben konunun akıcı olduğunu düşünüyorum. Yazdığım roman gelecekteki okurlara ışık tutacağına içten inanıyorum.

- Gelen ilk tepkiler hakkında neler söyleyebilirsiniz? Nasıldı ilk reaksiyonlar?
- Edebiyat alanında iki yetkili hocamdan olumlu tepki aldım. Onun dışında iki okurumdan facebook üzerinden olumlu tepki aldım. Olumsuz tepkilerin gelmeyeceği anlamı çıkarmamak gerekir. Her okurun yorumlamada ortak noktaları vardır. Yorumlamaları da olumlu, olumsuz olacaktır. Bence zamana bırakalım!
Ayrıca Pirtük U Weje’ye  teşekkür ederim.
Sizin aracılığınızla Ali Fuat Karaöz’e Çetiner Kırtıloğlu’na destek, önerilerinden dolayı ve üstadım Necmettin Yalçınkaya Sen Oradaydın adlı kitabımın ve beklemede olan Ege'den Hemşin'e adlı romanımda yazılarımın kontrolünü yapan ve son noktayı koyan üstadımdır. Kendilerine teşekkür ederim.
Sizin aracılığınızla buradan şunu söylemek isterim!  12 Eylül 1980 Amerikancı askeri faşist darbesi döneminin mağdurları, tanıkları yaşadıklarını dile getirmelidir. O günü unutmak isteyenler olsada unutmayan bir çoğunluk vardır. Geleceğe bırakabileceğimiz bizlerin yaşadıklarını edebiyat ve sanat alanında yaygınlaştırın. Korkmayın! Yılmayın! Biraz cesaret…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Acılarımız Ortaktır

 Her halkın acıları birbirine benzer. İnsanca yaşamak her bireyin hakkıdır. İnsanca yaşıyabiliyor muyuz? Kendimizi birey olarak sorgulamamız...