Sağanak
yağmur hızını kesmedi. Caddede acelesi varmışcasına yokuş aşağıya tüm hızıyla
yol alıyordu. Gökyüzü tabakası koyu rengiyle kocaman bir kentin üzerini
kaplamıştı. Şimşekte kendi varlığını göstermek için gök gürültüsüyle, rengiyle
gökyüzünden aşağıya doğru inmesiyle gözden kaybolması bir oldu.
Nesrin
mutfak balkonundan bir oyana buyana bakmaya devam ediyordu. Nasıl işe
gideceğini düşünürken, annesi:
“Büyük
şemsiyeyi yanına al. Üzerini iyi giyin.”
Nesrin
dışarıya bakmaya devam ettiğinde:
“Anne
ben büyüdüm. Çocuk muamelesi yapıyorsun. Bizi yönetenler keşke senin yaptığın
gibi bana ve bizlere korumacı muamelesi yapsalardı. Nede olsa bizler üvey evladız.”
Annesi
çeşmenin yanında duran bardağı aldı. Musluğu açıp suyu yarım doldurdu ve
kapattığı gibi bardağı ağzına götürüp birkaç saniye içinde içti. Nesrin’e
yüzünü çevirdiğinde:
“
Ah be güzel kızım, onlar, seni ve bizleri düşünmez. Düşündükleri kendi çıkarlarıdır.
Bu düzen böyle kurulmuş, işliyor. Birileri böyle gitmez diyecek ama ne zaman?”
Nesrin
boynunu hafiften sağa yatırdığında:
“İki
üniversite bitirdim. İşim garanti dedim. O günlerde ne çok sevinmiştim.
Aşındırmadığım kapı kalmadı. Hepsi üzerime yıkılmış ve altta kalmış can çekişiyor
bir halim vardı.”
Annesi
masanın yanındaki sandalyeye oturdu:
“Bilmez
miyim evladım. Baban kara toprağa karışmadan yıllar öncesi diplomayı aldığında
çok sevinmişti. İkinci üniversiteyi bitirdiğinde baban:
“Bu
iş bitmiş bil hanım. İki diploma tapu gibi sağlam. Genç yetenek hangi işyerine
gitse anında kaparlar.” Demişti. Biz o zaman yöneticilerin bizleri nasıl
yönettiğini anlamış olduk. Sağlığımız bozuldu.”
Nesrin
kendi yaşamını birilerinin elinde, iki dudağı arasında olduğunu diplomaları
aldığı günden sonra yaşamın acılarını tadarak öğrenmeye kendisini sorgulamaya
başlamıştı.
“Anne,
babamla yönetici kapısıdır diyerek birçok kapıya gittik. O günlerde bazı akıl küpü
olan şahsiyetli geçinenlerden bir kaçı, iktidar koltuğuna yakın birini bulun,
hatırı olduğundan kızının işi olur dediler.
Babam
benim işim olsun diye seninle iktidar koltuğunda olan kuruma üye oldu. İlçe
Başkanı: “Kızının işini İl Başkanına ilettim.” demiş. İl Başkanı: “Üyemizin
kızıysa işini hallederim. Hele yapmasınlar bir göreyim. Başkenti kafalarına
yıkarım.” Demiş. Üç yıl son sürat geçmişti. Babam tekrardan İlçe Başkanına
söylüyor. İlçe Başkanı: “Tüh be! İl Başkanını görevden almışlar. Yerine genç ve
dinamik biri gelmiş. Onunla ilişkiye geçerek kızını bir holdinge danışman
olarak atatırım. Hele bir işimi yapmasın
gör bak İl Başkanını ne yapıyorum.” Demiş.
İlçe
ve İl Başkanı görevdedir. İktidar Koltuğu değişmedi. Değişen benim psikolojim
oldu. Sonunda bir markette kasiyerlik işi bulup çalışmaya başladım. Bana
bulunan torpil buharlaşıp yok oldu. Belediyeye taşeron elemanı alındı. Ondada
başka ninniler anlatıldı. Babamla ben dinledik. İlk defa içimden ana avrat
sövdüm İlçe Başkanına.”
Nesrin
kapıdan çıkıp gittiğinde annesi kızının söyledikleriyle şarap içmeden sarhoş
olmuş bir hali vardı. Gök gürültüsüyle kendisine geldi. Oturduğu yerden yatak
odasına geçti. Eşini kara toprağa vereli bu odada yalnız başına yatıp
kalkıyordu. Kimi zaman anılarıyla gözyaşları birbirine karışıyordu. Ne yazık ki
gideni getirmiyordu gözyaşları.
Gözyaşlarını
fazla akıtmamak için yönünü mutfağa çevirip adımlarını hızlıca attı. Su ısıtıcısının
yanına gidip düğmesine işaret parmağıyla dokundu. Büyük su bardağını alıp içine
sallama yeşil çayı bıraktı. Su ısıtıcısından fokur fokur su sesi gelmeye
başlayınca düğmesi tak diye attı. Isınan suyu bardağına doldurup, alıp duvar dibinde bulunan yuvarlak masanın
üzerine bıraktı. Kendisi de kapıya bakan taraftaki tahta sandalyeye oturdu. Sallama
yeşil çayı bardağın içinden almadan yudumlamaya başladı.
Televizyonu
açtığında İktidar Koltuğunda oturan şahsın bir numaralı Şakşakçısı Oğlu
konuşuyordu:
“
Bana bakın iyi bakın ekonomi fıstık gibi, uzaylılar bizi kıskanıyor. Arkasından
ekonominin iyi gitmesi için ona, buna, şuna vergi koyduk daha doğrusu sizin
için koyduk. Sizden alacağız ki, bu karışık işler yürüsün dimi…
İşsizlikte
hedefimiz yüzde sıfır. Herkesin işi var. Çok şükür işsizimiz yok. Her yere bir
kodes yaptırıyoruz muhalifler için… Pardon çok rahatımızı kaçıran bölücüler için…
Bir de bu işin yap devret modelini uygulayacağız. Kodese belirli sayıda kişi
girmez ise suçlu yaratıp dolduracağız. O damı olmuyor? Kelle başına
dolmayanların parasını sizin gibi sesini çıkarmayan duygusallardan alacağız vergiciklerle.”
Konuşmayı
Muhalefetin Başı aldı:
“Sizleri
kınıyorum. Neden o ilk sırada çıkıyor. Her gün televizyona çıkmasa olmaz. Bunun
adı işgalciliktir…”
Annesi
televizyonu kumanda sayesinde kapattı ve konuşmaya başladı:
“Senin
ne iğliğini gördük? Muhalifken ağzından bal akıyordu. İktidara gelince zehir
akıyor. Yine muhalifsin. Düzen böyle
inşa edilmiş. Çarkın dönüşü hep sermayedaradır. Bize atılan kazıkların sayısını
unuttum. Ağzımı bozdunuz be sizin yapacağınız işe başlarım…”
Annesi
mutfak penceresine yaklaşıp, durmayan yağmura bakıyordu:
“Yağ
be yağ… Yoksulun kalbinden değil, para babalarının canından vur.”
Temmuz
2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder