19 Mart 2025 Çarşamba

DÜNYADA DİKTATÖRLERE İHTİYACIMIZ YOK!

 

Dilimiz, kültürümüz, birlikte yaşamaya engel değildir. Birbirimize düşman olmamıza neden olamaz. Birlikte paylaşabiliriz. Çünkü biz halkız. Aynı sorunlarla 

iç içeyiz. Birlikte çözeriz. 

Hüseyin Habip Taşkın

2 Şubat 2025 Pazar

NE DERSİNİZ?


  Dayanışma amaçlı yazar arkadaşlarımın birer tane olmak üzere kitaplarını yayınlıyorum.  Yazarların başka  kitapları var mı? Özgeçmişlerini  merak ederseniz araştırmanızı öneririm.

 

 Zor bir dönemden geçiyoruz. Okuma alışkanlığını bitirilmeye doğru götürülen toplumun, sınıf bilinciyle tekrar kendisini yenilemesi için biz yazarlara daha çok çaba harcamamız görevi düşüyor.

      Hayat pahalılığı bir yandan, emek sömürüsü bir yandan olunca ve diğer faktörlerde eklenince, aklımıza gelen her konu zorlaşıyor. Zoru aşmanın yolu kitap okumaktan geçer. Siz okurların açık olan alanlarda yazarlardan aldığınız kitapları okuyun. Diğer insanların dikkatini çekip, zincir halkasına yeni okurlar kazandıralım. 

         Korkmadan düşüncemizi söyleme hakkına sahip oluruz. 

        Hüseyin Habip Taşkın

          02.02.2025

30 Ocak 2025 Perşembe

MÜCDELE ŞART

    Yazar arkadaşlarımın kitapları vardır. Tanımadığım yazar arkadaşlarımın da kitapları vardır. Popülist sanatçıların önünü sermaye direk açıyor ve reklamını yapıyor. 

   Ben iddia ediyorum, edebiyat alanında güzel yapıtların olduğunu... Devletin sanata desteği yoktur. Hiçbir güvencemizde yoktur.  Mücadele alanında olan yazar arkadaşlarım vardır. Bizlerde edebiyat alanında varız. Elimizden geldiğince sesimizi duyurmak adına etkinlikler yapıyoruz. 
   Etkinliklerde okurlarımızın dayanışmasını bekliyoruz. Hangi yerde bir etkinlik varsa gidin ve destek verin. Kitapları alıp inceleyin... Yazarıyla sohbet edin... Kitap almasanız da yazarını tanımış olursunuz. 
   Aldığınız kitapları okuduğunuzda yorumunu yapın. Kendinize şu soruyu sorun; "Ben olsaydım nasıl yazardım?"
   Sorgulamak iyidir. Aydınlığa açılan bir kapıdır. 
                     Hüseyin Habip Taşkın
                            30.012025
   
    

2 Ekim 2024 Çarşamba

GÖÇMEN KUŞLARI



Çocukluğumun geçtiği kasabada evimizin önünden yaz, kış traktörler tarlalarda çalışmak için kadın ağırlıklı, erkek, genç çocuk taşırdı. Traktörlerin sayısı değişkendi. Bir ara on beşi geçmişti. Yaz, kış tarlaya gidenleri izlerdim. Benim yaşıtlarım, yeni doğmuş bebeler, okul çağındaki çocuklarda tarlanın yolunu tutarlardı. Çocuk aklımla neden? Sorularını sorar, bir türlü yanıtını bulamazdım. Yıllar birbirini kovalarken mübadelede gelenlerin çocuklarının da ağırlıklı tarlaya gittiğini öğrenmiştim.

Kasabamıza aşağıdan yukarıya doğru bakınca, tarihin derin izleri yansırdı. Eskilere gidersek, Romalılar, Bizanslılar, İyonyalılar ve diğerleridir. Yakın tarihe doğru bakarsak,  ördekbaşı olan yerde Tahtacı Aleviler, hafif kamburumsu olan yerde Romanlar yaşardı. Aşağı kesimlerde bir zamanlar Osmanlı döneminde bile yaşamış olan Rumların, Ermenilerin ve Yahudilerin evlerinin izleri ve kiliseleri vardı. Yaşayan halkların zengin kesimi olduğu kadar, garibanları da vardı.

Mübadele döneminde Yugoslavya, Yunanistan, Bulgaristan’dan ağırlıklı insanların kasabaya yerleştirildiklerini aklımın erdiğinde öğrenmiştim. Burada Osmanlı öncesi, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti dönemini kapsayan medeniyetin izlerini bulmak mümkündür.

Babamın mesleğinden dolayı ilgimi çeken kasabaya gelmiştik. Bulunduğumuz mahalle ve sokak ağırlıklı mübadele sonunda Yunanistan ve Girit’ten gelen insanlardan olduğunu öğrenmiş ve ilgimi çekmişti.

Ev sahibimiz Yunanistan göçmeniydi. Belediye pasajında kasap dükkânı vardı. Rauf amca, eşi Naciye teyzeydi. Sokağımızda bulunan aileler diğer gelenlere göre biraz daha maddi durumu iyi olanlardı. Rauf amcanın annesine sorardım:

“Teyzecim nereden geldiniz?”

“Uzaklardan geldik. Çocukluğum, genç kızlık dönemim ve evliliğim, çocuk çoluğa karışmam ve yaşlılığa doğru bir ömür geldiğim yerde kaldı.  Günün birinde haydi Türkiye’ye gidiyorsunuz dediler. Buraya geldik.”

“Geldiğin yeri özlüyor musun?”

“Oraya alışmıştık. Geldiğim yer küçük yerleşim birimiydi. Rum ailelerde vardı. Aramızda sorun olmadı. O topraklarda yatan atalarım var. Kolay kolay unutulmuyor.”

İlkokula başladığımda arkadaşlarım ağırlıklı Yunanistan’dan gelenlerin çocuklarıydı. Merak ettiğimden okul bitiminden sonra evlerine konuk olurdum. Gittiğim evlerin birçoğunda gelirleri az olan insanlardı. İlgi ve alakaları bana karşı çok iyiydi. Benim oturduğum sokakta bir aile haricinde hepsinin özel dükkânları vardı. Gültaç arkadaşımın babası muhasebeciydi. Saim amca dişçiydi. İşyeri evinin bahçesindeydi. Ali abinin babasının çarşıda bakkal dükkânı vardı.

 

Çarşımız Rum, Ermeni ve Yahudi esnaflarına ait olsalar da Türkiye Cumhuriyetinde yeni çarşılar oluşturulmuştu. Yenilerin üzerlerinde evler vardı. Belediye pasajının temellerini ilkokula başladığımda atıldı.

Gençlik yıllarında biraz daha gözlemlemem ile yaşıtlarım ve benden birkaç yaş büyüklerim ailesinin nereden geldiklerini anlatıyorlardı. Anlatılan her öyküde bir hüzün öyküsü vardı. Bazı aileler sırmışçasına gelişlerini anlatmazdı. Buda beni daha çok ilgilenmeme neden oldu.

Nedret adında bir arkadaşımla hamama yakın yerde bir kahvehanenin bahçesinde oturmuş, sohbet ediyorduk.

“Nedret biliyorsun mübadelede gelenlere göçmen kuşları diyorum. Aslında hepimiz birer göçmen kuşu değil miyiz? Annen, baban deden, ananen gazete ve kitap okuyanlardan olduğu kadar; ne zaman geçmiş ile soru sorduğumda bana yarım yamalak yanıtlar verirlerdi. Sen duymuşsundur”

“Can susuluyorsa aile arasında alınan karardır. Bir daha açma konuyu…”

Gövdesi büyük meşe ağacının altında, yöresel çıkan gazozu, şişesinden yudumlayarak, tadını çıkararak içiyorlardı. Nedret göz ucuyla Can’a baktığında:

“Sana birazını anlatayım. Yalnız… Bu konuşma aramızda olmadı.”

Can onu dikkatlice dinliyordu:

“ Ben Türkiye’de doğdum. Selanik’te küçük bir kasabada ailemi ve altmış haneye yakın aileleri alıp, otobüslerle deniz kıyısına getirmişler. Küçük bir gemi ile yolculuk yapılmış ve yorucu geçmiş.

Kara parçasına çıkıldığında karantina denilen yerlere almışlar. Ne kadar burada kalmışlar, tam gününü bilemiyorum? Sonunda buraya getirilmişler. Ev ve tarla verilmiş verilmesine, kasabanın kabadayı tiplemeleri, gelenlere verilen yerleri almaları için baskılara başlamış. Kavgalar olmuş. Sonunda senin dediğin gibi göçmen kuşları birleşerek, kendilerini korumuşlar.”

“Ara sıra Mübadelede gelenlerden biriyle biri kavga ettiğinde ‘gavur’ cümlesi ağzından çıkardı.”

Nedret ellerini birbirine kenetlediğinde:

“O zamanlar söylenenler ağrıma gidiyordu. Zamanla komşuluklarımız pekişti. Birbirimizle evlilikler yapıldı. Aileler iç içe geçti. Cenazelerimizi birlikte kaldırdık. Birçok noktada birleştik. Şimdi ağır cümleler kullanılmıyor.”

İki arkadaş konuşmalarına devam ediyordu.

Hüseyin Habip Taşkın

30.08.2024

20 Eylül 2024 Cuma

DUYURUMUZDUR ÇIĞ DERGİSİYLE BİR İLİŞKİMİZ KALMAMIŞTIR

 

DUYURUMUZDUR
ÇIĞ DERGİSİYLE BİR İLİŞKİMİZ KALMAMIŞTIR
Homeros’un Bornova’sında 5.Kitap Günlerinde 5-6 Ekimde standımızda olacağımızdan, hazırlanan afişlerimizi internet ortamında duyurmuştuk. Çığ Dergisi sorumlusu ve sahibi olan Turgut Alp Eroğlu'nun whatsapp’a kurmuş olduğu grupta bir yazısına gözüm ilişti. Masraflardan dolayı hafta içi katılımcı yazarlardan 150TL Hafta sonu 200TL alınacağı yazılıydı.
Bende “Turgut üstadım bu para olayı ne zaman çıktı? Daha önceden haberimiz olsaydı ona göre katılıp katılmamada karar alsaydık. Yazar arkadaşlarımızın birçoğu kitap satmadan gidiyor. H. H. Taşkın” şeklinde yazdım.
Kısa zaman içinde benim gruptan ilişkimi kesti. Bornova Kitap günlerinde, belediye, yayıncılardan standına göre kitap ister. Bu kitaplar ihtiyacı olan yerlere belediye adına gönderiliyor, yani para alınmıyor.
05 Eylül 2024 tarihinde whatsapp grubunda masraflar için istenilen para tutarları yazılmış olup dikkatimden kaçmıştır. Olayı çözeceğimiz yerde sorumlu kişi beni gruplarından silmiştir. O gün katılımcı arkadaşlarıma durumu anlatan yazımı yazdım. Ayşe Yetişen ile Ali Fuat Karaöz de benimle ilgili yazılarını yazıp gruba gönderdiler. Anında iki arkadaşım da gruptan çıkarıldı. Fatma Kılıç ve Tülay Cengiz de aynı durumdan çıkartıldı. Dilek Şenol arkadaşımız da birlikte edebiyat alanında yürüdüğümüzden gruptan çıktı. Sadece gruptan çıkarılan bizler değiliz. Sadece kırmadan dökmeden bir yazı yazdım, sonuç böyle oldu.
Hüseyin Habib Taşkın
Sonuç olarak kısacası Çığ Dergisi’nin çatısı altında Homeros’un Bornova’sında 5.Kitap Günlerine 5-6 Ekimde katılmıyoruz. Bu dergi çevresiyle bundan sonra hiçbir ilişkimiz de kalmamıştır.
Bilginize sunuyoruz.
17.09.2024
Ayşe Yetişen
Dilek Şenol
Fatma Kılıç
Tülay Cengiz
Ali Fuat Karaöz


16 Ağustos 2024 Cuma

EDEBİYATÇILAR VE SANATÇILAR SAVRULDUKÇA

                            


Biz yazarlar bu kafayla birlik olamadığımız sürece sorunlarımızı çözemeyiz. Dağınıklığımızdan kitap fuarlarında sözümüz ciddiye alınmaz. Altında kalırız. Kalmaya devam ediyoruz.

‘2.Kuşadası Kitap Fuarı’ndayız. Burada da sorunlarımız var. Sorunlarımızı aktaracak yetkili yok. Kitap Fuarı Kuşadası genelinde duyurulmamış. Etkinliğin olduğu yerde tuvalet yok. Dışarıdan gelecek olan yazarlara kalacak yer ayarlanması, sabah kahvaltısı, öğlen ve akşam yemekleri karşılanmalıdır.

Popülist olanlar el üstünde tutuluyor. Özel arabalar ve otel ayarlanıyor. Çünkü gelecek seçimde yatırım olacak.

Kuşadası’nda biraz olsun düşük fiyata oteller yedi ve dört bin arasındadır. Pansiyon iki buçuk ve bir buçuktur. Ben ve arkadaşım stanttın altında ve yanında geceleri yatıyoruz. Biz bu parayı nereden verelim? Her işimiz formalitedir. Yapıldı mı? Yapıldı…

Ülke genelinde Belediye Başkanı başta olmak üzere ekibiyle Kitap Günleri etkinliği düzenliyor. Özel firmalara verildiğinde, Sanat Ve Edebiyat Derneklerinden para talep ediliyor. Torpille dernekler yer bulduğunda ücra köşelere atılıyor ve bu derneklerin sayıları azdır.

Partili Genel Başkanları kalkıp bizim belediyelerimiz Sanata ve edebiyata önem veriyor diye demeç verenler var. Bu demeçlerin temelleri yoktur.

Hüseyin Habip Taşkın

16.08.2024

 

29 Haziran 2024 Cumartesi

BURDAN YAK


 

Niye bana böyle bakıyorsunuz? Dünyanın düzenini ben bozmadım ki. Sınıflı toplumlardan başlayarak bozulmuş. Gelenek haline getirilmiş, düzenin bozuk oluşundan iktidarlarını koruyanlar her türlü olanaklarıyla baskısını,  zulmünü, entrikalarını kendi insanlarına uyguladılar. Kendi yasalarını keyiflerine göre yaptılar.

Dünyada seçim diye bir kural koydular. Adına demokrasi denildi. Bu demokrasi her kılıktan kılığa girip çıktı. Bir avuç emperyalist, kapitalist kendi ülkelerinde ve diğer ülkelerde yaşayanlara ayar çekmeye başladılar. Bu ayarda bizim istediğimiz kadar özgürsünüz. Sınırlarınızı aştığınızda kanunlarla yasalar önünde ezer geçeriz sizleri demeye getirdiler. Daha çok aşarsanız infaz edilirsiniz ile gözdağı verilmeye çalışıldı.

Her olanak onlar için yeryüzünde vardır. O olanak işçiler, yoksullar, ezilen kesimler için yoktur. Senin alacağın aylığı,  soluyacağın havayı, karnının doyacağı, her türlü yaşam hakkını belirlerler. Hakkını arayamazsın, neden mi? Seni oyunlarıyla bölmüşler. Birbirine güvenmeyen, öfkeye yönelik, bencil bir insan türü yaratıldı dersek yanlış olmaz.

Bizler lağım çukurundan çıkmamız için mücadelenin ortaklaşmasını sağlamalıyız. Kolektif yaşam tarzını oturtmalıyız. Vakit geç değildir. Gelecek bizlerin ellerindedir.

Hüseyin Habip Taşkın

24.06.2024

 

DÜNYADA DİKTATÖRLERE İHTİYACIMIZ YOK!

  Dilimiz, kültürümüz,  birlikte yaşamaya engel değildir. Birbirimize düşman olmamıza neden olamaz. Birlikte paylaşabiliriz. Çünkü biz halkı...