Hüseyin
Habip Taşkın
Geçmiş
yıllara uzanalım; nedeni o günlerde olanları şimdiki zaman diliminde
yaşayanlara aktarmaktır amacım.
Radyo
vardı. Tahtadan dışı yapılmıştı. Üzerinde sollu ve sağlı olmak üzere iki tane
ayar düğmesi vardı. Bu düğmelere ‘gözleri’ adını takmıştım. Sadece bunlardan
oluşmamaktaydı.
Radyonun
özelliklerinden biriside çok uzaklardaki yabancı yayın yapan radyoları
çekiyordu. Telsiz konuşmaları ara sıra takılıyordu. Gür sesi vardı.
Ailece
öğlen ve akşam haberlerini dinlerdik. Türk halk müziği, pop, aranjman olarak da
dinlerdik. Skeçler, tiyatrolar, piyesler, okullar arası düzenlenen bilgi
yarışmalarını dinlerdik. Ben maçları dinlemesini sevmezdim. Maç yayınları
yaptığı günlerde olurdu.
İzmir
Bayındır’a gazeteler çıktığı gün değil, bir gün arayla gelirdi ve okuyucusuyla
buluşurdu.
Her
yazın bir ayında Hemşin Pazar Badara’ya gittiğimizde nahiyeye gazetelerin,
isteyen kişiye göre sayı belirlenerek geliyordu. En tenha yerlerden biri
olduğundan üç gün ya da bir haftaya yakın bir günde okuyucusuna geliyordu.
Dünyada
teknoloji hızla gelişirken kendisini yenileyerek gelişti. İnsanlarda ister
istemez bu değişime ayak uydurmak zorundaydı. Bu değişimlere ‘şeytan işidir.’
Buna benzer cümle kuran kişilerde vardı.
Gazetelerimizi
günlük okumaya başladık. Siyah beyaz televizyon yayın hayatına girdiğinde zaman
içinde izlemeye başladık. Radyonun zaman içinde bir önemi kalmadı.
“Türkiye'de
televizyon yayınları ilk kez İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 9 Temmuz
1952 günü başlatıldı. 1. banttan 100 watt güçle yayın yapan İTÜ TV vericisi
Philips şirketinden edinilmiştir. Türkiye'nin televizyon ile tanışması 1 Mayıs
1964 tarihli TRT Yasası'nın yürürlüğe girmesiyle birlikte, Türkiye sınırları
dahilinde TRT dışındaki kurumların radyo ve televizyon yayınları yapması
yasaklandığından, İTÜ TV, 1970 yılında yayınına son verdi ve vericileri de 1971
yılında TRT'ye devredildi. Renkli televizyon yayınına kısmen olsada 1980’de
girildi.”
“Fransız
şirketi 1925 yılında Ankara ve İstanbul'da çalışmalarına başladı. Telsiz
vericilerinin inşaatı sürerken radyo yayınının nasıl yapılacağı bilinmiyordu.
Bunun için ilk çalışmaları İleri gazetesinin sahibi Sedat Nuri Bey başlattı.
Sedat Bey bunun için bir şirket kurdu. 1926 yılında vericilerin yapım işlemi
tamamlandığında radyonun kuruluş çalışmaları da başlamıştı.”
Şuan
ki durumda internet, cep telefonu var. Her ikisi her eve, işyerine, insanın
olduğu her alana girmiştir.
Bunun
yanında gazeteler, edebiyat ve diğer dergiler, kitaplar yayın hayatlarına devam
ediyorlar ama ülkemizde zor koşulları yaratanlar tarafından yayın hayatları her
an sonlanabilir.
Varsayalım
edebiyatla uğraşıyoruz. Uğraştığımız dal öykü olsun. Edebiyat dergileri can
çekişmektedir. Birçoğu yayınını sonlandırmıştır. Bir edebiyat dergisinin bin
tane çıktığını düşünürsek eğer, bunun satışı çok azdır. Burada sistem para üzerine inşa edildiğine
göre ekonomik sorunları da göz önüne almalıyız. Aynı durum gazeteler içinde
geçerlidir.
İnternet
ortamında gazetecilik, edebiyatçılık, e kitap, müzik ve benzerlerini
yapabilirsiniz. Her dalın okuyucusu ve dinleyicisi vardır.
İnternet
deyip geçmeyin çağımızın iletişim aracıdır.
İyi kullanıldığında ulaşamayacağınız hiç kimse olamaz. Öykü yazdığınızı
varsayalım. İnternet üzerinden herkese uzanabilirsiniz.
26.01.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder