2 Ekim 2024 Çarşamba

GÖÇMEN KUŞLARI



Çocukluğumun geçtiği kasabada evimizin önünden yaz, kış traktörler tarlalarda çalışmak için kadın ağırlıklı, erkek, genç çocuk taşırdı. Traktörlerin sayısı değişkendi. Bir ara on beşi geçmişti. Yaz, kış tarlaya gidenleri izlerdim. Benim yaşıtlarım, yeni doğmuş bebeler, okul çağındaki çocuklarda tarlanın yolunu tutarlardı. Çocuk aklımla neden? Sorularını sorar, bir türlü yanıtını bulamazdım. Yıllar birbirini kovalarken mübadelede gelenlerin çocuklarının da ağırlıklı tarlaya gittiğini öğrenmiştim.

Kasabamıza aşağıdan yukarıya doğru bakınca, tarihin derin izleri yansırdı. Eskilere gidersek, Romalılar, Bizanslılar, İyonyalılar ve diğerleridir. Yakın tarihe doğru bakarsak,  ördekbaşı olan yerde Tahtacı Aleviler, hafif kamburumsu olan yerde Romanlar yaşardı. Aşağı kesimlerde bir zamanlar Osmanlı döneminde bile yaşamış olan Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin evlerinin izleri ve kiliseleri vardı. Yaşayan halkların zengin kesimi olduğu kadar, garibanları da vardı.

Mübadele döneminde Yugoslavya, Yunanistan, Bulgaristan’dan ağırlıklı insanların kasabaya yerleştirildiklerini aklımın erdiğinde öğrenmiştim. Burada Osmanlı öncesi, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemini kapsayan medeniyetin izlerini bulmak mümkündür.

Babamın mesleğinden dolayı ilgimi çeken kasabaya gelmiştik. Bulunduğumuz mahalle ve sokak ağırlıklı mübadele sonunda Yunanistan ve Girit’ten gelen insanlardan olduğunu öğrenmiş ve ilgimi çekmişti.

Ev sahibimiz Yunanistan göçmeniydi. Belediye pasajında kasap dükkânı vardı. Rauf amca, eşi Naciye teyzeydi. Sokağımızda bulunan aileler diğer gelenlere göre biraz daha maddi durumu iyi olanlardı. Rauf amcanın annesine sorardım:

“Teyzecim nereden geldiniz?”

“Uzaklardan geldik. Çocukluğum, genç kızlık dönemim ve evliliğim, çocuk çoluğa karışmam ve yaşlılığa doğru bir ömür geldiğim yerde kaldı.  Günün birinde haydi Türkiye’ye gidiyorsunuz dediler. Buraya geldik.”

“Geldiğin yeri özlüyor musun?”

“Oraya alışmıştık. Geldiğim yer küçük yerleşim birimiydi. Rum ailelerde vardı. Aramızda sorun olmadı. O topraklarda yatan atalarım var. Kolay kolay unutulmuyor.”

İlkokula başladığımda arkadaşlarım ağırlıklı Yunanistan’dan gelenlerin çocuklarıydı. Merak ettiğimden okul bitiminden sonra evlerine konuk olurdum. Gittiğim evlerin birçoğunda gelirleri az olan insanlardı. İlgi ve alakaları bana karşı çok iyiydi. Benim oturduğum sokakta bir aile haricinde hepsinin özel dükkânları vardı. Gültaç arkadaşımın babası muhasebeciydi. Saim amca dişçiydi. İşyeri evinin bahçesindeydi. Ali abinin babasının çarşıda bakkal dükkânı vardı.

 

Çarşımız Rum, Ermeni ve Yahudi esnaflarına ait olsalar da Türkiye Cumhuriyetinde yeni çarşılar oluşturulmuştu. Yenilerin üzerlerinde evler vardı. Belediye pasajının temellerini ilkokula başladığımda atıldı.

Gençlik yıllarında biraz daha gözlemlemem ile yaşıtlarım ve benden birkaç yaş büyüklerim ailesinin nereden geldiklerini anlatıyorlardı. Anlatılan her öyküde bir hüzün öyküsü vardı. Bazı aileler sırmışçasına gelişlerini anlatmazdı. Buda beni daha çok ilgilenmeme neden oldu.

Nedret adında bir arkadaşımla hamama yakın yerde bir kahvehanenin bahçesinde oturmuş, sohbet ediyorduk.

“Nedret biliyorsun mübadelede gelenlere göçmen kuşları diyorum. Aslında hepimiz birer göçmen kuşu değil miyiz? Annen, baban deden, ananen gazete ve kitap okuyanlardan olduğu kadar; ne zaman geçmiş ile soru sorduğumda bana yarım yamalak yanıtlar verirlerdi. Sen duymuşsundur”

“Can susuluyorsa aile arasında alınan karardır. Bir daha açma konuyu…”

Gövdesi büyük meşe ağacının altında, yöresel çıkan gazozu, şişesinden yudumlayarak, tadını çıkararak içiyorlardı. Nedret göz ucuyla Can’a baktığında:

“Sana birazını anlatayım. Yalnız… Bu konuşma aramızda olmadı.”

Can onu dikkatlice dinliyordu:

“ Ben Türkiye’de doğdum. Selanik’te küçük bir kasabada ailemi ve altmış haneye yakın aileleri alıp, otobüslerle deniz kıyısına getirmişler. Küçük bir gemi ile yolculuk yapılmış ve yorucu geçmiş.

Kara parçasına çıkıldığında karantina denilen yerlere almışlar. Ne kadar burada kalmışlar, tam gününü bilemiyorum? Sonunda buraya getirilmişler. Ev ve tarla verilmiş verilmesine, kasabanın kabadayı tiplemeleri, gelenlere verilen yerleri almaları için baskılara başlamış. Kavgalar olmuş. Sonunda senin dediğin gibi göçmen kuşları birleşerek, kendilerini korumuşlar.”

“Ara sıra Mübadelede gelenlerden biriyle biri kavga ettiğinde ‘gavur’ cümlesi ağzından çıkardı.”

Nedret ellerini birbirine kenetlediğinde:

“O zamanlar söylenenler ağrıma gidiyordu. Zamanla komşuluklarımız pekişti. Birbirimizle evlilikler yapıldı. Aileler iç içe geçti. Cenazelerimizi birlikte kaldırdık. Birçok noktada birleştik. Şimdi ağır cümleler kullanılmıyor.”

İki arkadaş konuşmalarına devam ediyordu.

Hüseyin Habip Taşkın

30.08.2024

20 Eylül 2024 Cuma

DUYURUMUZDUR ÇIĞ DERGİSİYLE BİR İLİŞKİMİZ KALMAMIŞTIR

 

DUYURUMUZDUR
ÇIĞ DERGİSİYLE BİR İLİŞKİMİZ KALMAMIŞTIR
Homeros’un Bornova’sında 5.Kitap Günlerinde 5-6 Ekimde standımızda olacağımızdan, hazırlanan afişlerimizi internet ortamında duyurmuştuk. Çığ Dergisi sorumlusu ve sahibi olan Turgut Alp Eroğlu'nun whatsapp’a kurmuş olduğu grupta bir yazısına gözüm ilişti. Masraflardan dolayı hafta içi katılımcı yazarlardan 150TL Hafta sonu 200TL alınacağı yazılıydı.
Bende “Turgut üstadım bu para olayı ne zaman çıktı? Daha önceden haberimiz olsaydı ona göre katılıp katılmamada karar alsaydık. Yazar arkadaşlarımızın birçoğu kitap satmadan gidiyor. H. H. Taşkın” şeklinde yazdım.
Kısa zaman içinde benim gruptan ilişkimi kesti. Bornova Kitap günlerinde, belediye, yayıncılardan standına göre kitap ister. Bu kitaplar ihtiyacı olan yerlere belediye adına gönderiliyor, yani para alınmıyor.
05 Eylül 2024 tarihinde whatsapp grubunda masraflar için istenilen para tutarları yazılmış olup dikkatimden kaçmıştır. Olayı çözeceğimiz yerde sorumlu kişi beni gruplarından silmiştir. O gün katılımcı arkadaşlarıma durumu anlatan yazımı yazdım. Ayşe Yetişen ile Ali Fuat Karaöz de benimle ilgili yazılarını yazıp gruba gönderdiler. Anında iki arkadaşım da gruptan çıkarıldı. Fatma Kılıç ve Tülay Cengiz de aynı durumdan çıkartıldı. Dilek Şenol arkadaşımız da birlikte edebiyat alanında yürüdüğümüzden gruptan çıktı. Sadece gruptan çıkarılan bizler değiliz. Sadece kırmadan dökmeden bir yazı yazdım, sonuç böyle oldu.
Hüseyin Habib Taşkın
Sonuç olarak kısacası Çığ Dergisi’nin çatısı altında Homeros’un Bornova’sında 5.Kitap Günlerine 5-6 Ekimde katılmıyoruz. Bu dergi çevresiyle bundan sonra hiçbir ilişkimiz de kalmamıştır.
Bilginize sunuyoruz.
17.09.2024
Ayşe Yetişen
Dilek Şenol
Fatma Kılıç
Tülay Cengiz
Ali Fuat Karaöz


16 Ağustos 2024 Cuma

EDEBİYATÇILAR VE SANATÇILAR SAVRULDUKÇA

                            


Biz yazarlar bu kafayla birlik olamadığımız sürece sorunlarımızı çözemeyiz. Dağınıklığımızdan kitap fuarlarında sözümüz ciddiye alınmaz. Altında kalırız. Kalmaya devam ediyoruz.

‘2.Kuşadası Kitap Fuarı’ndayız. Burada da sorunlarımız var. Sorunlarımızı aktaracak yetkili yok. Kitap Fuarı Kuşadası genelinde duyurulmamış. Etkinliğin olduğu yerde tuvalet yok. Dışarıdan gelecek olan yazarlara kalacak yer ayarlanması, sabah kahvaltısı, öğlen ve akşam yemekleri karşılanmalıdır.

Popülist olanlar el üstünde tutuluyor. Özel arabalar ve otel ayarlanıyor. Çünkü gelecek seçimde yatırım olacak.

Kuşadası’nda biraz olsun düşük fiyata oteller yedi ve dört bin arasındadır. Pansiyon iki buçuk ve bir buçuktur. Ben ve arkadaşım stanttın altında ve yanında geceleri yatıyoruz. Biz bu parayı nereden verelim? Her işimiz formalitedir. Yapıldı mı? Yapıldı…

Ülke genelinde Belediye Başkanı başta olmak üzere ekibiyle Kitap Günleri etkinliği düzenliyor. Özel firmalara verildiğinde, Sanat Ve Edebiyat Derneklerinden para talep ediliyor. Torpille dernekler yer bulduğunda ücra köşelere atılıyor ve bu derneklerin sayıları azdır.

Partili Genel Başkanları kalkıp bizim belediyelerimiz Sanata ve edebiyata önem veriyor diye demeç verenler var. Bu demeçlerin temelleri yoktur.

Hüseyin Habip Taşkın

16.08.2024

 

29 Haziran 2024 Cumartesi

BURDAN YAK


 

Niye bana böyle bakıyorsunuz? Dünyanın düzenini ben bozmadım ki. Sınıflı toplumlardan başlayarak bozulmuş. Gelenek haline getirilmiş, düzenin bozuk oluşundan iktidarlarını koruyanlar her türlü olanaklarıyla baskısını,  zulmünü, entrikalarını kendi insanlarına uyguladılar. Kendi yasalarını keyiflerine göre yaptılar.

Dünyada seçim diye bir kural koydular. Adına demokrasi denildi. Bu demokrasi her kılıktan kılığa girip çıktı. Bir avuç emperyalist, kapitalist kendi ülkelerinde ve diğer ülkelerde yaşayanlara ayar çekmeye başladılar. Bu ayarda bizim istediğimiz kadar özgürsünüz. Sınırlarınızı aştığınızda kanunlarla yasalar önünde ezer geçeriz sizleri demeye getirdiler. Daha çok aşarsanız infaz edilirsiniz ile gözdağı verilmeye çalışıldı.

Her olanak onlar için yeryüzünde vardır. O olanak işçiler, yoksullar, ezilen kesimler için yoktur. Senin alacağın aylığı,  soluyacağın havayı, karnının doyacağı, her türlü yaşam hakkını belirlerler. Hakkını arayamazsın, neden mi? Seni oyunlarıyla bölmüşler. Birbirine güvenmeyen, öfkeye yönelik, bencil bir insan türü yaratıldı dersek yanlış olmaz.

Bizler lağım çukurundan çıkmamız için mücadelenin ortaklaşmasını sağlamalıyız. Kolektif yaşam tarzını oturtmalıyız. Vakit geç değildir. Gelecek bizlerin ellerindedir.

Hüseyin Habip Taşkın

24.06.2024

 

12 Mayıs 2024 Pazar

Acılarımız Ortaktır



 Her halkın acıları birbirine benzer. İnsanca yaşamak her bireyin hakkıdır. İnsanca yaşıyabiliyor muyuz? Kendimizi birey olarak sorgulamamız gerekir. Dünyayı yönetenleri ve ülkelerdeki iktidarları sorgulamalıyız. Herşeyi sorgulamalıyız. O zaman  bizlere yıllardır acı çektiren emperyalizmin, kapitalizmin iğrenç yüzünü görürüz.

3 Mayıs 2024 Cuma

DÜNYANIN İNSANLARI


 


Bir toplumda insanlar suskunsa bunun bir nedeni vardır. İşin derinine girdiğimizde birçok nedenle karşı karşıya kalabiliriz. Bir devleti yöneten yöneticilerin baskısı kendi halkına, halklarına kanunuyla, polis, asker ve yargı gücüyle, kurumlarıyla dayatır.

Bir devlet yapısında sömürü ağını oluşturan tekelci sermeye, feodalite, seçilmiş yöneticiler, bürokratlar derken zincir halkası uzayıp gider. Geçmişten bugüne dünya düzenine baktığımızda kanunları kendi çıkarınadır. Dünyayı yönetenler saltanatlarından ödün vermezler. Ezilenler ve ezilenlerin fotoğrafları devamlı çekilmiş, çekilmektedir.

Hepimiz insanız dilleriyle, kültürleriyle, ten renkleriyle ve bir arada yaşıyoruz. İnsanca yaşamak istiyorsak... Susmamalıyız.

Hüseyin Habip Taşkın

03.05.2024

2 Nisan 2024 Salı

SIRANIZI BEKLEMEK İSTEMİYORSANIZ...

 

   Seçimleri sorgulamamız gerekiyor. Hem seçim yapılıyor ve ardından Kayyım atanıyor.  Yeri geliyor  polis sorgusu, ardından adliyenin yolu gösteriliyor. Sonrasında cezaevi... Ülkemde insan manzaraları alabildiğine çeşit çeşit oyunlarla örülmüş bir kabusun içinde harmanlanmaya çalışılıyor. 

   31Mart 2024 günü Belediye Başkanları,  Meclis Üyeleri seçildi. Muhalefet ezberleri bozan bir sonuçla birçok ili ve ilçeyi aldı. Yıllardır demokrasi ile değil AKP'nin tek adamıyla yönetiliyor ülkemiz. Kendi iktidarı uğruna tüm kurumları elinde bulundurmaya çalıştı, çalışıyor. 

   Baskılar, cezalar artarken, hayat pahalılığı, yoksullukta arttı.  

   DEM Parti 7 il ve ilçeleri aldı.  Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine DEM Parti Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı seçilen Abdullah Zeydan'ın seçilme hakkını geri aldı. Gasp edildi denilirse daha doğru olur. AKP Kayyım atamalarını rutin hale getirdi. Van'da oy çokluğu ile  alınan Belediye seçimi, u dönüşüyle AKP'ye veriliyor. Yasa kılıfına göre değişime uğruyor. 

   Direnen bir Kürt seçmen var. Halk ve halklar var. 

   Sonuç olarak baktığımızda pabuç çok pahalı ve el yakıyor. Van'daki yaşananlara göz yumulursa bunun ucu Türkiye'nin her yerini saracaktır. CHP, İYİ Parti, EMEP, Sol Parti ve diğerlerine sıra gelecektir. Dayanışma zamanıdır. İnsanca bir arada kavgasız, gürültüsüz, ötekileştirmeden yaşamak hepimizin hakkıdır. 


16 Şubat 2024 Cuma

Okyanusu Aşmak Kitabı Hakkında Düşüncem

 


Merhaba Canlar:

Yazar Serap Ergun’un Okyanusu Aşmak kitabı üzerine düşüncemi sizlere aktaracağım. Kırk Kitap Yayınlarından 2023 yılında çıkmıştır. Yüz otuz dokuz sayfadan oluşmaktadır. Yazarımızın ilk kitabıdır.

Yazarımız her konuya bir başlık koysada bir bütünlük içinde sade bir dille, birinci tekil şahıs olarak anlatmıştır. Betimlemeleriyle, gözlemlemeleriyle, kurgularıyla, iç monologlarıyla, bilinç akışıyla, mekanlarıyla okurlarına barbar erkek düzeninde, kapitalizmde  kadın yaşamının zorluklarını inatla, kafasına koyduğu doğrularıyla bir kadının her işi yapabileceğini ortaya koymuştur.

Mekânları farklı olsada gemide çalışmak için Deniz Eğitimi alıyor. Aslında kitapta bir kadının kafasına koyduğu bir işi, bunu erkekler yaparı değil, kadınlarda yapar diyerek mücadelesiyle anlatıyor. 

Toplumumuzda Osmanlıdan gelme bir gelenek vardır. Bu geleneğin ne yazık ki bugün bile izlerinin ağırlığını görmekteyiz. Kadının yeri evidir. Kocasının yanıdır, çocuk yapsın, onu bunu yapsın diyerek kadını eve kapatmak isteyen bir yoz düşüncenin karşısında kadınların erkeklerle eşit haklara sahip olduğunu yazarımız kitabında mücadelesiyle anlatmaktadır.

“Gemi Adamı Olur” başlığında dikkat edileceği üzere her iş erkeklere aittir diye cinsiyet ayrımcılığının olduğuna işaret ediyor. 

Bir kadının gemide çalışacağını hiç kimse düşünemez; yakıştıramayanlarda olur. Yazarımız gemide çalışacak bir kadının kızı tarafından nasıl engellenmeye çalıştığını psikoloji üzerinden anlatırken, endişesini de açığa çıkartıyor. Annesi ise kafasına koyduğu işi yapmak ve görmek için son noktayı koymaktadır.

Gemide işe başlamak için başka bir mekâna yolculuk yapar. Heyecanlı olmakla birlikte düşüncesinde nasıl olacağını, neyle karşılaşacağını? Anlatımıyla, duygusuyla, iç dünyasıyla okuyucusuna yansıtmıştır.

Gemi devasa büyüklüktedir. Kendisini karşılayan birinci kaptanın kadın olduğunu, geminin dışı ve içi hakkında bilgi vermektedir.  İç kısımdaki kokunun ağır olduğunu, alışması zaman içinde olsa bile geminin her yerinin temizlenmesi gerekiyor.

Görev yapacağı mutfağın yağ ve pislik içinde olduğunu gördüğünde duyguları, düşünceleri alt üst olur. Personelden yardım edenler sayesinde mutfağını temizletmiştir. Aşçıbaşılığını gayet güzel yapmaktadır. Gemide kim kimdir? Huyunu suyunu detayına kadar öğrenir. Tavrını ona göre koyar.

Kadının cesaretli oluşunu, tavrından ödün vermeyişini eylemleriyle, söylemleriyle anlatmaktadır. Gemideki insan profili karadaki insan profilinden ortak yönleri olsada farklı yanları vardır.

Gemide çalışanların alkoliklerini, uyuşturucu kullananlarını, ispiyoncularını, ispiyoncularında zamanı geldiğinde nasıl harcandığını? İşine son verilen birinin gemiden nasıl indirildiğini, gemi limana yaklaşınca yükünü boşaltılması sırasında, personelden birkaçı izinli alış verişe çıkar.  Yazarımız gemiye uyuşturucu ve alkollü içeceklerin nasıl girdiğini çalışanlar üzerinden anlatmıştır. Geneleve cinsel ihtiyacını gidermek için gidip gelenlerin ruh ve halini ortaya koymuştur. 

Gemide çalışan elemanlarının gözlemlemesi yerli yerindedir. Burada inşaların psikolojilerini ve yansımalarını ortaya koymuştur.

Okyanusu Aşmak kitabını daha iyi anlamak isterseniz okumanızı öneririm. Belki benim düşündüğümden daha farklı düşünmeniz, yorumlamanız olabilir! Okurken farklı düşünceler süzgecinizden geçer. Sizi sizden alır bir geminin içinde yolculuğa çıkartır.

Hüseyin Habip Taşkın

14.02.2024

 

12 Ocak 2024 Cuma

Kitap Tanıtımı Yazar Züleyha Akın Kitabının adı Soğuk İklimlerin Sıcak Düşleriydi.

 


Yazar Züleyha Akın

Kitabının adı Soğuk İklimlerin Sıcak Düşleriydi.

İzan Yayıncılık 2022

Anı Öykülerden oluşmaktadır. Birinci tekil şahıs anlatımı vardır.

Kitabı okuduğumda kurgu, betimleme, Olay ve Durum öykülerine girsede, toplumcu gerçekçi, sosyalist bir anlatımın izleri bulunmaktadır.

Her öyküsü okuyanı o günleri yaşamasada geçmişe götüreceği kesindir.  O izlerde geçmişi kendi düşüncesiyle şekillendirecektir. Farklı farklı konular işlensede hepsi bir bütünü içinde barındırıyor.

Öykülerindeki anlatımda bizleri düşünmeye ve sorgulayıcı yönümüzü aktifleştiriyor.  Öykülerinde beni düşünceye ve sorgulamaya iten konulardan birkaçı da bizim 78’kuşağında yaşadıklarımızın, hatalarını ve doğrularını sorgulamadığımız ortaya çıkıyor.

Benim anlatımımla kısacası ana hatlarıyla buraya kadardır. Kitabı okursanız, okumanızı öneririm. Okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Yazar Züleyha Akın’a emek verip, kitaplaştırdığı anı öyküleri için teşekkür ederim. Okuru çok olsun. Yolu açık olsun.

Hüseyin Habip Taşkın

12.01.2023

DÜNYADA DİKTATÖRLERE İHTİYACIMIZ YOK!

  Dilimiz, kültürümüz,  birlikte yaşamaya engel değildir. Birbirimize düşman olmamıza neden olamaz. Birlikte paylaşabiliriz. Çünkü biz halkı...