28 Mart 2020 Cumartesi
27 Mart 2020 Cuma
KORONAVİRÜSÜN ARKA TARAFI http://www.realitehaber.com/2020/03/25/koronavirusun-arka-tarafi/?fbclid=IwAR0aTl-mBtxmHkrUyNr1IAXJTSy1NlokcOOABkiZ2GsykOwvcNfHR__Y8is
Hüseyin
Habip Taşkın
Koronavirüs
çalışmaları AKP ve Erdoğan’la hız kazandı nasıl kazanmasın ki, gündem dolu bu
çalışmalara sırasıyla değineceğim:
1. HDP’li
dört belediyeye kayyım atandı. Protesto için toplananlara gözaltı yapmışlar. Anlayacağınız
AKP’nin önünde en büyük engel HDP’dir. Detayına girmeyeceğim ama sizler
girebilirsiniz. Çünkü Türkiye’de Erdoğan’lı döneme çoktan girildi. Tek adam
yaman adam.
2. Koronavirüs
salgınıyla birlikte okullarda bilimsel olmasada eğitime ara verildi. Parlak bir
zekâyla, uzaktan öğrencilere dersler televizyon aracılığıyla verilerek eğitime devam
edilecekti. Muhteşem gün geldiğinde
açılışı milli eğitim bakanı yaptı.
Adnan Menderes’in idamını içeren bir video ele
alınmış, devre aralarında ilahiler girmiş… Bence Cüpbeli Ahmet’te ve
diğerlerini de ekrana çıkarıp, biri cehennemde yanmayan elbiseleri, diğeri terliklerin
satışını yapsalardı dersler daha renkli geçerdi.
Milli
eğitim bakanı “videoyu onaylamadığını” söylesede kendisini aklayamaz. Kendisinin
bir özel okulu var. Öğrenci bu anlamda müşteri oluyor. AKP’nin ideolojisini
bildiği halde bu bakanlığı menfaati uğruna kabul etmiştir.
Milli
eğitim bakanına birileri “ilerici, aydın” ve benzeri yakıştırmalar yapmıştı.
Geçmişte devrimcilerin bir sloganı vardı. “Gerici ve faşist eğitime hayır.”
Diye. Bence günümüz içinde geçerli bir
slogandır.
3. Muhalif
gazeteciler, bilim insaları tutuklanıyor. Televizyonlara, Birgün ve Evrensel
Gazetelerine para cezaları yağıyor.
4. Ceza
İnfaz Yasasından tecavüzcüler, gaspçılar, hırsızlar, dolandırıcılar, erkek
egemen düzeninde kadınları katledenlere indirim geliyor. Bu ne demektir?
Cezaevine bu gibi suçlardan düşebilirsiniz derken sorun yok demeye
getiriyorlar.
Yazar
kardeşim. Ey düşünen varlık. Televizyon yayını yapanlar, gazete çıkaranlar,
niçin yaşanılacak bir ülke ve dünya istersiniz? İşiniz gücünüz mü kalmadı?
İnsan haklarından sizene demeye getiriyorlar.
5. ‘Grup
Yorum’un müzik yapması, halkla diyaloğu engelleniyor. Tutuklanmalar, sorgular,
cezaevleri derken açlık greviyle seslerini duyurmaya çalışırken, süresiz açlık
greviyle bedenlerini ölüme yatırdılar. Devlet ölmelerini bekliyor.
6. İmarlar
açılıyor. Göl çevrelerine yapılaşma izni çıkıyor. Kanallar manallar derken
yandaşlara peşkeşler çekiliyor.
Padişahlık
yoluna devam ediyor.
Ne
yapmalıyız? Okumalıyız. Araştırmalıyız. Düşüncelerimizi insanlarla korkmadan
paylaşmalıyız. Kokuşmuş düzende değil, insanca, hakça, eşitçe, paylaşımcı bir
düzende yaşamak için asıl Korona virüsün başını ezmeliyiz.
25.03
2020
16 Mart 2020 Pazartesi
SUSARSAK RENGÂRENK GÜLLER SOLAR http://www.realitehaber.com/2020/03/15/susarsak-rengarenk-guller-solar/?fbclid=IwAR01NlJ-zi8l0j8-58xr5d5J-GzxJFLI7gemWlwVaJ5DE9-slBTxoEjkNJk
Hüseyin
Habip Taşkın
Ülkemizin
edebiyatçılarına, sanatçılarına büyük görevler düşüyor. Uğraşı verdikleri
alanlarda emek verdikleri, emeğin karşılığını okuyucusuyla, dinleyicisiyle,
izleyicisiyle buluşmasını ister. Emeğinin karşılığını görmek ister.
Ülkemizin
sorunlarından biri olan özgürce sanat ve edebiyat bu ülkede yapılamadı. Karşılarına
askeri faşist cuntalar çıktı. İktidarın ve koalisyon hükümetlerinin baskı gücü
çıktı. Şimdi de AKP ve Erdoğan’ıyla sanata ve edebiyata karşı olan tek adam
düzeni var. Her ne kadar kendileri “ben diktatör değilim” dese de, sanat ve
edebiyatın bitirilmesi için ellerinden geleni tüm devlet aygıtlarıyla, kendi
yasa anlayışıyla engelliyor.
Sanat
ve edebiyatçılara burada görev düşüyor. Halka ve halklara bulunduğunuz alanda
bilinç taşıyın ve aydınlatın. Düzenin nasıl işlediğini, kokuştuğunu resimle,
müzikle, öyküyle, romanla, tiyatroyla, heykel figürüyle, karikatürle, operayla,
neyle anlatıyorsanız anlatın.
Ülkemizde
gazetecilerin, yazarların tutuklanması, gazetelerinin emniyetçe basılması, gazete
binalarının bombalanması, yağmalanması, öldürülen gazetecilerin, yazarların,
cezaevlerine atılan yazar ve gazetecilerin, emniyette işkenceye uğramaları yeni
değildir. Osmanlıdan TC’ye miras kalmıştır. Sanatçıların ve yazarların
sorgulaması gereken yer burasıdır.
Günümüzde
de gazeteciler ve yazarlar tutuklanıyor. Yayın organları kapatılıyor. Keyfi
cezalar yağdırılıyor.
Gelelim
Grup Yorum’a; emekleriyle, özverileriyle, halka ve halklarla yaptıkları
müziklerle bütünleşmişlerdir. Sermayenin yanında durmamışlardır. Ezilenin,
sömürülenin, yoksulun,
ötekileştirilenlerin sesi olmuşlardır.
Her
iktidar ve koalisyon hükümetlerinde engellenmişlerdir. Grup Yorum elemanları cezaevlerine
gönderilmişlerdir. AKP ve Erdoğan’ı bu baskıyı daha çok artırarak konserlerini
yasaklamıştır. Bu nedenle seslerini duyurmak için açlık grevine başlamışlardır.
Yakın
zamanda imza toplandı. “Gurup yorum ve ÇHD li avukatlar'ın açlık grevleri ve
ölüm oruçları ile ilgili aşağıda imzaları bulunan aydınların, sanatçıların,
bilim insanlarının, insan hakları savunucularının, hukukçuların...
Basın
Açıklaması” diye yazı devam ediyor.
Sorun
burada yatıyor. Baskıların bu kadar çok olmadığı zamanlarda yığınlarca
edebiyatçı, sanatçı, akademisyenlerin imzaları daha çoktu. Daha cesurdular.
Neden
bu hale geldik?
Hitler
faşizminin bir benzerini dolaylı olarak yaşıyoruz. Susmak edebiyatçılara,
sanatçılara, akademisyenlere yakışmaz. Bedel ödenecekse ödenir.
Ya
Barbarlık Ya Sosyalizm.
15.03.2020
13 Mart 2020 Cuma
DİPLOMA MI? YOKSA HELVACI KÂĞIDI MI? https://almanyalilar.com/2020/03/12/hueseyin-habip-taskin-diploma-mi-yoksa-helvaci-kagidi-mi/?fbclid=IwAR152-IVYN2ssLd_io3dSO0pkCDOtNGRS5niu_bdU9iF8k1NUUAcwHUlj64
Hüseyin
Habip Taşkın
Öğrenciler
sınıfta sıralarına oturmuş, Gül öğretmenin konuşmasını dinliyorlardı.
Karatahtanın orta yerinde büyük harflerle, beyaz tebeşirle yazılmış olan
“büyüğünce ne olacaksın?” yazısı vardı.
Gül
öğretmen sıraların arasında ağır adımlarla yürüyor, kimi zaman duruyor,
öğrencisine karatahtada yazılmış olan soruyu soruyordu. Bir yandan dışarıda
yağan yağmur, bulutlanmış gökyüzünün hali güne eşlik ediyordu.
Sümüklü
Nihat sorulan soruya sinirli, elini kolunu dengesizce hareket ederken
konuşmasına devam ediyordu:
“
Babam yaylada koyunlarını, iki köpeğini, bir eşeğini emrinde çalışanı olarak
görürdü. Koyunlarına yön verirken “breh breeeehhh”, eşeğinin üstündeki semerine
oturduğunda, harekete geçmesi için “deh deeehhh”, köpeklerine ise “
hoooşşştuuun.” diye bağırırdı. Hayvanlar âlemini yönetirken kasılırdı. Elindeki
uzun ve kalınca sopasını gelişi güzel sallar, hiçbir hayvanına vurmazdı.
Benim
hedefim büyük çok büyük. İki kolu, ayakları olan, dilleri olup da birkaç
cümleden fazla kurmasını beceremeyenlerin, el pençe duranların başına geçip,
çocuk avuturcasına avutmaktır. Sonrasında malı götüreceğim.”
Gül
öğretmen olduğu yerde donmuş bir hali vardı. Kendisine geldiğinde:
“
Hale” diye bildi.
Ayağa
kalktığında etrafına gözleriyle kuşkuyla baktı:
“
Öğretmenim babamda sizin gibi bir öğretmendir. Açlıktan boğazımız kokuyor.
Evimizi idare edebilmek adına kafasını yoruyor. Yorsa ne yazar? Benim boğazım
kokmayacak! Randevu evleri açacağım. İşsizlere iş kapısı yaratacağım. Ekonomi
vergilerimle şaha kalkacaktır.
Parayı
parayla katlayacağım. Yüksek tabakanın elle gösterileni olacağım. Bu sayede
dokunulmazlığım olacaktır.”
Gül
öğretmeni havanın cıvıttığı bu günde ter basmıştı. İstem dışı ellerini masanın
üzerine koymasıyla, kendisinden geçti. Nasıl olduysa eliyle Kel Osman’ı işaret
etti. Ayağa kalkar kalkmaz ağırlığı ses tonundaydı:
“ Ey
kullarım! Elime geçirmişken sizleri yolmadan bırakmak bana yakışmaz.”
Gül
öğretmen konuşmaması için sanki ağzı mühürlenmişti. Kel Osman konuşmasını
dayıvari biçimde devam ediyordu:
“
İki ayaklı keklikler bundan anlar. Yaptıklarımın hesabını hiçbir güç benden
soramayacaktır.”
Hatice’nin
teni hafiften esmerdi. Kısa saçlıydı:
“
Müteahhitler makamıma gelecek ve hediyelerini verecekler. Boş alan kalmayacak,
gökdelenleri diktirme emrini vereceğim. Daha çok hediye verene kat sayısını
çoğaltacağım. İmara arazileri açacağım.”
Gül
öğretmen yerine geçip sandalyesine oturdu. Rafet söz almadan kısa sarı
saçlarıyla oturduğu yerden konuşmaya başladı:
“
Silah ve bomba fabrikaları kuracağım. İki, dört ayaklı canlıların ölmesi
umurumda olmaz. Tohumuna paramı verdim! Yerleşim birimleri işgal edilmiş beni
ilgilendirmez. Kadınların, çocukların ırzına geçilmiş; salla gitsin. Sakat
kalan olmuş, evleri başlarına yıkılmış; boş ver gitsin.
Babam
gibi tuhafiye dükkânında ömrümü tüketemem.”
Gül
öğretmen ayağa kalkıp öğrencilerine baktı:
“
Ben ben ben…” diyebildi.
“Gül
Gül Gül uyan artık… Saat onda taşeron firmasında iş görüşmesinde olacaksın!”
Diye annesi seslenmişti.
Gül
tarih öğretmeni olabilmek için zamanın birinde üniversite bitirmişti.
Üniversite bitirmek, diplomalı olmak, torpili olmamak psikolojisini bozmuştu.
29.02.2020
9 Mart 2020 Pazartesi
4 Mart 2020 Çarşamba
KENDİMİZE SORULAR SORMALIYIZ VE YÜZLEŞMELİYİZ http://www.realitehaber.com/2020/03/02/kendimize-sorular-sormaliyiz-ve-yuzlesmeliyiz/?fbclid=IwAR2FmqHtc-SNzRoWDWNwansm9GsotE9McMvNNxI96wLpLxh_joPtXCYncbU
Hüseyin
Habip Taşkın
Savaş
isteyenlerin çocukları savaşta niçin olmaz? Neden garibanların asker çocukları
cepheye sürülür? Neden işgal edilen ülkenin halkları katledilir? Neden her
asker cenazesinde cenazeyi kıldıran kişi ölen için cennete gitti der? Savaş
isteyenlerin çocukları için neden cennet lafı edilmez?
Emperyalist
savaşlara, işgallere karşı çıkmak insanlık onurudur. Tekrar tekrar yazıyorum. Halklar
birbirinin düşmanı değildir. Asıl düşman olanlar saltanatlarını sürdürmeye
çalışan bir avuç sermayenin kanlı diktasıdır.
Suriye
topraklarında TC’nin ne işi var?
AKP
iktidarı ve Erdoğan’ı “Şehitler tepesi boş kalmayacak” diyor. CHP, İyi Parti, Saadet
Partisi AKP ve Erdoğan’ına, ülkeyi felakete sürüklüyor. FTÖ’nün başı
Erdoğan’dır. BOB Eş Başkanı Erdoğan’dır. Daha birçok söylemi söylüyorlar,
söylemeye devam ediyorlar.
Söylemlerin
bir yerinde öyle bir noktaya geliniyor ki; Erdoğan’a en çok muhalefet yapan CHP
gözükmektedir. Arkasından İYİ Parti, Saadet Partisi gelmektedir. AKP ve
Erdoğan’ı zora her girdiğinde koltuk değneği oldular. Suriye’ye savaş için
tezkereye evet dediler. Böylelikle rahat nefes almalarını sağladılar. Suriye
bataklığına bile bile birlikte girdiler.
O
kadar çok olumsuzluğu olan AKP iktidarının peşine neden takılırlar? Birçok lafı
söyle ondan sonra AKP karşısında ağamsın paşamsın mantığıyla esas duruşa geç!
AKP
TC sisteminde köklü değişikliklere gitti. Ekonomik olarak her yönüyle bir
çıkmaza girdi. Suriye’ye bir açıdan da kalmaya çalışması, ülke genelinde savaş
propagandasıyla yerini sağlamlaştırmaya çalışmasıdır. Bir anlamıyla
emperyalizmin çizmiş olduğu oyun oynanıyor. Muhalefet partileri de sağ olsunlar
destek için ellerinden geleni yapıyorlar.
O
zaman emperyalizmin oyununda sizlerde varsınız. Seçmeninize karşı uyutma
oyununu oynuyorsunuz.
Savaşa
Hayır. Birlikte yaşamaya evet.
02.03.2020
1 Mart 2020 Pazar
SALLANDIK AMA NASIL? https://almanyalilar.com/2020/02/28/hueseyin-habip-taskin-sallandik-ama-nasil/?fbclid=IwAR1-qS90TJvDD3PVm0e6Sigh7qV9Ie642RlaOKxmkzgjojAEjz4uyNGMK8Y
Hüseyin
Habip Taşkın
Kare
masanın başında beş tane edebiyat gönüllüsü birer öğrenci olarak sandalyelerine
oturmuş, Sevim Öğretmen’i dinliyorlardı. Öyküde Yazma Tekniklerinden bölümler
okuyarak, yorumlayarak anlatımını sürdürüyordu. Herkesin önünde kitapları ve
defterleri vardı. Boşalmış çay bardakları yetişkin insanların önündeydi. İki
tabakta simitler ile poğaçalar vardı.
Yetişkin
insanlar daha önceden verilmiş olan Neden yazıyoruz? Ödevini hazırlayıp
gelmişlerdi. Sırası gelen yazdığını okuyordu. Diğerleri çoğaltılmış
fotokopilerden okunanı takip ediyordu. Okuma bitince herkes söz alarak
düşüncesini söylüyordu. Sonunda Sevim Öğretmen yazılanı baştan ele alarak
şöyle, böyle olursa iyi olur diyerek, gereken düzeltmeleri yapıyordu.
O an
Can ayağa kalktığında hafiften sallanmaya başladı. Neredeyse horona başlayacak
gibiydi. Normal ses tonuyla:
“Ağzıma
içki koymadığım halde hareket halindeyim. Bildiğim kadarıyla tansiyonum yok.
Yoksa aniden tansiyonum bana merhaba demiş olabilir mi?
Yarın
bir doktora gitmeliyim. Hastalık ertelenmeye gelmez.”
Ayşe’nin
cılız sesi birden yüksek tonda çıktı:
“Ali
Fuat masaya fazla dayanma üzerime geliyor.”
Ali
Fuat ellerini masaya dayamış haliyle:
“Asıl
Selda masaya dayanıyor. Ben buradan tutmasam masa beni duvara yapıştıracak.”
Selda
Ali Fuat’a bakarak:
“Şu
cılız halimle mi seni duvara yapıştıracağım?”
Sevim
öğretmen:
“Arkadaşlar
masam masumdur. Beraatını istiyorum. Ay beni de şaşırttınız.”
Sallanma
devam ederken tak tak tak sesleri hafiften hızlıya geçtiğinde, Sevim Öğretmen:
“Kütüphanem
üzerimize gelmeden, şuraya geçelim.”
Koltuklara
oturduklarında Selda:
“Hiç
korkmadım ki?” dedi.
Dışarıdan
gelen sesleri duyduklarında pencereye giderek, aşağıdaki caddeye baktılar.
Arabalar birden caddeye akın etmiş, ben öne geçeceğim yarışına girmişlerdi.
Paniklemenin
yansımalarını kısa süreliğine izledikten sonra, kaldıkları yerden derse
başladılar. Dersin bitimine doğru Sevim Öğretmen:
“
Arkadaşlar on dakika içinde sallanmayla ilgili duygularınızı, düşüncenizi yazın.
”dedi.
Edebiyat
gönüllüleri vakit geçirmeden yazmaya başladılar.
19.02.2020
Not:
Atölye çalışmasından.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
DÜNYADA DİKTATÖRLERE İHTİYACIMIZ YOK!
Dilimiz, kültürümüz, birlikte yaşamaya engel değildir. Birbirimize düşman olmamıza neden olamaz. Birlikte paylaşabiliriz. Çünkü biz halkı...

-
Niye bana böyle bakıyorsunuz? Dünyanın düzenini ben bozmadım ki. Sınıflı toplumlardan başlayarak bozulmuş. Gelenek haline getirilmiş, düze...
-
DUYURUMUZDUR ÇIĞ DERGİSİYLE BİR İLİŞKİMİZ KALMAMIŞTIR Homer...
-
Bir toplumda insanlar suskunsa bunun bir nedeni vardır. İşin derinine girdiğimizde birçok nedenle karşı karşıya kalabiliriz. Bir devleti...