
Denize
bakan yerin üzerinde bir karakol ile hemen bitişiğinde yolcu gemilerinin gelip
gittiği iskele vardı.
Aklından
‘ Dört Duvar’dan farksızdır. Resmen bir hücreye benziyor.’ Diye geçirdi. F
Harfi Dört Duvarda kaldığı ilk aylarda görüşe giderken, revire çıkarken,
telefon hakkını kullanırken koğuş kapısından çıktımı İç Güvenlikçi Sakıncalı’nın
üst ve alt giysilerini elleriyle arama yaparken, bacak kısmında iki elini
kullanarak özellikle apış aralasın da mıncıklama ile taciz ediyormuş pozisyonuna
girdiğinde:
“
Bu ne yahu? Ne biçim arama yapıyorsun?”
İç
Güvenlikçi ses çıkarmaz, sadece:
“Ayakkabılarını
çıkar!”
Çökük
vaziyette olduğundan ayakkabının tekini eline alıp yukarıya kaldırıp aniden
sertçe beton zeminin üzerine birkaç el topuk kısmını vururdu. Sakıncalı
neredeyse ona orada girişecekti:
“Yavaş!”
O
ise umursamaz. Ayakkabıyı uç ve topuk kısmından tutarak ikiye katladığında:
“Seninle
işimiz var. Ayakkabıyı ayakkabılıktan çıkaracaksın.”
Birde
bunun dönüşünde koğuş kapısından içeriye girerken aynı işlem uygulandığında:
“Sen
kasıtlı mı yapıyorsun?”
Sakıncalı
ile Yazar bu olan insanlık dışı uygulamayı yan tarafta yatan, aynı davadan Hafiften
Esmer’e anlatırlar. Etraflarında bulunan adli ve Toplumsal Düşünceyi savunanlara
da olanlar anlatılır ve alınan yanıt aynıydı:
“Aynı
uygulama bize de yapılıyor.”
O
gece dilekçe yazdılar ve koğuşların yazmaları için havalandırmadan yüksek sesle
bağıra bağıra birbirlerine ilettiler. Sabahleyin dilekçeler verildi. Akıllarda
kalan ise kaç kişi bu dilekçeyi yazmıştır? Oldu.
Koğuş
ziyareti yapan Dört Duvar’ın psikologları ile konuşurlarken, iğrenç aramanın
bir daha yapılmaması için sözlü söylendi. Elinde bulunan kalınca deftere not
aldı Erkek Psikolog.
Aynı
kişi bir dahaki nöbette daha önceki yaptığını tekrar yapınca ağız dalaşına
girdiler. Koridorda karşılıklı olan kameralar çekimdeydi.
İdareye
dilekçe yazdıklarından sonra arama uygulaması biraz daha esnek hale getirildi.
Dev
Adam çalışma giysileriyle mutfağa girdiğinde:
“
Günaydın. Kendini nasıl hissediyorsun?”
“Kapana
sıkılmış olarak hissediyorum.”
Gülümsedi:
“Burada
biraz idare et ki, çevre edinirsin. Yerini yaptın mı çekip gidersin.”
“Sigortalı
iş bulmak zor.”
İkinci
Patron geldiğinde Sakıncalı ile görüştü.
Sigorta bir hafta içinde yapılacaktı. Morali düzeldi. Sorumlu Usta geldiğinde
tanıştılar ve işe koyuldular. İş yaparken kapalı yerde olduğunu unutuyordu.
Diğer zamanlarda canı sıkılıyordu.
İşyerinde
çay içerken tezgâhlara bakındı. Yüzünü tavana çevirdi. Aklına, bir pazarda
satış yaparken esnafların tezgâhları arasında dolaşıyordu. İstediği satış yoktu
ama yorgunluğu vardı.
Yukarıya
doğru geldiğinde merdivenlerin altındaydı. Etrafa bakınıyordu. Birisi gelse de
hepsini alsa diye. Gözüne aşağıdan gelen ellerinde dolu torbalarla F Dört
Duvar’ın Sorumlu Üç’ünü gördü. O da onu gördü.
Karşılıklı
birbirlerine bakındılar. F Dört Duvar’ın Sorumlu Üç konuya girdi:
“
Sana nasılsın? Demeyeceğim; halin ortada. Yalnız bizde bir derin nokta
bıraktın!”
Sakıncalı’nın
gözleri parladı. Duyu organını sonuna kadar açtı. Ne yumurtlayacak? Diye.
Başkentten gelen heyet ile görüşmeyi kabul etmiştin. Yazar o gün görüşe
gitmişti. Heyetin Başı:
“
İç Güvenlikçiler, Dört Duvar’ın Sorumluları dışarıya çıksın mı?”
Diye
sana söyledi. Gülümsemiştin, oysa bizler senin ‘dışarıya çıksınlar demeni
bekliyorduk.’
“
Hayır kalabilirler. Çekincem yoktur.”
Etrafına
bakındın, daha doğrusu bizleri kamerayla kayıt altına alıyor gibiydin. Başladın
konuşmaya:
“
Her yere bir tane Dört Duvar yapılıyor. Alfabetik sıraya göre gidiyor.
Yöneticiler büyük iş yapmışçasına sevinçle, basın aracılığıyla insancıklara ve
dünyaya duyuruyorlar.
Dört
Duvar yapmak insancıklara güvenmeme anlamı taşır. Kültür seviyesinin
bozulduğunu gösterir. O duvarların tümüyle kapanması gerekiyor. İlk önce
insanların ekonomik, sosyal ve kültürel olarak koşullarını düzeltip devamlı üst
düzeyde tutulması gerekir.
Gelelim
Dört Duvar arasında olanlara, adlisi, düşünce suçlusu, Toplumsal Düşünceyi
savunanlar koğuşlardayız. İç Güvenlikçiler bizlerle ilgileniyorlar. F Dört
Duvar’ın Sorumluları ve Başı altında olanlara emirler yağdırıyorlar. Şöyle
olacak, yapılacak…
Yukarıdan
gelen emirlerde Dört Duvarın Sorumlu Başı ve onun altındakiler uymak zorunda
kalıyorlar… Kendilerinin karar verme yetkisi yoktur. Acil sorunlarda yukarıya
danışıyorlar.
Burada
dövmeler havalandırma ile koğuşta oluyor. Kameranın kapsam alanına girmiyor.
İç
Güvenlikçi üstünden emir alıyor ve işini kaybetmemek için hükümlü ya da
tutukluya:
“Allah
Allah diyerek cenge çıkan cengâver fazla gazlanmanın etkisinde kalarak
karşısındaki savunmasız insana cop ve sopalarla saldırır.”
Dövülenler
gerçekten sinmiş midir? Dövülen kişi dövenler için iyi düşünce besler mi? Ya dövenler
sonrasında nasıl bir etki altındadır?
Birde
idarenin ispiyoncusu vardır. Bugün yakınını idareye söyleyen kişi başı
sıkışınca idarenin canına her zaman okumaya hazırdır.
Dört
Duvar arasında bu olumsuzluklar olurken, idare edenlerin hepsi neyle baş
başadır? Ailelerimize ve bize bir saldırı olur mu? Düşüncesi hep var olacaktır.
Buraya
formalite olsun diye gelmeyin. Burada direnenler insanlık onurları için
direniyorlar.”
Heyetin
Başı ince uzun boyluydu. Üzerinde takım elbisesi ve gömleğinin üzerinde kravatı
vardı. Kırlaşmış saçları çokça döküktü. Sana bakarak:
“Bana
inan buraya formalite icabı gelinmiyor. Herkesin söyledikleri rapor haline
getirilecektir. Başkente ileteceğiz. Orası gerekeni yapar mı? Yapmaz mı? Zaman
gösterir.”
Ona
bakınarak:
“
Yukarıdakilerin düşüncesinde demir parmaklıklar olduğu sürece, bir çözüme
kavuşmaz. Kısırdöngüde hepimiz döner dururuz.”
Heyetin
Başı sana teşekkür ederek, koğuşu boşaltmıştık. O gün Heyet ile bir aradayken senin konuşmanı
değerlendirdik. Sana hak verdiler. Bizde hak verdik ama düzen böyle kurulmuş ve
işliyor.”
Ona
bakarak:
“
Bir gün bu çarkta kırılır. Ne zaman olur bilemem! Sana sadece bir söylemim
olacaktır. Vicdanının sesini dinle! Sürüleceğim diye korkma. İşten atılsan da…
İlk önce benim halimi aklına getir.”
Onun arkasından bakındı. Merdivenleri
düşünceler içinde çıktı ve gözünden kayboldu. Efkâr basmıştı bir kere, tenha
yer bulup oturdu. Boynundaki tezgâhını çıkartıp konuşulanlara odaklandı.
Eve
gittiğinde Eşin’e anlattı. O ise hiçbir yorumda bulunmadı. Yorgundu nedense
uykuya dalış yapamıyordu. Yüreğinde bir kıpırdama vardı. Neye yormalıydı?
Sandalyenin
üzerinde otururken iki eli masadaydı. Giden kayıp günlerine daldı. Kısa bir
süre sonra kendine geldi. Düşüncesi yatmanın zamanı geldi diyordu.
Öyle
bir durumdaydı ki, düşüncesinde kopukluklar vardı. Yorgunluk hepten sarmış olmalı ki, kedisini
yatağın üzerine bıraktı.
Yoğun
tempo karşısında ayakta kalabilmenin mücadelesini verirken devamlı matematik
hesabı yaparcasına kendisini yenilemeye çalışıyordu. Piyasada da ikiyüzlülük,
arkadan hançereme düzenin istediği gibi tik tak işliyordu. Dünün ve bugünün
arasındaki koşullar biçim olarak farklı olsa da öz olarak onurunu koruma en ön
plandaydı.
İşyerine
uyum sağlamayı başaramadı. Çalıştığı ortamı hücreye benzetmesiydi. Zar zor bir
ay oldu. Bir yandan etrafında başka bir iş bakıyordu. Koşullar koşullar
sömürüye yelken açmış çarpa çarpa gidiyordu.
İşyerinde
Sorumlu olan uzun boylu, atletik yapılı Bir Genç vardı. Çalışma ortamından
sorumluydu. Mutfak bölümüne de kontrole gelirdi. Biraz iş konuşmasından sonrada
geyik sohbeti başlatırdı. Karı kızdan konu açardı. Sakıncalı bozulsa da
zorunluluktan susardı.
Öğleden
sonra mutfakta hızlı çalışma vardı. Tek tük bulaşıkları yıkarken, birden
elektrikler kesildi. İçerisi tam bir zindana dönmüş oldu. Müşterilerin olduğu
bölüme çıkmaları yasaktı. Mecburen içeride bekliyorlardı. Bulaşık yıkamayı
bıraktı.
Aklına
şubede sorguda evli olanların nasıl çözüldüğünü yol arkadaşlarından duymuştu: ‘Eziyetin
her türlüsü uygulanırken, gözleri bağlı olan tüm baskılara, sözlü saldırılara
rağmen, susmayı tercih ederdi. Amcalar okşadığı kişinin Eşi’ni ya da Annesini
getirirlerdi. Sorguda olanın gözleri açılırdı. Getirdiklerine elle sarkıntılık
hafiften başlardı. Seans içinde
direnenin gücü ayaklar altına alınırdı. Bildiğini konuşmaya başlardı. Ya da
oradan buradan derken işi az zararla atlatmaya çalışırdı.
Az
ya da çok konuşsa da çözülme çözülmedir. Sorgudakinin psikolojisi alt üst
olmuştur. Hangi yüzle Yol Arkadaşları’nın yüzlerine bakacaktır. Her isim vermede o kişi sorguya alınacak ve
canı acıtılacaktır.’
Buda
çözülmenin başka bir uygulamasıydı. Mücadelede bu ve bunun gibi olaylara
rastlanıyordu. Aslında ne pahasına olursa olsun; direnmek zorundadır kişi.
Yola
bakan demir kapı açıldığında içeriye güneşin ışığı yansıdı. Dışarıya çıkarken,
havalandırmaya çıkıyormuş hissi uyandı. Arabaların, Belediye Otobüslerinin,
mobiletlerin sık geçtiği bir yerdi. Bu arada insanların sıklığı da göze
çarpıyordu.
Gece
on bire doğru işi bıraktıklarında, genel temizlik yapılmıştı. Durak hemen üst yolda
benzinliğin yan tarafındaydı. Tatil gününe denk geldiğinden işler yoğundu. On
beş dakikaya yakın bekledi. Bu süre içinde gözleri her yanı taradı. Sonunda
beklediği Belediye Otobüsüne bindiğinde oturacak yer yoktu. Yorgunlukta bir
yandan bastırınca, yolculuk çekilmez oldu.
Deniz
kenarından yollarına devam ederken inenler ve binenler oluyordu. Şoförün sesi
duyuluyordu:
“
Arka tarafa yanaşalım.”
Orta
taraflarda birinin sesi duyuldu:
“
Kardeşim arkadan gelen otobüse binsinler. Neredeyse kucak kucağa gideceğiz.”
Şoför
karşılık vermedi.
Meydana
geldiklerinde yolcuların çoğu indi. Hemen boş cam kenarındaki yere oturdu. İnenlerin
çoğu başka yerleşim birimlerine gitmek için Otobüs Duraklarına gitti.
Gecenin
sessizliğinde, Dört Duvar arasında, ikinci katında pencereden dışarıya birçok
kez bakmıştı. Yağmurlu havalarda havalandırmaya inen yağmur tanelerini loş
ışıkta izlerdi. Düşlere dalardı. Bazen birçok düşe geçiş yapardı. Saatine
baktığında zamanın ne çabuk geçtiğini anlardı. İlkbahar, yaz aylarında, havaların güzel
olduğunda açık olan pencereden dışarıya özlem içinde bakardı. Dışarıdan gelen
temiz havayı içine çekerdi.
Gündüzleri
de aynı pencereden ve havalandırmada duvara yaslanarak gökyüzüne bakardı. Bulutların
şekillerinden anlamlar çıkartırdı. Kendi dünyasıyla birleştirerek bambaşka
konular yaratırdı. Hayal gücü bu olsa gerek.
Bazen
sevdiklerine ulaşırdı. Onlarla konuşur, dertleşirdi. Yarınlarda güzel günlerin
olacağını onlara müjdelerdi. Kendisi bedenen içeride olsa da, düşünce olarak
dışarıdaydı. Bir bakıma dev cüsseli duvarları, tel örgüleri, nöbetçileri aşarak
firar ediyordu.
Durakta
indiğinde yüzünü gökyüzüne çevirdi. Sokak lambasının yansıyan sarı ışığından
net göremedi. Başını gideceği yere çevirdiğinde yürümeye başladı. Gecenin
sessizlik ağı etrafını yavaştan örüyordu.
Hüseyin
Habip Taşkın
07.12.2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder