2 Nisan 2019 Salı

KIRIK MI? DEĞİL Mİ? https://pirtukweje.wordpress.com/2019/04/02/oeykue-hueseyin-habip-taskin-kirik-mi-degil-mi/?fbclid=IwAR1c8gjouxBe2Ih-g0Ly5IcRXwKW3P9opnFpbJGP34_ITZ3u6AlEC67d1PI


Bir Bilen elinde bastonuyla toprak yoldan yürüyordu. Etrafına bakınıyor, yoksa birini mi arıyordu? Güneş ağırdan doğuyordu. Sıcaklığıyla ben geliyorum diyordu.

Yaşamın her zorluğuna göğüs germişti. Kaybettiği ve kazandığı bazı yaşadıkları vardı. Kimileri yaşamı kumara benzetirdi. Oysa yaşam birileri tarafından oynansın diye sunulmuştu. Şamatalı yerde neyi oynuyorlardı? Kötüleri mi?  İyileri mi?

Bir Bilen ağır, aksak yürüyordu. Tek katlı kapının önünde elindeki bastonun başıyla tahta kapıya birkaç kez vurdu. Dan dan… Kapıyı açan olmadı. Acelesi varmışçasına yürüyordu.

Eski yapıların daracık sokaklarında durmadan geziniyordu. Nedense yeni yapıların arasında dolaşmıyordu? 

Gökyüzünde kuşa benzer yaratıklar arka arkaya geçtiğinde, uğultusunu duyunca, yüzünü yukarıya çevirdi:
“ Nereleri yakıp yıkacaksınız? Daha doymadınız mı? Kaç canlının eti parçalara ayrılacak!”

Söylene söylene yürüyordu. Vatandaş, gördüğü tablo karşısında etkilenmiş ve onun arkasından bakınıyordu. Duyguları, düşünceleri boran fırtınasına adeta dönmüştü. Dili tutuldu.  Kendisine kısa bir süre içerisinde geldiğinde ‘Yaşlı amca neden böyle tepki verdi? Nereleri yakılıp, yıkılmıştı? Nereden buraya gelmişti? Neden bir akrabası yoktu?’

Bir Bilen çeşmenin başında bulunan büyükçe olan beyaz taşın üzerine oturdu. Sabit bir noktaya baktığında çevresinde kimseler yoktu. Bu kasabada dünde yalnızdı. Bugünde yalnız adamı oynuyordu.

Üstü başı temizdi. Kasabalı kimin el verdiğini bilmiyordu? Alt tarafı kafayı sıyırmış biri olarak tanınıyordu. Hiç kimseyle konuşmazdı. Canı istediğinde hiç kimseyi takmadan konuşurdu:
“Yukarıdan ölüm yağıyor. Canlılar yere serilmiş gelişi güzel, sanatla hiçbir ilgisi yok!”

Kasabalı sanattan ne anlasın? Çoğu tarlada ırgatlık yapmakta. Yevmiyeler düşük, geçim derdi herkesi germişti. Ama bu çarka hepsi boyun eğmişti. Adını kader koymuşlardı. Koyan kim? Uyutan kim?

Bir Bilen vakitsiz öten horoz gibi sabahın ilk ışıklarında bağırdı:
“Uyanın ey sürüler. Tarlaya sürülmeye gideceksiniz.”
İhtiyar tuvaletini yapmak için bahçedeki derme çatma tahtadan yapılma yere yürüdüğünde:
“Susmayın akılsızlar.”

Dediğini duyduğunda, yüksek sesle:
“İkide bir laf sokuşturuyor. Yıllar gelip geçti. Aramızda yabancı bir ot gibi kalmış, sahipsiz. Bu lafları akılsıza biri öğretiyor. Kim acaba? Başımız belaya girer mi? Alt tarafı bir kaçık. Ama…”

Bir Bilen dağ yamacının yukarısında bulunan taş kayanın üzerine oturmuş, etrafı şahin bakışıyla kesmektedir. Sol tarafta aşağılarda kalan asfalt yola bakındı. Kasabaya gelen tek yol buydu. Birde sağ tarafta toprak yol vardı.  Kolay kolay buraya arabasını süren olmazdı. Yol çok bozuktu. Bu yol yıllar önce seçim propagandası yapsınlar, fiyakalı arabalarıyla gelip gitsinler diye yapılmıştı. Seçimden sonra kaç seçim geçtiyse buralara ayak basan olmadı.

Bir Bilen avazı çıktığı kadar bağırdı:
“Seçimi geçeceksin! Kendi haline bak!”

Arkasından kahkahayı bastı. Kayanın üzerine uzandığında gözleri güneşle buluştu.
“ Güneş efendi söylesene senin oradan yamalı bohçaya benzeyen dünya nasıl görünüyor?”

Bir süre sessizlik olduğunda tekrardan konuşmaya başladı:
“Anladım… Burası bombok gözüküyor.”

O gün kasabaya inmedi. Kasabalı onun inmeyişine içerlemiş olmalı ki, Berber:
“Bir Bilen bugün buralara uğramadı. Hasta mı acep?”

Önüne gelen konuşuyordu. İhtiyar’da kafayı ona takmıştı. ‘Ajan olma ihtimali yüksek biri olarak düşünüyordu. Ortalığı dinlemeye sonrada istihbarat raporu veren biriydi. Acaba kime veriyordu?’

İhtiyar’da onun hakkında herkese kısa sorular soruyordu.  ‘Bunun foyasını ortalığa çıkarmak ve kutsal görevini yerine getirip, kahraman olmaktı amacı.’

İşini gücünü bırakıp onun arkasına takıldı. Nerede kaldığını öğrenmesi gerekti. Sonra o kişinin arkasına takılmalıydı. Belki tüm kasaba vatan haini olabilirdi?

Bir Bilen bastonunu yerdeki taş parçası üzerine kaldırıp vurdu:
“Uyuz uyuz durmayın öyle, Eşek gibi çalışıyorsunuz. Elinizde avucunuzda yok! Düşüncelerinize pas düşmüş pas.”

İhtiyar arkadan ona bakarken:
“Bu cümleleri ona kim kurdurtuyor? Eşek diyor bizlere. Hakaret ediyor. Kendisinde bu güveni nasıl buluyor? Yine de insanlar buna acıyarak yiyecek veriyor.

Ajan bu ajan ama nerenin malı?”

Sokağın dört yol ağzında durdu. İki elini yukarıya kaldırdı. Sağ elindeki bastonunu havada salladığında:
“ Beyinleri olup da, içinde saman olanları hizaya getiriver. Akıllarına akıl kat ey güneş!”

İhtiyar büyük av yakaladığını düşünerek hafiften mırıldandı:
“Mesajını burada hangi ev alıyor? Nereye iletiyor. Sonunda başımıza ne çorap örecekler?”

Aradan günler geçti. Kasabanın içi yabancılarla dolup taştı. Sokak aralarında bir satıcıya rastlamak mümkün. Kasabalı şaşkın ve birbirlerine soruyordu:
“Bunlarda kim?”

Meraklı bakışlar arasında sorular sorulurken Bir Bilen’in elleri kelepçelenmişti. Sivil kişilerin arasında çarşı merkezinden geçirildiğinde, onu görenler şaşkın bakışlarla izlemeye çalışıyorlardı. Hiç kimsede ses yoktu.

Kavak ağacının yanında bulunan bir cipin içine bindirilerek, hareketlenmesi bir oldu.

İhtiyar şimdilik rahatlamış, kutsal görevini yerine getirmişti. Sıra onun çözülmesindeydi. Nasıl çözeceklerdi?

Aklına Bir Bilen’in bağırması geldi:
“Suç işliyorsunuz suç. Gün gelir hesap verirsiniz?”

Kendisi de yüksek sesle:
“ Gördünüz değil mi? Güvenliğimizi sağlayanlara bu lafı nasıl söyler?”

İhtiyar verdi veriştirdi. Onu dinleyenler oracıkta karar birliğine varmıştı. Bir Bilen’i gözaltına aldıran oydu. Kendisine söylenmese de lakabı ispiyoncuya çıkmıştı.

Günler, haftalar ve aylar geçip gitti. Bir Bilen’den haber alınamadı. Herkes kendi derdine derman ararken sabah haberlerinde Bir Bilen’in güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirildiğini duyan kalmadı.

Mezarının nerede olduğu bilinmese de, kasabalı İhtiyar’a karşı konuşmama tavrı aldı. Yalnızlaşan İhtiyar çareyi ailesiyle başka bir yere göç etmekte buldu.

Kasabalı yıllar sonra Bir Bilen’in heykelini korkmadan işlek caddenin ortasına dikiverdiler.

Hüseyin Habip Taşkın
23.03.2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNYADA DİKTATÖRLERE İHTİYACIMIZ YOK!

  Dilimiz, kültürümüz,  birlikte yaşamaya engel değildir. Birbirimize düşman olmamıza neden olamaz. Birlikte paylaşabiliriz. Çünkü biz halkı...