Ülkede
betonlaşma dönemi tüm hızıyla sürüyordu. Tarla, ova, dere kenarı, orası burası
fark etmiyordu. Koskoca yöneticinin ağzından bir kere çıkmıştı. Son cümle de:
“Ölmek
var dönmek yok.”
Yakın
tarihte demişti.
Çılgın
Proje adı altında asırlık ağaçlar bir günde kıyıma uğradı. Mantar gibi yerden
gökyüzüne uzanan devasa binalar fışkırıverdi. Binalar iç içe, dip dibeydi. Çağdaşlığı
ve medeniyeti betonlaşmayla ölçen bir bilenimiz vardı. Süper akıllıydı. Her
şeycikleri bilirdi.
Kurnazlar
havayı koklar her dönemin, her başa gelenin adamıdır. Fırsatlar bu gibiler için
vardır. Müteahhit Eğri ne zaman doğru olduğunu bilen yoktur. İlçenin en parlak
cilalı işlerini alırdı. Arsayı öteye beriye, aşağıya yukarıya doğru bir
kılıfına uydurup yapardı.
Bir
bilenin yanında yer aldı. Hiç kimse bu işe şaşırmadı. Müteahhit Eğri’nin
kulağına birileri fısıldamıştı. ‘Dağın başı’ diye. Allah’ın sevgili kuluydu
nede olsa işleri iyi gitmeyecekte garibanın mı gidecekti. Dağın başından beleşe
getirdi toprakları. Topraklarda yeşerdi betonlaşma.
Müteahhit
Eğri takım elbiseli, gömlekli ve kravatlı asiller soyuna girmişti. Sesi bir
politikacı gibi çıkmaya başladı:
“Dağa,
taşa açıkta kalmayasınız diye yollar, evler yapıyoruz. Kış, yaz demeden sizi
düşünerek çalışıyoruz.” Dedi.
Aynı
cümleleri yer değiştirerek önüne çıkanlara söyledi. Üç dört yıl sonra doğadan
geriye eser kalmamıştı.
Bakkal
Cevdet burada doğmuştu. İlk anlarda Çılgın projeyi desteklemişti.
Konuşmalarında:
“Allah
bunları başımızdan eksik etmesin.” Demişti.
Gerçeği
anlayıncaya kadar doğal güzellik bir varmış yokmuşla iç edilmişti. Her
şeycikler kitabına göre düzenlenmişti.
Müteahhit
Eğri’nin ensesi kalınlaştı. Göbeği de önden gidiyordu. Böyle durumda koruması
olmalıydı. Bir bileni örnek alıyordu. Korumadan
sonra bir sekreter ve metresi oldu. Metresten sonra sekreteri sevgilisi oldu.
Sevgilisinden sonra metresi sevgilisi oldu.
Müteahhit
Eğri gözünü daha yukarılara dikti. Düşüncesi ekseninden böylece çıkıp, gayri
meşru işlerle uğraşmaya başladı. İşlerinin üstünü örtmek ve bir bilenin gözüne
girmek için:
“Akıllı
olun yoksa aklınızı başınızdan kerpetenle alırım.”
Demeye
başladığında ortada yargı gözükmedi. Kim akıllı olacaktı. Lafı kime sokuyordu.
Sokarken de neler götürüyordu?
Ayarı
bozuk insanlar etrafında çoğalmaya başlamıştı. Çoğalma olurken indirme ve
bindirme olayları artıyordu. Lale devri önceden yaşanmıştı. Bu devrin adı
neydi? Müteahhit Eğri sahil kasabasında denize girmeden önce ayarı bozuklarla
bir basın açıklaması yaptı:
“
Daha ayağınızı denk almadınız mı? Size sütlü banyo yaptırırım.”
Sesler
birbirine girdi:
“Başımız
başımız ölde ölelim.”
Kimlere
süt banyosu yaptırılacaktı? Niçin öl de ölelim deniliyordu?
Yükselme
devri durmadan ilerliyordu. Müteahhit Eğri korkusuz cengâver ayarı bozuklarla namına
nam katıyordu. Dış ve iç ilişkilerde büyüdükçe büyüdü. Aslan payını tek başına
yemeye kalkınca Yerden bitme Kenan:
“Aga
sen bir bilenin adamıysan, ben senden daha iyi bir bilenin adamıyım. Firene
basta destur de… Tarlada tek başına otlayamazsın aslan parçası… Aklını kullan
yoksa havan alınır.”
***
Edebiyat
Dergisi çıkaran Salan Sallanan çalışma masasında e postadan gelen yazı okuyordu
ki, midesine oturmuş olmalıydı ki, okumayı bıraktı. Başını kaldırır kaldırmaz
söylenmeye başladı:
“Böyle
yazıyı bana ne yolluyorsun be ahmak! Böyle yazı yazılır mı? Kuşlardan gir,
gökyüzünde uçsunlar. Ağaçlara konsunlar. Müzik eşliğinde laylomlar olsun.”
Sesi
duyan Rüya yan odadaki çalışma masasından kalkıp Salan Sallanan’ın odasının kapı
girişinde durdu:
“
Dünkü gelen yazıya mı öfkelendin abi?”
Gerginliğinden
oturduğu yerde kıpırdanıp duruyordu:
“
Gelen yazıyı yayınlarsam üzerime çizgi çizilir. Bu gibi yazılar çok
tehlikelidir.”
Rüya
karşısındakini anlamaya çalışıyordu:
“Büroya
gelen arkadaşlarınla iktidarı yerden yere vuruyordun. Biz geçmişte şöyle böyle
yaptık diyordun. Nazım Hikmet’e, Ahmet Arif’e yer veriyorsun. Neden küplere
bindiğine bir anlam veremedim?”
Masadan kalkıp etrafına bakınıp sakin olmaya
çalıştı:
“Rüya
soldan esiyorum ama başımın derde girmesini istemiyorum. Dediklerini dergimde
çıkartıyorum ama yumuşak geçişlerle anlatıyorum. Nazım Hikmet’e yer verirken
komünist diye yazmıyorum.”
“Sen
açıkça desene içini boşaltarak Nazım Hikmet’i ve diğer devrimci yazarları
yazıyorum diye.”
Sinirleri
tüm organlarına yayıldığında:
“Ben
şubeye, cezaevine düşmek istemiyorum.”
“Yazıyı
gönderen arkadaş gerçekçi edebiyat diliyle anlatacağını anlatmış. Yürekliymiş.”
Salan
Sallanan’ın her tarafı sallanıyordu. Neredeyse Rüya’ya tekme tokat girecekti.
Kendisini zor tuttu:
“Sana
ben iş verdim. Beni sorgulayamazsın. İşine gelirse çalış, gelmiyorsa çık git.”
Rüya
karşılaştığı gerçek karşısında şaşkınlık yaşasa da yanıt vermedi. Çalışma
masasına gidip, ceketini giydi. Özel eşyalarını toparlayarak, sessizce ayrıldı.
İşyerinden
uzaklaştığında durdu. Etrafına baktı ve gülümsedi.
12.06.2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder