Kadın,
yardım istercesine var gücüyle bağırıyordu. İsmail okuduğu kitabı divanın
üzerine gelişi güzel bırakıp, aceleyle balkona çıktı. Etrafına bakınıp,
binaların her katını alıcı gözüyle inceledi.
Sokaktan birkaç erkek arka arkaya yokuş aşağı iniyorlardı.
İsmail kimseler duymasın diye sesini kısarak:
“Ses nereden geldi?” dedi.
Olduğu yerde heykel figürü sergilercesine, bir daha ses
gelir diye dinlemeye başladı.
Ne gecesi ne gündüzü belli olmayan girdapta, günler geçtikçe
rutin hale geliyordu kadının bağırması. İsmail elindeki çöp poşetini çöp
konteynerine attığı sırada, Kadın sesi, küfre dönmüştü.
Başını sesin geldiği yöne çevirdiğinde köşedeki üç katlı
tuğlalı evin hemen yanındaki dört katlı binanın en son katındaki evin panjurlu
balkonunda Kadını gördü. İnce yapılı, bir yetmiş boylarında, saçları sarıca ve
uzundu.
Kadınla göz göze geldiklerinde; kadın balkondan elini
ileriye doğru uzattı. Eli yumruktu ve orta parmağı yukarıya doğruydu. Birkaç
kez kolunu yukarıya ve aşağıya indirince İsmail başına iş almamak için apartman
kapısına doğru yürüdü.
Daha sonraları onu sokakta gördüğünde, kadının gerginliği ve
donukluğu yüzüne de yansımıştı. Çenesi inceydi. Yanakları çöküktü.
Akşama doğru Kadın birkaç erkek ismi sıraladıktan sonra ana
avrat dümdüz gitti.
Mahalleli şaşkın, seyirci konumundaydı. Yoldan gelen geçenler
de şaşkındı.
Günler geçtikçe erkeklerden sonra kadınlara da sarmaya
başladı. Sokaktan geçen türbanlı türbansız, mini etekli mini eteksiz, askılı askısız, kot pantolonlu giyimlilere,
ses tonunu yükselterek, el hareketiyle:
“ Orospu! Kahpe!
Kimin altına yatacaksın?” Dediğinde sokaktan geçen kadınlar ilk önce balkona
bakıp, yüzlerini anında yere çevirip adımlarını hızlandırırlardı.
Zamanla sokaktan geçenler,
Kadın’ın küfrüne alışmış olmalıydılar ki, gülerek, el işaretleriyle
yoluna giderlerdi.
Kadın Sokağa çıktığında biriyle konuşuyormuş gibi durmadan
‘zilli, kahpe, azgın’ derdi. Bazen de
erkek isimlerini sayıp döker ve ‘puşt, orospu, kahpe’ ile diğer kelimeler
ağzından akardı.
İsmail ve Kadın’ın bulundukları sokak ana caddeyle
buluşuyordu. Arabaların her çeşidi ve renkte olanı gelip geçerdi. Kadın ana caddeye sayısızca dalış yapmıştı.
Kadın caddeye çıktığında trafik aksıyor, her şey birbirine giriyordu.
İsmail birkaç kez olanlara tanık olmuştu. Kahvehanede oyun
oynayanlar, dükkânlarda olanlar, yolda yürüyenler onu izlerdi.
Badem ağaçlarının çiçek açtığı, güneşli bir gün kadın yolun
ortasında dokunulmazlık zırhına bürünmüşçesine, rahat tavırlarıyla yürüyordu.
İki kolunu yana açmış, avuç içleri gökyüzüne bakıyordu. Kısa zaman sonra avuç
içlerini yumruk yapıyor. Orta parmak havada ana avrat sövüp sayıyordu.
Arabalar hareket halindeyken kimileri durup kadına
bakıyordu. Güzel hareketlenmişçesine kahkahayı basıyorlardı. Laf atan da
oluyordu. Kadın onları görünce anında ana avrat dümdüz gidiyordu.
Adamın biri ya da birkaçı erkekliğini ispatlayacak ya!
Kadının halini bile bile utanmadan, sıkılmadan zorla, güpegündüz neredeyse
tecavüz edeceklerdi.
Göbeği dışarı fırlamış, kıvırcık, siyah saçlı Adam, buranın hâkimi
benim dercesine havalı, aynı zamanda kasıla kasıla sokağa girdiğinde, gözleri
Kadının üzerindeydi. Çaktırmadan öpücük yolluyor. Diliyle, dudağının her yerini
yalıyor. Kadın daha öfkeli:
“Orospu, kahpe…” Diye bağırıyordu.
Sol taraftaki ikinci apartmanın üçüncü katındaki komşu kadın
adamın yaptığını görür görmez tavrını koydu:
“Sende hiç utanma yok mu? Karın, kızın yok mu?” Lafı duyan Adam
başını öne eğip, tabana kuvvet demiş olmalı ki, anında ortadan kayboldu.
Kadın kendini kaybetmiş bağırıyordu. Camı çerçeveyi
indiriyordu. Eline ne geçirirse balkondan aşağıya gelişi güzel fırlatıyordu.
Sokak sakinlerinden Belkıs ile Hasan tedavi görmesi için
mahalleliden gönüllülük temelinde imza topluyorlardı.
Belkıs, kumral saçlı, açık tenli, güler yüzlüydü. Hasan
kendi halinde ama Kadın’ın durumuna seyirci kalmayanlardandı. Hasan aynı
sokakta ikametgâh edeli yirmi yedi yılına girmişti. Onu tanımayan yoktu.
Hasan bir alt sokakta oturan, yeni binanın ikinci katında
Sarışın Necla’dan Kadın için imza istedi.
Sarışın Necla İnce yapılı bir altmış boyundaydı. Anne
babasından kalma iki katlı evin üst katında oturuyordu. Daha sonra evini
müteahhitte verip, yeni evine kavuşmuştu. Yalnız başına yaşamaktaydı.
Sarışın Necla istenen imza karşısında tedirgindi. Hasan
imzalatacağı kâğıdın üzerindeki yazılmış olan yazıyı okuttu ve sözlü olarak
kendisi anlatı:
“Kadının sağlığı için psikolojik tedavi görülmesine,
insaniyet namına… Nereye? İlçe Kaymakamlığı’na.”
Sarışın Necla onun yüzüne baktığında:
“Başıma iş alırsam? Ya polis kapıma dayanırsa? Mahkemelerde
sürünmek var…”
“Ne diyorsun? Ne polisi? Ben sana sağa sola bomba mı at
diyorum! Okuduğundan, anlattığımdan sen ne anladın?”
Sarışın Necla başını hafiften oynattığında:
“İmza vermek istemiyorum. Kadın’ı ya cezaevine atarlarsa?”
Hasan iki elini havaya kaldırdı:
“Yapma be Necla!” dedi.
Hasan kapı kapı dolaşıp imza toplamaya çalışırken Belkıs da
imza toplamaya çalışıyordu.
Belkıs ilk önce taksi
durağındaki şoförlerden imza istedi. Hiçbiri imza vermeyince şaşırdı ve
sonrasında:
“Olayı görüyorsunuz. Nasıl kayıtsız kalırsınız? Sizin
başınıza da gelebilir? Ailenizden birinin başına da gelebilir? İnsani açıdan
bir istek. Tedavi görüp aramıza geri gelecek,” diyerek kızdı.
Belkıs ve Hasan imza toplamakta başarısız olunca mahallenin
muhtarına durumu anlattılar. Böylece Devreye mahallenin muhtarı da girdi.
Kaymakamlıkla diyaloğu kendisi üstlendi.
Kadın’ın kapısına
şikâyetten polisler gelip gitti. Mahallelinin meraklı bakışları arasında
sonuçsuz kaldı. Sokak hareketliliğini korudu. Kadın aynı cümleleri durmadan
tekrar ediyordu.
Üç ay sonra Kadın tedavi için evinden alındı. Sanki
operasyon yapılmış gibi alındığını hiç kimse görmedi. Meraklı mahalleli
birbirine sormaya başladı:
“Kadın evinden alındı mı?”
Hüseyin Habip Taşkın
16.06.2019
Kadın
Komşu Kadın (aynı sokakta).
Belkıs ile Hasan (aynı sokakta).
İsmail (aynı sokakta).
Göbeği dışarı fırlamış, kıvırcık, siyah saçlı Adam
Sarışın Necla ( Bir alt sokakta oturuyor.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder