Hüseyin
Habip Taşkın
Birol ana caddeden uzak olan dağın zirveye yakın yerinde gecekonduda ev yapımında mola verdiklerinde Yol arkadaşlarına:
“Benim
meşhur artistlerden daha çok fotoğrafımı siyasi polis çekmiştir.” Dedi.
Gülüşmeler
arasında Ayşe:
“Sadece
senin mi? Tüm mücadele içerisinde yer alanların fotoğrafları çekilmiştir.”
Konuşma
devam ettiği sırada, İlyas’ın üzerindeki giyim eşyalarına yürüdüğü topraktan
havalanan tozlar konmuştu. Yanlarına geldiğinde konuşulanları dinledi. Bir ara
Birol’a işaret ederek birlikte evin yapıldığı yerin kum yığınının olduğu yerde:
“Yarın
akşam Konak’ta afişleme var. Sende desteğe gideceksin. Kendini ona göre
ayarla.” Dedi.
Birol
itiraz etmedi. Görev görevdi. Neresi olursa geceye, gündüze bakmaksızın
giderdi.
Gecekonduda
bir aile evinde İlyas ile tarhana çorbasını yudumladığında, arka arkaya ekmeği
ısırarak midesine indiriyordu. Yemeğini yedikten sonra çayını içti. Yorgun olduğundan
erkenden yatağına yattı. İlyas aile evinde diğer yol arkadaşlarıyla ne
yapacaklarına dair konuşuyorlardı.
Yol
arkadaşları ‘gecekondularına gelen insan sayısının arttığını, gelenlerin
kontrollerinin elden kaçmaması’ için konuşuyorlardı. Gecekonduda belirli
noktalarda nöbetçiler vardı.
Sabahın
erken saatinde Birol kalktı. Elini yüzünü yıkadı. İnşaatları biten yerleri
dolaşmaya başladı. Olanaklar ölçüsünde yapılsa da, evlerin her yerinden
rüzgârın girip çıkması bir oluyordu. Kapılar, pencereler gelişi güzel yerlerine
oturtulmuştu. Kimi yerlerin iç ve dış kısımlarında sıva yoktu.
İlyas
Birol’a seslendi:
“Kahvaltı
hazır, karnımızı doyuralım. Buralarda ev ziyaretleri yapalım. Öğleden sonra
Konak’taki derneğe gideriz.”
Kahvaltı
yapılacak tek katlı duvarı sıvasız, tuğlalı eve doğru yürümeye başladığında
başını aşağıya doğru çevirdi. Körfezdeki masmavi su tabakasını gördü.
‘Manzarası da güzelmiş.’ Diye aklından geçirdi.
Akşama
doğru dernekte sayıca çoktular. Birol ve yol arkadaşları aynı afişlemenin
devamını Konak civarına yapmaya soğuk havanın ‘seni dondururum’ dercesine
meydan okumasına karşı akşam insanların olmadığı bir anda afişlemeye çıkarlar.
İzmir
Belediye binasının iskeleti son kata kadar yapılmıştı. Polis baskınında boş
binaya birkaç kişi girerek üst katlara kadar çıkan olurdu. Birol ikinci kattan
karşı binanın sol ve sağ köşelerini gözler, sağ taraftan ince ve uzun boylu
biri gelir. Yol arkadaşlarından birine benzetir. Başını biraz daha öne doğru
uzatır. Gelen kişi biraz daha yaklaşmıştır. Normal ses tonuyla seslenir.
Seslenmeden önce yanına Yol arkadaşlarından Ahmet gelir:
“ Ne
arıyorsun orada çabuk gel!”
Gelen
kişi hafiften koşmaya başlar, koşarken de:
“Operasyon
başladı mı?” der.
Birol
şaşkındır:
“Başladı
başladı çabuk yukarıya çık.” Der.
Birol
Ahmet’e dönerek:
“Çabuk
yukarı katlara çıkalım. Gelen Siyasi Polisin fotoğrafçısı, aynı zamanda parmak
izi alan kişidir.”
Ahmet
ile yukarı katlara doğru karanlık merdivenlerden hızlıca çıktılar. Çıktıkları
katta merdivenlerden sesin gelip gelmediğine baktılar. Bir saate yakın
çıktıkları katın her yerinde dolaştılar. Öyle bir yere geldiklerinde Birol
boşluktan aşağıya doğru çarpa çarpa inmeye başladı. Yakalanmamaları için
bağırmadı. İki kolunun yanlara açılmasıyla olduğu yerde sadece “ııııhhh”
diyebildi. Birol’un gücü tükenmekteydi. Bedeni titremeye başladı. Ahmet biran
durdu ve arkasına baktı. Birol yoktu. Geriye döndü sessizce:
“Birol
Birol neredesin?”
Bir
üst kattan inen yol arkadaşları bulundukları kata önlem amacıyla girdiklerinde
Ahmet ile karşılaşırlar. Olan biteni anlatır. Birol’u o katta aramak için
dağılırlar. Birol gücünü toplayarak “aaaahhh” diye sesini azda olsa yükseltir.
Sesi duyan o yöne gelir. Bir daha “aaahh” diye bağırır. Karanlığa gözleri
alışan yol arkadaşları Birol’un kollarından tutup, hızlıca yukarıya doğru
çekerek çıkarırlar.
Ayakta
duracak hali olmadığından yere uzatırlar; konuşmada zorlanır. Yol arkadaşları
aynı anda kollarına, ayaklarına, gövdesine masaj yaparlar. Yirmi dakika sonra
kendine gelir:
“Görmeseydiniz
eşek cennetine gidecektim. Boşluğu göremedim her tarafımı çarpa çarpa indim.
Yanlara açılan kollarım sayesinde kurtuldum. Genişlik biraz daha olsaydı eğer,
zemine inerdim. Sayenizde Azrail’e çalım attım. Her yanım ağrıyor.”
Birol’un
kollarına girerek yavaştan ayağa kaldırdılar. Kollara, bacaklara, gövdeye masaj
tekrar başladı. Acı beynine vuruyordu. Bağırmak istiyordu ama bağıramıyordu.
Kollarına
iki kişi girerek merdivenlerden yavaş yavaş iniyorlardı. Gözcüler hızlıca zemin
kata indi. Dışarıda köşe başını tutan gözcüler gelecek olanları bekliyorlardı.
Zemin kata iniş yavaş oldu. Dışarıya çıkıldığında köşe başına kadar iki kişinin
kolunda gitti.
Köşe
başında ayrılanlar oldu. Üç kişi Birinci Beylerdeki derneklerine doğru
yürüdüler. Yolun belirli kısmında kollarından tutan yoktu. Apartmanın giriş
kapısına geldiler. Karşılarında İkinci Beylere giden yol vardı.
Dış
kapı açılır açılmaz içeri girildi. Asansöre binip en üst kata çıkıldı. Derneğin
kapısı açılır açılmaz Birol masanın üzerine çıkıp uykuya daldı.
O
günden sonra üç dört gün evinde ağrılar içinde dinlenmeyle geçirdi. Babasına,
annesine olanları anlatmadı.
Derneğe
gittiği gün tekrardan afişleme Konak’ın Konak Pier ve Konak Belediyesi’nin
bulunduğu alan yapılacaktı. Birol tüm ısrarlara rağmen gece afişlemeye katılmak
için dernekte kaldı.
Birol ve yol arkadaşları mücadelelerine bağlı
insanlardı. Hastada olsalar eyleme gitmemezlik yapmıyorlardı. Ekmeklerini,
cebindeki paraları bile paylaşıyorlardı.
Gece
Konak civarına iki koldan afişleme yapılıyordu. Bu gece hava ne soğuk nede
sıcaktı. Birol deniz kenarında gözcülük yapıyordu. Belediye Binası inşaatının
yakınlarına geldiğinde düşünceye daldı. ‘Yaşamım neredeyse burada bitecekti.’
Yüzünü denizden tarafa çevirdi. Karanlıktan başka bir şey gözükmüyordu.
İkinci
grup gözcüsünün binanın arka tarafından sesi geldi:
“Baskın
yedik.”
Belediye
Binasına doğru koşmaya başladılar. Yedi kişi binaya girdi. Birbirlerinden
ayrıldılar. Birol Halil ile birlikte Belediye Binasına girdiklerinde zemin
katta bulunuyorlardı. Ortası boş alanın yanından beton üzerinden yürüyerek en
sonda deniz tarafında bulunan iki kolon duvarın arasına ikisi çömelerek
otururlar, rahat edemezler. Karşılıklı ayaklarını kendilerine çekerek dizleri
yukarıda kalır.
Soluklar
tutulmuştur. İki kişinin sesi duyulmaktaydı. Birinin sesi:
“Sizi
gördük hadi çıkın oradan yoksa canınızı yakarız.”
Diğer
ses:
“Burada
yoklar!”
Birol’un
başı hafiften kolonu geçer geçmez, çekmesi bir oldu. El fenerinin ışığı
yanlarına kadar gelmiyordu. Yanlarına bir taş atıldı. İlk önce konuşanın sesi
geldi:
“Gidelim
buradan pisipisine gitmeyelim.”
Sessizlik
oldu. Beş dakika sonra baktıklarında ortalıkta kimsecikler yoktu. Kendilerine
pusu kurulmuş olabilir düşüncesiyle yerlerinde öylece duruyorlardı. Halil’in
sesi kısık:
“Baktığında
ne gördün?”
Birol
aynı ses tonuyla:
“
Bir tanesini Kemeraltı Karakolundan tanıyorum. İnce uzun boylu sarı kısa
saçlısını. Çoban Ali ile aynı afişi yaparken bir geceliğine misafir etmişlerdi.
Tanıdığım
polis, hani anlatmıştım oymacı, feneri yüzüne doğru tutuyordu. Tam net
gözükmüyordu ama siması onundur. Yakalandığımızı bir düşün? Hangi tezgâhtan
geçirirdi bizi bilemem?”
Denizden
kayıkçı motoruna benzer ses duyuldu. İyice yaklaşınca ışıklarını yaktı.
Tuğlaların boşluk olanların arasından ışık içeriye yansıyordu. Birbirlerine ‘ne
oluyor?’ diye bakındılar.
Yukarıda
dolaşan helikopterin ışığı, içeriyi hepten aydınlatıyordu. Sesi de geliyordu.
Birkaç kez binanın çevresinde döndü. Sonrasında sessizlik oldu. Yerlerinden
kıpırdamadılar. Halil:
“Operasyon
yaparlar mı?”
“Düşünmek
istemiyorum! Zevk alarak bizi öldürürler.”
Gökyüzü
ağırdan aydınlanıyordu. Kol saatine bakan Birol:
“Saat
yedi buçuğa geliyor. Geceden beri çişim var. İşeyeceğim.”
“Benimde
var. Arka kolonun arasına işeyelim sırayla.”
Rahatlamış
olarak sessizce aynı şekilde oturuyorlardı. Saat dokuz olduğunda gececilerin
gittiğini yerine sabahçıların geldiğini konuşarak çıkmaya karar verdiler. İlk
önden hızlıca çıkan Birol oldu. Deniz kenarına inşaatın uygun yerinden indi.
Önde boş duran masanın sandalyesine oturdu. Halil arkasından ayrı bir masaya
geçti. Canları çay içmek çektiysede ortada garson yoktu. Karşılıklı konuşarak
evlerine gitmeyi uygun buldular. Birol aşağıya Halil yukarıya doğru normal
adımlarla yürüyerek uzaklaştılar.
Bir
gün sonra afişe çıkan arkadaşlarıyla dernekte bir araya geldiklerinde, Sahil
Güvenlik ve Helikopter işbaşındaymış… İnşaatta bulunanları, varyantın camiye
yakın yerinden izlemişlerdi. Yakalanıp
infaz edildiklerini de düşünce olarak konuşmuşlardı.
Mücadelenin
sıcaklığı eylemden eyleme her zaman yerini koruyordu.
01.11.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder