"ÖYKÜ"
Hüseyin
Habip Taşkın
Mahir karşı kaldırımda bulunan saçları kırlaşmış biri kadın ve erkeğe bakıyordu. Kadın eliyle öndeki üç apartmanı işaret ediyordu. Erkek ise eliyle köşedeki apartmanı gösterip, konuşuyordu. Kadınla erkek el ele tutuşup, köşedeki apartmana kadar yürüdüler ve köşeyi az geçince sokak arasına daldılar.
Mahir merakından
arkalarından takibe başladı. Öndekiler dört apartman yürüdükten sonra etraflarına
bakındılar. Vakitleri darmışçasına yürümeye devam ettiler. Boyaları hepten
belli olmayan apartmanın önünde durdular. Etraflarına bakınıp durdular.
Saçları kırlaşmış kadın:
“Hilmi hayranımız var.
Takipteyiz.”
Hilmi ağırdan etrafına
bakınıyormuşçasına Mahir’e bakındı:
“ Aynasız mı? Dur bakayım! Torunumuz
yaşında Duygu.”
Başını sallayarak onayladı.
Hilmi eliyle işaret ettiğinde:
“ Evladım bakar mısın?”
Mahir gayet sakin tavırla
yanlarına yaklaştığında:
“Efendim amca… Ne
istemiştiniz?”
“Yılların içinde ikimizin
anıları vardır. Anılarımızdan hiçbiri kalmamıştır. Yerine beton yığınları
almıştır. Buralarda bahçe içinde, tek katlı ev ve kuyusu olan bir yer vardı. Ne
oldu acaba?”
Mahir’in ilgisi hepten
arttı:
“ Yıllar önce ölen Mehmet
amca ile Melahat teyzenin evini diyorsunuz. İki oğlu vardı. Oğullarından Cemil
amcanın karısı Ayşe bir yıl önce öldü. Hilmi amca yurt dışında mültecidir. Ben
onu hiç görmedim. Devrimciymiş.”
Hilmi gözlerini Mahir’den
kaçırdığında:
“Cemil ağabeyim kızının
yanına bir ay önce gitti.”
Mahir’in nefes alışı verişi
neredeyse duracaktı:
“ Siz Hilmi amca
olmalısınız. Sizde Duygu teyze Neriman teyze ile Salih amcanın kızısınız. Bu
sokağın arkasında bahçeli iki katlı evde oturuyordunuz. Oraya da çok katlı bina
yapıldı yıllar öncesinden.”
Hilmi ve Duygu gözyaşlarına hâkim
olamayıp akıttılar. Hilmi pantolonun
cebinden, Duygu el çantasından kâğıt mendillerini çıkarıp, gözyaşlarını
sildiler. Mahir hüzünlü sahnenin ortasında duygu seline kapılmış gözleri izlerken,
kendisinin gözleri de yaşarmıştı.
Hilmi amca, babam Cemal’de aynı
hareket içindeymişsiniz. Babam seni ve Cemil amcayı devrimci mücadele
içerisinde yer almanızı anlatıp durdu.
Babamı da bir yıl önce
kanserden kaybettik.
Bize gidelim. Annem sizleri görünce
sevinecektir.”
Duygu Mahirin omuzuna elini
koydu:
“ Sakine yaşıyor…”
Birlikte yürümeye
başladıklarında Mahir ile Hilmi konuşmaya devam ediyorlardı. Duygu sadece
onları dinlemekle yetindi.
Altı katlı kanarya sarısı ve
balkonlarının içi beyaza boyanmış apartmanın önüne geldiklerinde Mahir:
“Bu apartmanın beşinci
katında öne bakan kısımda oturuyoruz.”
Mahir dış kapıyı açıp, Hilmi
ile Duygu’ya el işaretiyle geçebilirsiniz yaptı. Asansör zemin kattaydı. İçine
binip Mahir beşinci katın düğmesine bastı. Nasıl kalkış yaptığını anlayamadan
beşinci katta kabin durdu. İner inmez evin kapısına yaklaşınca Mahir kapıyı
anahtar ile açtı. Etrafa bakınarak:
“Anne anne bak misafirlerimiz
geldi?”
Annesi kırlaşmış saçlarıyla
kapıya yaklaştığında gelenlere, gelenlerse ona baktı ve:
“Çok zaman oldu. Dur bir
daha bakayım.”
Sakine biraz daha bakınıp,
Duyguyu kucakladı:
“Kııızzzz Duygu…” diyebildi.
Gözlerden yaşlar akıp gitti eskiyen
geçmişin sayfalarına doğru.
Sakine ile Duygu mutfakta
yemek hazırlığındaydılar. Bir yandan Mahir ile Hilmi salonda karşılıklı
hafiften yeşilimsi koltuklara oturmuş, geçmişten söz ediyorlardı. Mahir’in
yüreği geçmişe doğru akıp gidiyordu. Babasının yaşamış olduğu dönemin çocukluk
arkadaşıyla baş başaydı:
“Babam birçok yaşadığınız
olayı bana anlatmıştı. Sıkıyönetim bazı şehirlere geldiğinde şehir merkezinde
korsan mitingde birlikteymişsiniz. Etrafınızı asker ve polisler çevirmiş…”
Hilmi dudaklarını
buruşturdu:
“Sana anlatılan gibi oldu.
Nasıl olduysa kurdukları barikatı geçtik ve ikinci barikatta üzerlerimize asker
ile polis yağdı. Yakalandığımızda hafiften hoş geldiniz yumruğu, şamarı, copu
yedik. Çevredeki kalabalık korkulu gözlerle bizlere bakıyorlardı. O zamanlar
reno arabaları vardı. Arabalarla
yakaladıklarını karakol merkezine götürdüler.”
“Ondan sonra siyasi şubeye
alınmışsınız. Orada sizleri iyice haşlamışlar.”
“Mahir biz oraya düştüğümüz
için fotoğraflarımızı çekip, parmak izi aldılar. Bunlar ifade alındıktan sonra oldu.
Kaç gün sonra oldu dersen yirmi gün şubede kaldık ve adaletin haşin kılıcı
cezaevine gitmemizi uygun buldu.”
Sakine mutfaktan seslendi:
“Şimdi yemek zamanıdır.
Sofra hazırdır.”
Mutfak genişçeydi. Duvarları açık mavi renkteydi. Masa kare biçiminde açılır kapanır özelliğe
sahipti. Sandalyelere oturur oturmaz kaşıklar ve çatallar hareketlendi
parmaklar sayesinde. Yemekten sonra çaylar yudumlandı. Geçmişteki mücadeleden
söz edildi. Cezaevinden çıkanların evliliği, Duygu ile Hilmi’nin yurt dışına
sahte pasaport ile çıkışları konuşuldu. O dönemin mücadele eden kadın ve erkekleri
anıldı. Birçoğu toprağa karışmıştı. Geride kalanlar sadece birkaç yaşlıydı. 20.08.2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder