İmparator
Kedi tahtadan yapılma, ceviz ağacı kaplamasıyla üzerinde hafiften kahverengi
olan ipeğin içi pamukla doldurulmuş minder üzerinde sınırlarını biraz daha
toprak ekleyerek büyütmeyi, geleceğini hafiften şekerleme yaparak düşünüyordu.
Komşu
sınırlarında gözü yokmuş gibi gözükse de, parmağını harita üzerinde durmadan
gezdiriyordu. Şeytan dürtmesi değildi
yaptıkları, içindeki ben duygusu daha ağır basıyordu. Herkes kendisini konuşsun
ve gündemde kalmak için her türlü kılığa girerdi. Gaza, çıraya gerek yoktu.
Ağız ayarı bozuktu. Ne konuştuğunu bilmez durumdaydı. Sanki parlayan bir
ateşti.
Dışarıdan
gelen gürültüye uyandığında asabi yapısı yine tavan yaptığında:
“
Bu gürültüde ne böyle? Yoksa dışarıda bozguncu tayfası mı var?”
Güvenlikçi
Kedi odaya girerek, karşısında hafiften dizini çökerek başını öne eğip
kaldırdı:
“
Ah yüce efendimiz kendisini bilmeyen birkaç Fare Şatonuzun önüne gelip sizi
rahatsız ettiyse, hemen diğer Güvenlikçilere emir verip, zindana attırayım.
Zindan içinde zindan yaratarak derslerini almış olurlar.”
İmparator
Kedi’nin keyfi yerine gelir gelmez gülümsedi. Oturduğu yerden kalkarak bir iki
tur duvardan duvara attıktan sonra:
“
Bozguncu Fare’nin yandaşları olabilme ihtimali yüksektir.”
“Yüce
efendimiz çok iyi düşünmüşsünüz. Başımızda iyiki varsınız.”
Güvenlikçi
Kedi’nin karşısında durdu:
“
Bozguncu bunlar. Amaçları beni yerle bir etmektir. Zindana gerek yoktur.
Kalabalıkta kellelerini uçurun. Uçurun ki bir daha cesaretlenip bana karşı
ayaklanmasınlar.”
Güvenlikçi
Kedi hazır ol da beklerken başını hafiften öne eğdi. İki elini üst üste getirip
göbeğinin üzerinde, konuşmasına başladı:
“Yüce
efendimiz! Teraziyi dengede tutmayı çok iyi biliyorsunuz.”
Çalışma
odasında İmparator Kedi yalnız başına kalmıştı. Endişesi, bedeninde dolaşmaya
başladı. Suratının ten rengi hepten koyulaştı. Beyninde ki işlev bir anda
sulandı. Neyi düşüneceğini şaşırdı?
Kendisine
geldiğinde terlemeyen yanı yoktu. Hemen pencereye koştu. Dışarıya bakındığında güvenlikçileri
mızraklarıyla nöbet yerindeydi. İçi rahat etmeyince kapıya koştu ve kocaman
tahtadan ve işlemeli kapıyı açtı. Kapının önündeki mızraklı güvenlikçiler esas
duruşa geçti. Baştan aşağıya süzsede içi rahatlamadı. Akordu bozulmuş bir
enstrümanın çıkardığı benzer bir sesle:
“Bana
Güvenlikçi Kedi’yi çağırın!”
‘Çalışma
odasında Şatosuna saldıran yaratıkları hayal etmeye başladı. Her tarafı alt üst
eden yaratıklar İmparator Kedi’yi aramaya koyulurlar. Elinde kılıcı ile gizli
bölmeden tek başına hızlı adımlarla ilerlemektedir. Çıkış yolunu bulamayınca
kılıcını gelişi güzel sallar. Yönünü durmadan değiştirir. Canını verip vermeme
mücadelesinde karanlıkta uçar.’
Kendisine
geldiğinde çalışma odasında masasının dibine yüzükoyun yattığını fark eder.
Aceleyle kalkar. O anda kapı açılır içeriye Güvenlikçi Kedi girer girmez önünde
hafiften eğilip kalkar. Donuk gözlerle gelene bakarken:
“Neredesin!
Seni boşuna Güvenlikçi Kedi yapmadım. Lağım, Tarla Fareleri ve kenar
mahallelerde oturan Kediler ayaklanmışlar.”
Olduğu
yerde öylece bakar ve kem küm ederek söze dalış yapar:
“
Saygı değer yüce efendimiz. Başını kaldıranı uçuruyoruz. Ağaç değil ki bu
tekrardan baş olsun.”
“Onu
bunu anlamam ben. Hemen kılıç ve kalkan ekibinden Şatonun dışına ve içine
güvenlikçiler yerleştir. Dışının dışına bir güvenlik çemberi daha oluştur.
Gelip geçen yırtık pırtıklılara dikkat edin. Onlar nankör takımıdır.
Sınırlarımın içinde yaşıyorlar. Onlara yaşam hakkı veriyorum. Yine de benim
canımı almak istiyorlar.”
Güvenlikçi
Kedi gayet ciddi:
“Saygı
değer efendimiz. Şatonun önünden geçenin kellelerini ala ala önünden kimse
geçmez oldu. Hatta Şatoda işi olanlar bile kelleleri gidecek diye gelmiyorlar.”
İmparator Kedi’nin morali düzelmişti. Yerine
oturur oturmaz. Tarlaları olanlardan mahsullerini almanın yolunu düşünmeye
başladı. Aklına mahsullün yarısını almak geldi.
İçeri Bakan Kedi’yi çağırttı. Dışarıda görevde olduğunu öğrenince
sinirlendi. Kendisinden habersiz kuş gibi kanatlarını çırparak nasıl giderdi?
Hava almak için dışarıya çıktı. Etrafı ürkerek kesmeye başladı. Kılıç ve
Kalkanlı güvenlikçilerde yerlerindeydi. Şatonun etrafında bir tur döndüğünde, aniden
yüzünü gökyüzüne çevirdi. Kuş sürüsü üzerinden geçiyordu. Panik atak olmasada
bağırmaya başladı:
“
Güvenlikçi Kedi Güvenlikçi Kedi… Neredesin?”
Güvenlikçi
Kedi yatakta hizmetkârlık görevi yapan Hizmetkâr Dişi ile bedenlerini
birleştirmiş, iş üzerinde:
“Hay
ben senin ananı…”
Apar
topar giyinmeye başladı.
Hizmetkâr
Dişi Şatonun çiçeğiydi. İmparator Kedi’den başlayarak üst düzeydekilerin
ihtiyaç gidericisiydi. Herkes birbirinin ne mal olduğunu bilirdi bilmesine ama
bilmemezlik buranın kurallarından biriydi.
Güvenlikçi
Kedi maraton koşusuna çıkmışçasına soluğu İmparator Kedi’nin yanında aldı.
Eğilip kalktığında:
“Saygı
değer efendimiz. Beni istemişsiniz!”
Eliyle
gökyüzünü işaret ediyordu:
“Görüyor
musun?”
Baktı
baktıkça içi daraldı:
“Saygı
değer efendimiz. Görüyorum.”
Ona
pis pis baktı:
“Ne
görüyorsun? Lafı mı kesme? Alırım aşağıya ha!”
Esas
duruşa geçti. ‘Çatlakla işim var.’diye aklından geçirdi.
“
Bundan sonra Şatonun üzerinden kuş ve benzerleri geçmeyecektir. Gerekirse
hepsini öldürün.”
Güvenlikçi
Kedi’nin elinden gelse onu oracıkta elleriyle boğacaktı ama canı tatlıydı.
“Saygı
değer efendimiz. Okçu Güvenlikçi’leri şimdi görevlendiririm. Geçenin anasını
belleler.”
İmparator
Kedi hafiften gülümsedi. Kendisine benzeyenleri çok seviyordu. Elini sallayarak
gitmesini işaret etti.
Etrafta
dolaşırken İçeri Bakan Kedi yanına yaklaşarak:
“Saygı
değer efendimiz. Beni çağırtmışsınız.”
“Neredeydin?
Benden habersiz nereye uçup gittin?”
“Kahvehaneleri
Güvenlikçi’lerle dolaştık. Zırlayanı yere yıktık. Birkaç gün sonra payımızı
vereceklerine söz verdiler. Alacağımızı iki katı fazladan alacağız.”
“Aferin.
Sevildiğini bil. Bu makamın hakkını fazlasıyla ver. Çulsuzlara acımayasın!
Yoksa bu yaşantımız olmaz.”
İçeri
Bakan Kedi başını eğdi. Saygıdan değildi. Çıkarlar çatışıyordu. Birde gizliden
kesesine atarak çoğalttığı mangırlar vardı.
Şatoda
herkes birbirine madik atmakla meşgul olsada, namuslu geçinmeyi huy
yapmışlardı.
Şatonun
üzerinden geçen kuşlar, leylekler ve diğerleri yağmur damlacıklarına benzer
şekilde bahçeye düşüyorlardı.
İmparator
Kedi toplantı yaptığı bir günde, çok akıllı olduğunu kanıtlamaya çalışan
konuşma yapıyordu:
“Kuşlar
casus olabilirler. Bizleri izleyerek, karşı tarafa bilgi verebilirler.” Dedi.
Güvenlikçi
Kedi söz alarak konuşmasına başladı:
“İyiki
varsınız ampul kafanızla akıl fışkırıyor. Hiç kimsede olmayan bir akıl gücü var
sizde. Casus takımı her gün toprağa düşüyor. Bu bir zaferdir.”
İçeri
Bakan Kedi aşağıda kalır mı?
“Saygı
değer efendimiz. Her hedefi söyleyerek on ikiden vuruyorsunuz. Dış Sınırlardaki
yönetici kadroları sizi kıskanıyor. Öyle ki size ayak uydurmaya çalışıyorlar.
Fakat bunların hepsi çakma yöneticidir.”
İmparator
Kedi yağlanıp cilalandığından havalara girdi. Başı yere düşecekmişçesine
sallanırken:
“İçeri
Bakan Kedi! Tarla Fareleri’nden ve Lağım Fareleri’nden yarı yarıya mahsul
alacaksın. Vermeyenin icabına bakarsın. Ne de olsa bu işte kaşarlanmışsındır.
Haaaaa… Birde Kenar mahallede kalan Kedi bozmaları var. Onlara da aynı
uygulamayı yap!”
“Saygı
değer efendimiz. Emriniz olur.”
Şaraplar
kadehlere doldurulup başarılarının devamını dileyerek içmeye başladılar. Ateşte
çevrilen bir yaratığı bir yandan yiyorlardı. İktidar ve güç nede olsa
bunlardaydı.
Şatoda
saltanat salıncağında sallananların mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Ya
dışarıdaki yaşamda neler oluyordu?
Tarla
Fareleri durmadan tarlada çalışıyorlardı. Lağım Fareleri’de yeraltında
tıkanıklığı engelliyorlardı. Kenarda Kalmış Kediler ise her alanda
çalıştırılıyordu. Şatodakilerin gözünden bakıldığında buradakiler, iğrenç ve
seviyesiz insanlardı. Onun için dışlanma, ötekileştirme derken ayrıştırmayı
dedesinin dedesi derken, öncesinden bu kuralı koymuşlardı. Katı kurallar aşağı
katmanlarda yaşayanlar içindi.
Gözü
açılan, kendisini sorgulayanlar ufaktan ufaktan gözleri kapalı olanlara, tatlı
sanal düşlere dalanlara gerçek yaşamı anlatıyorlardı.
Şato
karargâhın da bu gibi uyanışlara tahammül edilmezdi. Başları hemen vurulurdu.
Korku İmparatorluğu görevini derinden, sessizden yapsa da kokular, hataları
sonucunda yayılıyordu.
Akıl
Hocası Fare birebir konuştuklarıyla şunu dermiş:
“Orada
oturup gününü gün edenler, bizlerin üzerinden kazanca geçiyorlar. Beleşe
konuyorlar. Akılları fikirleri hepimizi ineği sağar gibi sağmak. Bizler
hakkımızı istiyoruz. Çalışan biz. Alın teri döken biz. Her işin altında biz.
Durum böyleyken avantaya konan onlar.
Birbirimize
dokunmak zorundayız. Sahiplenmeliyiz. O zaman koca bir güç olup. Oradakileri çöp
sepetine yollamış oluruz.”
Akıl
Hocası Fare’ye ne oldu? İş yerinde mesai bitiminde evine gitmek için sokağa
çıkıyor. Toprak yoldan giderken Derinciler’in okundan çıkan yayın hedefine denk
geldiği anda oracıkta can verdi.
O
yıllar herkeste telefon yoktu ama kulaktan kulağa fısıldaşma vardı. Anlatım
biraz şişme olsada öz olarak gerçeği anlatıyordu. Şatodakiler bu yöntemi yok
edememişti.
Şato
için de birlik mesajı dışarıya karşı verilse de içeride birbirini çekememezlik
durmadan katlanıyordu. O dönem teknoloji
hız kazanmamıştı. İmparator Kedi haricinde herkesin yatak odasındaki cıplakımsı
ilişkiler kameraya alınmıştı. Bu işler derin işlerdi. Demek ki böyle işlerin
tarihi eskilerden gelmekteydi. İmparator Kedi’de dersini iyi çalışmış, tahtı
sallanmasın diye en yakınına bile güvenmediği ortaya çıkıyor.
İmparator
Kedi’nin köşede kenarda lafı ediliyordu. ‘Malvarlığını katladığını, buda
yetmezmişçesine deniz aşırı sınırlarda çiftlikler aldığını’ söyleyen
söyleyeneydi. Şatodakiler ve dışarıdakiler bu söylemleri duydukça
çıldırıyorlardı. İmparator Kedi anında
bildiri yayınlayarak:
“
Benim sınırlarımın içinde yaşayan herkes mutludur. Aman ha! Oyuna gelmeyin.
Uyanık olalım. Mutluluğu bozan bir avuç bozguncudur. Güçlerini sınır dışından
almaktadır. Onların kafalarını patlatacağım. Şunu bilsinler çok yakında
inlerine girip başlarına yıkacağım. Böylelerini şikâyet ederseniz, sınırlarımız
aşkına ödüllendirileceksiniz.”
Çığırtkan
Kedi sayısı çoğaltılarak her yerde yazılan bildiri okundu. Aklı çelinenler
çılgınlar gibi alkışladı. İşi bilenler kabaran öfkelerini oracıkta bastırdılar.
Yeraltına
inen Tarla Fareleri, Lağım Fareleri ve Kenarda Kalmış Kediler İmparator Kedi’nin
varlıklı yaşamına son verdirmek için kendi aralarında konuşmaya başlarlar.
Başları olmadığı için kendi aralarında zaman zaman aksaklıklar oluyordu.
Dişi
Lağım Faresi ayağa kalkarken bir elini havaya kaldırdı:
“Ey
ezilenler. Başımızdakiler avantalarının yok olmaması için bizlerden daha çok
fedakârlık bekliyorlar. Yiyeceklerimize yapılan havagazı ödemeleriyle canımızdan
bezdiriyorlar. Konut vergisi de neymiş? Bir bileniniz var mı? Vergi üstüne
vergi koyuyorlar. Daha doğrusu hepimize koyuyorlar. Bunları hak etmiyoruz.
Birleşerek kazanacağız. Dilimiz renklerimiz farklı olabilir. Ama bizler
çalışan, alın teri dökenleriz.”
Alkışlar,
ıslıklar arasında konuşmacı yerine oturdu.
Ayağa
Yaşlı Kenarda Kalmış Kedi kalktı:
“Bende
sizlere başımızda bulunan belanın yapmış olduğu iğrençliklerden birini
anlatacağım. Beşkardeşmişler. Annesinin sütünü en çok bu çirkin yaratık
içermiş. Diğer memeye süt içmek için giden kedi kardeşlerini çırmalarmış.
Sonunda gelişmiş ve güçlü olmuş.
Anne
ve Baba Kedi yavruları uyuduktan sonra cilveleşmek için otların arasında
uzanırlarmış. Fırsat bu fırsat diyerek iki kardeşini oracıkta boğmuş. Ne yapmış
derseniz? Uyuma taklidi yapıp durumu kurtarmış. Anne ile Baba Kedi bu işe
doğanın işidir demişler. Çok kısa zaman içinde iki kardeşini kayalıktan aşağıya
fırlatmış, kayalara çarpa çarpa can vermişler.
Böylelikle
İmparatorluğun tek kişisi olma unvanına kavuşmuş olsa da Kedi Baba önünde
engeldi. Şarabı sevdiği için içine zehrini akıtmış. Oracıkta ayakları havaya
dikmiş. Küçük yaşta İmparator Kedi
unvanına kavuşmuş. Anne Kedi bu durumu
hoş görmüş ve bir bakıma o da özgür olup, Şatoda önüne gelenle gününü gün
etmiş.”
Konuşma
bittikten sonra sessizlik oldu.
04.
04.2019
Hüseyin Habip Taşkın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder